Türkiye'de, özellikle son dönemde asker tarafından sık sık dile getirilen asimetrik
psikolojik savaşın varlığını kabul eden Zihni Çakır, ancak bu savaşın söylenenin aksine milleti, millet iradesiyle şekillenen parlamenter demokratik sistemi, Ak Parti iktidarını ve
Fethullah Gülen Cemaatini
hedef aldığını iddia ediyor.
Necip Hablemitoğlu Cinayeti'ni örnek gösteren Çakır, bu cinayetin de uzun zamandır Gülen cemaatine yönelik asimetrik savaşın kontrollü gerilim stratejisi olduğunu öne sürüyor.
İşte Zihni Çakır ile yapılan çarpıcı röportajın ikinci bölümü…
- Kitabınızda kontrollü gerilim stratejisinden söz ediyorsunuz. Asker de son dönem yaptığı açıklamalarla, TSK'ya karşı yürütülen asimetrik bir savaşın varlığını iddia ediyor. Asimetrik savaş ve kontrollü gerilim arasında kitabınıza göre de sıkı bir ilişki var. Siz de mi aynı pencereden bakıyorsunuz yaşananlara?
Ben farklı bir durumun var olduğuna inanıyorum!
Şöyle ki; kontrollü gerilim, asimetrik savaş stratejisinin en önemli metodudur.
Bana göre; bugün var olan asimetrik savaşsa; milleti, milletin iradesiyle şekillenen parlamenter demokratik sistemi ve yine milletin gönlünde taht kuran
Fethullah Gülen ve cemaatini hedef almaktadır.
Bu savaşı yürütenler, mutlak başarıya ulaşmak için kimi zaman kan ve gözyaşının hakim olduğu kontrollü gerilimi bir metod olarak kullanmaktadır.
Bakınız yakın zamandaki
Danıştay Saldırısı, Hablemitoğlu Cinayeti,
Aktütün ve
Dağlıca baskınları ile son olarak
Tokat Reşadiye'de gerçekleşen kalleş
terör saldırısı, milleti, milletin iradesiyle şekillenen parlamenter demokratik sistemi,
AK Parti iktidarını ve Fethullah Gülen cemaatini hedef alan kontrollü gerilim uygulamalarıdır.
İlginç bir tespit. Korku İmparatorluğu GLADIO'da da bu yönde tespitiniz var? Açar mısınız biraz?
Hablemitoğlu suikastıyla örneklendirmiştim kitabımda.
Bu suikastle hedeflenen, Fethullah Gülen hakkında, "laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı
örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" gerekçesiyle açılan ve yargılanmasına 16
Ekim 2000 tarihinde başlanan
davaya güçlü
deliller yaratmaktı.
Hatırlanacağı gibi dava, DGM
Cumhuriyet Savcısı Nuh
Mete Yüksel tarafından 31
Ağustos 2000 tarihinde açıldı.
Yüksel, 79 sayfa ve 12 bölümden oluşan iddianamesinde, Gülen'in, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca ağır
hapis cezasına çarptırılmasını talep ediyordu.
Merhum Hablemitoğlu'nun hedefinde de Fethullah Gülen ve cemaati vardı o dönem.
Yine Hablemitoğlu'nun ölümünden sonra piyasaya sürülen kitabındaki anlatımlar da
Nuh Mete Yüksel tarafından açılan davaya delil yaratma amaçlı dezenformasyon hamleleriyle doluydu.
Bütün bunların bir araya getirilmesi, Hablemitoğlu suikastının ulaşmak istediği hedefin ve faillerinin resmini çiziyor sanırım.
İşte uygulanmaya çalışılan asimetrik bir savaşın kontrollü gerilim metodu için en güzel örnek de böyle tamamlanıyor.
Bu yöntemle Danıştay Saldırısı, Aktütün ve Dağlıca baskınlarıyla son
terör saldırısını değerlendirirseniz, asıl asimetrik savaş ve bu savaşın metodu olan kontrollü gerilimin kimi hedef aldığını daha net anlayabilirsiniz.
- Bütün çalışmalarınız çetrefilli ve bir insan yaşamı için tehdit oluşturacak türden. Haliyle ‘arkasında gizli güçler mi var acaba' sorusu geliyor akla.
