'
Osmanlı Arşivleri'nin en önemli
belgeleri sel bölgesi '
İkitelli çayırındaki derme çatma bir
barakada' saklanıyor; ancak bu durumdan hiçbir yetkili rahatsızlık duymuyor. Üstüne, Devlet Su İşleri'nin (DSİ) 9 ay önce yazılı uyarısına rağmen 'Arşiv Sarayı' projesi sel
tehlikesine açık Kâğıthane bölgesine inşa edilmek isteniyor."
Bu iddialar, araştırmacı Murat Bardakçı'nın 16 Eylül'de
Habertürk Gazetesi'nde yayımlanan "DSİ 'Osmanlı Arşivi sele
kurban gider' diyor ama dinleyen yok" başlıklı yazısında yer aldı. Dolaylı yoldan yetkilileri vurdumduymazlıkla suçlayan Bardakçı, metnin son kısmında 'İnadın ardında ne var?' diye soruyordu. Peki, İkitelli'deki
arşiv depoları ve Kâğıthane projesiyle ilgili iddialar gerçeği ne kadar yansıtıyor? 700 yıllık Osmanlı tarihinin en önemli mirası arşiv belgeleri göz göre göre ihmale mi kurban ediliyor? Aslında durum, Bardakçı'nın yazdığı gibi değil. İşleyen bir süreç var ve arşiv belgelerinin korunması için ciddi çalışmalar yapılıyor.
95 milyon belgeyi bünyesinde barındıran
Osmanlı Arşivleri, sadece Türkiye'yi değil, Osmanlı coğrafyasında kurulan 40'a yakın ülkeyi ilgilendiriyor. Uzun süre ehemmiyetine uygun değerlendirilmeyen arşiv, son yıllardaki çalışmalarla
modernleştirildi. Her ne kadar
küçük aksaklıklar olsa da belgeler eskiye nazaran daha olumlu şartlarda korunmaya alındı. Ancak bu süreçte yetkililerin önünde arşiv ünitelerinin dağınıklığı gibi önemli sıkıntılar var. Hâlihazırda
Sultanahmet İl Özel İdaresi Kompleksi merkez bina, Vilayet bahçesi tasnif ek binaları ve depo, Sultanahmet depo ve
Bağcılar (İkitelli) depo, kurumun
hizmet üretmeye çalıştığı yerler.
İstanbul'un 4 ayrı noktasındaki bu birimlerin bir araya toplanmasıysa modern arşivcilik ihtiyaçları açısından büyük ehemmiyete sahip. Kâğıthane'de inşası planlanan 'Millî Arşiv Sitesi' (Osmanlı Arşiv Sitesi) tam da bu eksikliği gidermek için hazırlanmış bir proje. Peki, Kâğıthane projesi iddia edildiği gibi sel tehlikesine açık mı?
Evvela İstanbul'un ve bilhassa tarihî yarımadanın yoğunluğu arşiv için bir engel teşkil ediyor. Vaktiyle ilgilenilen birkaç bina, arşiv malzemesinin muhafazası için gerekli şartları taşımadığından yetersiz kalıyor. Buna milyonlarca İstanbulluyu bezdiren
ulaşım problemini de ekleyince mesele iyice giriftleşiyor. "Göz önünde tutmamız gereken birçok etken var. Tabii eleştirinin ucu açık. Bugün kompleks için
Kağıthane değil de
Göztepe seçilseydi, '
Anadolu yakasında ne işiniz?' var diyen de çıkardı. Burada kaçırılan nokta projenin arşiv malzemesini koruyup koruyamayacağı?" diyor bir yetkili. Aslında Kâğıthane için düşünülen Millî Arşiv Sitesi bu imkâna fazlasıyla sahip. Öncelikle ulaşım problemi yok.
Beşiktaş-Dolapdere Tüneli ve E-6 otoyolu bağlantısı bu sıkıntıyı ortadan kaldırıyor. Üstüne, yaklaşık 50 bin metrekare alana yayılacak kompleks bünyesinde idari bina haricinde 350 kişilik araştırma salonu, araştırma enstitüsü, kütüphane ve müze, dijital arşivleme ünitesi,
restorasyon ünitesi, yayın ve
tanıtım hizmetleri ünitesi, 2 bin kişilik kongre merkezi ve sosyal tesisler yer alıyor. Belgelerin muhafaza edileceği arşiv depoları ise tahsis edilen Cendere Vadisi'ndeki
kaya tepelik alanın oyulmasıyla ortaya çıkacak noktaya yerleştirilecek. Selin ötesinde kimyevi ve biyolojik saldırılara ve depreme dayanıklı bu depoların haricindeki yumuşak zeminlerse kazık sistemiyle sağlamlaştırılacak. Tüm bunlar gösteriyor ki, tahminen 2012'de tamamlanacak Kâğıthane projesi güvenlik açısından hiç de yetersiz değil. Çünkü bu konuda
İSKİ, DSİ,
İGDAŞ ve Karayolları'ndan alınmış raporlar mevcut. Bütün raporlar alanda sitenin yapılmasında bir sakınca görmüyor.
