İşte Taha Kıvanç'ın yazısı
Bir arizam var
Yeni
Şafak yayın yönetmeni Yusuf
Ziya Cömert'e bir arizam olacak. Talebimi sizlere hiç duyurmadan da kendisine iletebilirdim. Ancak bizim
Yeni Şafak okurlarından gizli-saklımız yok; bu sebeple
gazetemizin yayın yönetmenine yazdığım notu sizlerin ilginize de sunuyorum.
Sevgili
Yusuf Ziya Cömert. Gazetemizde her
pazartesi günü yayımlanan haftanın sohbetini kotaran Mehmet Gündem'in
Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Şerif
Mardin'le âcilen görüşmesini sağlayın lütfen. Aksi halde, Şerif Hoca'nın 60 yıl boyunca kazandığı, uğruna
Türkiye Bilimler Akademisi üyeliğinden bile dışlandığı 'tarafsız-müdanasız
bilim adamı' itibarı,
Hürriyet gazetesi yüzünden -hiç hak etmediği halde- yerle bir olma tehdidi altında.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın Prof. Mardin'le yaptığı pazar günü yayımlanmış
röportaja herhangi bir sözüm yok; Hoca röportajda kendisinden beklendiği gibi konuşmuş, gayet mâkul sözler sarf etmiş... Sorun röportajın Hürriyet yönetimi tarafından değerlendirilmesinde. Söyledikleri içinden cımbızla çekilmiş bölümler Türkiye'yi
darbe teyakkuzuna geçirme amacıyla kullanılıyor.
Hoca, “Dünyada öyle dinamikler var ki, öyle iç yapılanmalar, 'Türkiye
Malezya olur mu?' türü bir soruya ben nasıl 'Olur' veya 'Olmaz' cevabını verebilirim” diyor; Hürriyet sayfayı öyle düzenliyor ki, bu cümle, “Türkiye Malezya olmaz diyemem” biçiminde değerlendiriliyor. Şerif Mardin röportajda ısrarla önceliği hakkı yenilen başörtülü kadınlara vermiş; Hürriyet bundan bile ülkemizdeki başörtüsüz kadınların geleceğinin
tehlikede olduğu sonucunu çıkartmayı becermiş...
Prof. Şerif Mardin, “En kötüsü darbedir, yoksa insanlar ne derse desin, nasıl tartışırsa tartışsın, ülkeye bir zarar gelmez” tespitinde bulunuyor; Hürriyet bundan bile neredeyse “Darbe olur” hatta “Darbe olmalı” sonucunu çıkarmaya kalkışacak...
“Kalkışacak” demem lâfın gelişi; çünkü röportajın gazetede yayımlanmasından iki gün sonra (dün) çıkan bir yazının girişinde açıkça buna kalkışılıyor. “Türkiye'de kadınların geleceği tehlikede. Evet bu önümüzde somut bir tehlike olarak duruyor” cümlesi Şerif Mardin'in tespitine dayanarak Hürriyet'te yazılabildi; “Ufukta bir darbe mi var?” başlıklı bir yazıda hem de...
Biz yazarların bazen takıntılarımız olur; bunların en baştan çıkarıcısı ise gücümüzü fazla abartmaktır. Küçük gazetede bu takıntı
küçük, büyük gazetede daha büyük olur. Ülkeyi kimin yöneteceğini biz belirlemek isteriz; hükümette kimin
bakan olacağına karar verilirken görüşümüzün alınmasını bekleriz. Cumhurbaşkanı seçiminde onaylamadığımız bir kişinin
aday yapılması, bize rağmen seçilerek Çankaya'ya çıkması bizi üzer.
Neden? Gücümüzü abarttığımızdan...
Ancak içimizden akıllı olanlar, ayakları yere basanlar, kendine ve geleceğine güvenenler, güçle ilgili bu takıntısını dışarıya belli etmemeyi başarır. Büyük olma iddialı bir gazetede yazıyorsak, hele o gazetede
yönetici konumundaysak, gücümüz kalmadığını patronumuzun aklına düşüreceği için, ülkede işlerin bize rağmen olup bittiğini kimselere sezdirmemeye çalışırız. Güç konusunda takıntılı olup da aklı başında olanlar böyle davranır...
Ya aklı başında olmayanlar?
Emin olun, bu soruyu sorma ihtiyacını hiç duymamıştım, duyacağımı da sanmazdım... Öyle ya, gazete yöneten birinin aklının başında olması, ayağının yere basması, geleceğine güvenmesi gerekir diye bellemişiz bir kere... Beklediği
CHP-MHP koalisyonu sandıktan çıkmadı, istemediği bir kişi
cumhurbaşkanı seçildi, arzu etmediği kişiler bakan yapıldı diye ülkede darbe yapılmasını ister mi bir gazete yönetmeni?
Bunun için de, şehirler arası otobüslerin namaz molası vermesini darbe gerekçesi olarak ileri sürer mi? Eski köye yeni âdet değildir bu; ben bildim bileli otobüsler namaz molası verir... “Otobüsçüye namaz molası baskısı yapılıyor” iddiasını Prof. Şerif Mardin'in '
mahalle baskısı' deyimine dayandırıp “
Hayat tarzımız tehlikede” sonucuna vararak 'darbe uyarısı' yapar mı bir gazete yöneticisi?
Peki, bu güç gösterisi bu defa da başarılı olmazsa ne olacak? Darbe yapmasını bekledikleri, gerekçesini yersiz bulup “Bir kişi namaz molası istedi diye darbe mi yapılır hiç” derlerse? “Deli mi bu adam, bizi elâleme rezil etmek mi istiyor?” diye kızarlarsa?
Neyse, düştüğü durum, bizi değil patronunu ilgilendirir. Bizi ilgilendiren Prof. Şerif Mardin'in 60 yıl içerisinde oluşmuş itibarıdır. Sevgili Yusuf Ziya Cömert; Mehmet Gündem'in Şerif Mardin'le açıklayıcı bir röportaj yapmasına âcil ihtiyaç var. 'Hocaların hocası' konumundaki Prof. Mardin'e kendini en güzel biçimde anlatma fırsatını sağlayalım.
Arizam budur efendim.