Haklısınız. Bu yönde çok fazla e-
posta ve
mesaj da alıyorum. Ama arkamda, okurlarımdan başka tek bir güç yok. Onlardan aldığım şevk ve heyecan, yaşanabilir bir
ülke hayalim, kendi çocuklarımdan başlayarak yeni nesillerin daha demokratik ve özgürlükçü bir ülkede yaşaması arzum tetikliyor çalışmalarımı.
- Bir cemaat ve siyasi partinin kalemşörlüğünü yapmakla da itham edildiniz. Hatta yakın zamanda Aydınlık Dergisi sizi kendi tanımladığı ve Fethullah Gülen'in önderliğini yaptığını iddia ettiği bir örgütün üyesi olarak da gösterdi birçok kişi arasında.
Sözkonusu olan ülke ve bu vatansa doğru tektir. Göreceli olamaz.
Bu ülkenin daha demokratik, daha özgürlükçü, hoşgörü ve diyaloğun hakim kılındığı bir yapıya kavuşması için herkesle ortak noktada buluşabilirim. Çünkü bana göre doğru olan budur. Bu anlamda doğruyu kimlerin savunduğuna da bakmam.
Eğer bu doğru için savaşan bir örgüt varsa, bu örgüte üye olmak bana zul gelmez; tam tersi onur ve şeref duyarım.
Bu çerçevede bir siyasi partiyle de bir cemaatle de aynı safta yer almaktan gocunmam. Ama kişisel olarak hiçbir siyasi partiyle ya da
sivil oluşumla organik bağım yok.
- Tıpkı Şamil Tayyar gibi; kitaplarınızdan dolayı hakkınızda birçok dava açıldığını ve hatta geçtiğimiz yıl birinden hapis cezasına çarptırıldığınızı ve bu cezanın ertelenmediğini biliyoruz. Bunlar sizi yıldırmıyor mu?
Bu davaların temel amacını kavrayınca mücadele azmim daha da güçleniyor.
Doğrudur çok fazlaca dava var. Bir davadan da 1 yıl 6 ay hapis cezası aldım ve ertelenmedi. Halen yargıtay aşamasında. Her an buradan sonuç gelebilir. Gelen sonuç, kararın onaylanmasına dairse, verilen cezayı çekmekten başka bir yol da yok. Yine diğer davalardan da ceza alma ihtimalim var.
Belki toplamda 15-20 yıl hapisle de cezalandırılabilirim. Ama bu risk var diye inandığım doğrulardan vaz mı geçeyim?
Bildiğim doğruları söylemekten ve yazmaktan cayayım mı?
Yarın, bugün çocuk olan nesil mahşerde yakama yapışmaz mı?
Bildiğin şu doğruları hapis korkusuyla söylemekten ve yazmaktan neden kaçındın diye sormaz mı?
Bunun hesabını nasıl veririm o zaman?
Ha yanlışlıklar yok mu?
Elbette var!
Bu tür davalar dünyanın her yerinde eli güçlendirilmiş medya ve yargıçlar sayesinde sağlıklı yürümüş ve sonuca varmış olmasına karşın, ülkemizde bu iki ayağın da eli güçsüz.
Muhattap olunan derin yapıların uzantıları tarafından yargısal tazyike uğramaya müsait ve uğruyor da.
Şamil Tayyar'ın eleştri ve haykırışına bu nedenle hak veriyorum. Çünkü benzer bir baskı ve tehditle karşı karşıyayız; o nedenle iyi anlıyorum onu.
- Kamuoyunda, esrarengizlik şeklinde ifade edilen yaygın kanaatin aksine çok sade bir yaşamınız var sanırım.
Kesinlikle
evet. Herşeyim açık ve alenidir. Hep vatandaşın arasındayım.
Gazeteciliği yerel anlamda devam ettirirken diğer yandan da farklı kitap projelerini sürdürüyorum. Ankara'nın asık suratlılığıyla meşhur bürokrat yüzünün aksine tebessüm eden yüzünü yansıtmaya çalışıyorum daha çok. Toplu
taşıma araçlarıyla
seyahat hobimdir. Halkın içinde olmadan tanıyamayacağımı tanıyamadığım halka da faydalı olamayacağımı düşünmüşümdür hep.
NERGİS KAVALCI - HABERFORM.COM