DSİ'nin Kâğıthane projesine şerh koyduğu iddiasına gelince... Bir defa, söz konusu
arazinin tetkik edilmesini talep eden, arşiv idarecileri. 28
Kasım 2008 tarih ve 6470 sayılı yazıyla DSİ'ye başvuran yetkililere kurum şu cevabı veriyor: "Konunun incelenmesi neticesinde bahsi geçen parselin (Kâğıthane'deki arazi) Bakanlar Kurulu'nun Kâğıthane deresine ait 7/10454 sayılı kararıyla 4373 sayılı 'Taşkın Suları ve Su Baskınlarına Karşı Koruma Kanunu' kapsamına alınan alanda bulunduğu anlaşılmıştır." Metnin bu kısmıyla iktifa eden Bardakçı, bölgenin sel tehlikesine açık bulunduğu kanaatine varıyor. Oysa DSİ metninin ikinci paragrafı da var: "Derenin söz konusu alanın (Arşiv kompleksi için tahsis edilen) bulunduğu kısım ıslahlı olup yukarıda sözü edilen
kanun ve eklerinde yer alan taşkın su seviyelerini gösteren mevcut doneler itibarıyla bahse konu parsel yerinde taşkın kotunun (
deniz seviyesinden yüksekliği) 5,50 m olduğu görülmüş olup, bu
kota inilmemek kaydıyla kuruluşumuzca sakınca bulunmamaktadır."
Kısacası DSİ diyor ki, "Şartlara uygun bir proje tatbik edilirse tehlike yok." Zaten kompleksin projesi de DSİ'nin belirttiği asgari şartların çok üzerinde. Dere yatağına uzaklıkta en az 25 metre şartı aranıyor, projede bu mesafe 152 metre. Yine deniz seviyesinden yükseklik 5,50'nin de üzerinde tutulmalı deniyor, kompleksinki yaklaşık 10 m.
Yıllardır eleştirilen konulardan biri de Osmanlı Arşivleri'nin Bağcılar İkitelli'deki depoları. Kimilerinin ısrarla 'İkitelli çayırı ve derme çatma baraka' diye tanımladığı depolar aslında her türlü
teknik teçhizata sahip. İklimlendirme,
yangın söndürme, ihbar sistemi ve 24 saat güvenlik sistemiyle denetlenen depoların su baskınlarından etkilenmesi de mümkün değil. Burada kısmen tasnif edilmiş ve dijital ortama aktarılmış tahminen 70 milyon belge ve defter muhafaza ediliyor. Her ne kadar önceki hafta İstanbul'u vuran selde depoların zor kurtulduğu söylense de gerçekler başka. Mekânın, yakındaki
Ayamama Deresi yatağına göre kot farkı 30 metre. Derenin taşmasıyla selin meydana geldiği
Basın Ekspres yoluna uzaklığıysa 900 metre. Zamanında SEKA'dan devralınan bu depo onarımdan geçtikten sonra bugünkü hâline dönüştürülmüş. Depo, teknolojik gelişmeler ışığında sürekli yenileniyor. Yurt dışından gelen arşiv uzmanlarına da gezdirilen depo, imkânları itibarıyla ziyaretçilerin takdirini kazanıyor.
Afet bölgesine bu kadar uzaklıktaki bir yerin sular altında kalması uzmanların tabiriyle ancak İstanbul'un tamamını kapsayan bir selle mümkün.
Osmanlı Arşivi yetkililerinin sıkıntıları salt İkitelli depoları ve Kâğıthane projesiyle sınırlı değil. Senelerdir
İstanbul Valiliği ile sahipliği hususunda ihtilaf yaşadıkları Cevat Paşa
Kütüphanesi de bir başka problem. 'Vilayet bahçesi tasnif ek binaları ve deposu' diye isimlendirilen kütüphanenin tahliyesini talep eden valilik, şimdiye kadar bu isteğine ulaşamadı. Buradaki haklarından vazgeçmeyen arşiv idarecileri, vaktiyle kendilerine tahsis edilen binaları devretme niyetinde değil. "Belgeler için zaten yer bulmakta zorlanıyoruz, bir de elimizdekini verirsek bu kadar malzemeyi nerede saklayacağız? Neticede söz konusu depolar bize ait. Burada sadarete, maliyeye, hariciye ve elçiliklere ait çok önemli belgeler var." deniyor.
Başbakanlığın yakından takip ettiği Millî Arşiv Sitesi, aslında bütün sorunları giderecek bir kompleks olacak. Çünkü mevcut hâliyle arşiv binaları hem yetersiz hem de belgelerin uzun süre saklanması açısından mahzurlu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da üzerinde hassasiyetle durduğu arşiv sitesinin aynı zamanda uluslararası kongrelere de ev sahipliği yapması planlanıyor. Buraya gelecek yabancılar Osmanlı arşivlerini ve mirasını yakından görme fırsatı bulabilecek.
HAŞİM SÖYLEMEZ / AKSİYON