Yöre
halkının Cumhurbaşkanı'na can u gönülden gösterdiği teveccüh de tarihî bir vak'adır. Özlenen bir tablodur, göz yaşartıcı bir süreçtir, umut veren bir sayfadır bu ziyaret. Ne var ki medyamızın önemli bir bölümü bu dönüm noktasının hâlâ farkında değil. Devlet-halk kucaklaşmasını birinci sayfadan görmeyenleri mi ararsınız, koskoca bir programı "orucu bozuldu mu?" sorusuna indirgeyeni mi? Kimine göre en esaslı konu Sayın Cumhurbaşkanı'nın çatalı hangi eliyle tutmuş olması, kimine göre atılan güllerin maliyeti. Vesaire, vesaire...
Türk medyası ne zaman öğrenecek haberin ayrıntısı ile ayrıntının haberi arasında çok önemli farklar bulunduğunu?
Gazeteci, önce haberdeki asıl manzarayı ortaya çıkarmakla yükümlüdür. Esas fotoğraf,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın Güney
doğu'yu ziyaret etmesi ve yöre halkının muhteşem bir sevgiyl
e devletin zirvesindeki kişiyi kucaklamasıdır. Bu tarihî tablonun ne manaya geldiğini vermeden ve bu konuda derinlikli haber/nitelikli yorum yapmadan söylenen her söz abesle iştigaldir; başka bir şey değil.
Medya haberin ayrıntısını, ayrıntının haberine dönüştürüyor ve
komik duruma düşüyor. Kadim bir hastalıktır bu. Ahmet Necdet Bey
cumhurbaşkanıyken de benzer şeyler yapıldı. Onun kırmızı ışıkta durduğuna muazzam (!) mana yükleyenler, icraatıyla pek de meşgul olmadı. Siyasi liderler için de benzer durum söz konusu. Bu haliyle medya, körlerin fili
tarif etmesine benziyor. Yakaladığı bir parçayı filin kendisi sanan herkes, kendine göre bir tasvirde bulunuyor. Dolayısıyla gerçeğin sadece bir parçası söyleniyor ve üstelik bunu yapanlar o parçayı her şeyi kuşatacak bir hakikat gibi resmediyor...
Güneydoğu ziyaretinin aslî fotoğrafı şudur: Uzun senelerdir
PKK terör örgütü ile özdeşleştirilmek istenen Güneydoğu bölgesine Cumhurbaşkanımız bir ziyarette bulunmuş ve yöre halkı
terörist örgütü çatlatırcasına Gül'e sahip çıkmıştır. Bu tablo alkışı hak ediyor! Bu
ülkenin düşmanlarını üzecek, dostlarını inşiraha sevk edecek bu tablo, Güneydoğu meselesinin çözüm yollarını da kendi bünyesinde barındırıyor. Bunun üzerine kafa yormak, "
Kürt sorunu" ile daha yakından ilgilenmek gerekiyor...
Tarihî fırsatı kaçırmamak için...
22 Temmuz
seçim sonuçları ispat etmiştir ki artık
Kürtler, PKK
terör örgütünün işaret ettiği bir partiye (ve onun beceriksiz tavırlarına)
boyun eğmek istemiyor. Etnik milliyetçilik yapmayan, yöre halkını anlamaya ve ona
hizmet götürmeye çalışan siyasi partilere oy vermek istiyor vatandaş. Kitle partilerinin hizmet yarışıyla bölgeye sahip çıkması vahdet-i ruhiyeyi besleyecek bir gelişme. AK Parti'nin 22 Temmuz'da Doğu ve Güneydoğu'da elde ettiği başarı,
Kürt sorununun çözüm yolları için önemli bir başlangıçtı. Şimdi başka bir adım atıldı ve
Abdullah Gül'ün ziyareti vesilesiyle halk, devletle barıştırıldı. Bundan hoşlanmayanlar olacak kuşkusuz. Varlığını Türk-Kürt çatışmasına bağlayanlar yeni arayışlar içine girecek; fitne çıkaracaklar,
eylem yapacaklar, nefreti körükleyecekler... Beyhude! Şayet Sayın Cumhurbaşkanı'nın gezisi doğru okunabiliyorsa, artık yeni bir sayfanın açıldığı aşikardır. İster 22 Temmuz'da Güneydoğu'da AK Parti'ye verilen oylar, isterse yöre halkının Gül'e sahip çıkması gösteriyor ki Kürt halkının bölünme, parçalanma, başka bir ülkeye yamanma gibi arzusu yok. Şu ana kadar büyük hatalar yapıldı Güneydoğu sorunuyla ilgili. Halkı kazanmak, onların en temel hak ve özgürlüklerine yardımcı olmaktan geçiyordu; bu gerçek bazı dönemlerde
ihmal edildi; hatta ifsat edildi. Terör örgütünün suiistimaline uygun bir zemin oluşunca, halk derin bir sessizliğe bürünmek zorunda kaldı.
Güneydoğu meselesinin ülke içi ve
sınır ötesi güvenlikle ilgili kısmı tabii ki önemli; ancak devlet bu bölgeye sadece güvenlik açısından bakmamalı. Hizmet götürmek, yöre halkına hakkaniyetle, adaletle muamele etmek
Türkiye Cumhuriyeti'nin aslî görevidir. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin birinci
sınıf vatandaşıdır. Abdullah Gül, Güneydoğu ziyaretiyle bu hakikati perçinledi. Bundan sonrası da çok önemli. Devlet, bir hizmet yarışı şuuruyla yöre halkına yaklaşmalı. İnanın işsizliğin beli kırıldıkça terör örgütünün de beli kırılacak, kültürel kaynaşmanın seviyesi yükseldikçe terör odaklarının merkez üssü çatırdayacak, maddi-manevi bütünleşme geliştikçe ayrılıkçı güçlerin önü kesilecek. Otuz yılı aşkın bir zamandır devam edegelen Kürt sorunu için yeni bir çıkış yoluna girilmiştir. Tüm siyasi partilerimizin, iş dünyamızın,
sivil toplum kuruluşlarımızın, Türkiye'nin meselelerine kafa yoran aydınlarımızın ve tabii ki derede
boğulma riskinden dolayı okyanusa ulaşmakta zorluk çeken medyamızın bu yeni fotoğrafı doğru okuması gerekiyor; yoksa tarihî bir fırsat daha basiretsizliğin kör inadına
kurban edilmiş olacak.