Ergenekon’da gelinen nokta, yeni dalgalar ve temizlik umudu
Ergenekon
operasyonunda, en başından itibaren görev almış bir istihbaratçıyla konuşuyorduk.
“Bizim için,” dedi, “bu ülkede işlenen siyasi
cinayetlerin perde arkasını aydınlatmak tabii ki çok önemli. Ama en az onun kadar önemsediğimiz bir şey de, ısrarla ‘yok’ denen bu
örgütün şemasını, yapısını, mekanizmasını ortaya çıkartmak. İddianamedeki
delillerin bunu sağladığını düşünüyorum.”
Ergenekon iddianamesini bir ucundan okumaya başlayınca, ayrıntılarını bugünkü
Taraf’ta bulacağınız “Lobi” adlı örgüt yapılanması ve
eylem planıyla karşılaşıyorsunuz.
Gerek operasyonun ilk beş dalgasında elde edilen bilgi ve belgeler, gerekse 1 temmuzdaki altıncı dalgada toplanan ve ek iddianameye girecek olan çok sayıda delil, devletin içinde ve yanı başındaki birilerinin son on yıldır kendi yasal görev alanlarının dışında bir örgütlenme içine girdiklerini açıkça yansıtıyor.
Bu yapının hangi kademesinde kimin görev aldığını, onların hangi eylemlere karar verip uyguladığını, bu eylemlerde kimlerin nasıl kullanıldığını ise, ancak Ergenekon
davası sonuçlanınca net olarak bileceğiz.
Dava, başta
Danıştay cinayeti olmak üzere bir dizi saldırıyı;
PKK,
DHKP-C,
Hizbullah ve İBDA-C gibi örgütlerle Ergenekon arasındaki bağlantıyı; çetenin kimyasal, biyolojik
imha silahlarına sahip olma hevesinden kendi mafyasını yaratma merakına uzanan kanlı ve kirli işlerini aydınlatma potansiyeline de sahip.
Bu potansiyel ne ölçüde hayata geçirilebilirse, devlet de o ölçüde temizlenecek.
Ve belki, yeni komploların, yeni
darbelerin, yeni cinayetlerin önüne geçilecek.
Bize “Yapıyı ortaya çıkartmak cinayetleri aydınlatmak kadar önemli” diyen istihbaratçı tam da bunu söylüyordu aslında.
Üsteleyince, “
Hrant Dink cinayetinin Ergenekon dosyası kapsamında çözülemeyebileceğini” açıkça söyledi; ama şunu da ekledi:
“Biz bu operasyonu bir değil, iki yıl önce başlatsaydık, belki Hrant bugün sağ olacaktı.”
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla operasyonları gerçekleştiren polisleri dinleyince şunu açıkça görüyorsunuz:
Devletin bazı birimlerinin uzun zamandır farkında olduğu, bazılarının bizzat içinde yer alırken bazılarının göz yumduğu, ama bazılarının da kusup atmak, sonunu getirmek istediği bir yapı Ergenekon.
Geçen cuma bu sütunda değindiğim Milli
İstihbarat Teşkilatı belgesi, gerçi Ergenekon soruşturmasını yürütenlere iki hafta önce intikal ettirildi, ama bundan beş yıl önce hazırlanmış.
Devletin istihbaratçıları, kim bilir ne kadar süre yürüttükleri bir çalışmanın sonunda, Ergenekon diye bir örgütün varlığını, şemasını, olası
yönetici ve üyelerini tespit edip 2003’te Başbakanlığa bildirmişler.
Başka deyişle, bugün
Kanada’da bulunan Ergenekon sanığı
Tuncay Güney’in örgütle ilgili ayrıntılı bilgiler verdiği ifadesinden iki yıl sonra, MİT de “Evet, böyle bir örgüt var ve araştırılmalı” diye siyasi iktidara bildirimde bulunmuş.
Güney’in 2001 tarihli ifadesinin niye en az altı yıl kayıplara karıştığı; bunu devletin içinde kimlerin sağladığı önümüzdeki günlerde üzerine gidilmesi gereken sorulardan biri.
Ergenekon soruşturmasının resmen başlayabilmesinin MİT’in Başbakanlığa yaptığı bildirimin üzerinden en az dört yıl geçtikten sonra,
Ümraniye’deki
cephane evin tesadüfen ortaya çıkartılması üzerine mümkün olması da, kendi içinde başka sorular barındırıyor.
Kaybedilen zamanın aldığı canlar düşünüldüğünde kabullenilemeyecek, vicdani sorumluluğu çok ağır bir gecikme bu.
Bir yandan, bu gecikmeye öfkeleniyorum.
Bir yandan da, eninde sonunda soruşturmanın başlayabilmiş ve önüne bugüne kadar çok büyük bir engel çıkartılmamış olması, en azından bundan böyle yeni komploların, yeni darbe planlarının, yeni cinayet teşebbüslerinin önüne geçilebileceği umudunu veriyor bana.
“Ergenekon bizim meselemiz değil” diyen, bu konuda “taraf” olmamanın erdemine inanarak, asla tatmin olmamasına karar verdikleri bir şüpheciliğin durgun sularında yüzen “demokrat” arkadaşlarımızın paylaşmadığı bir umut bu.
Varsın paylaşmasınlar.
Mühim olan bu umudun boşa çıkmaması, “temiz devlete” doğru büyük bir adım atabilmesi bu memleketin...
Ergenekoncular ve avukatları dışında herkese, hatta bugünlerin “tarafsız demokratlarına” bile, daha rahat nefes aldıracak bir adım olur bu.
Temiz devlet umudunun boşa çıkmaması, sadece mevcut iddianamenin ve iki
emekli orgeneralin de tutuklandığı altıncı dalgada elde edilenlerle yazılacak ek iddianamenin sağlayabileceği bir şey değil.
Ergenekon operasyonunu yürütenlerle konuşunca, muhtemel yedinci dalganın yargıya, üniversitelere, hatta Emniyet’e uzanabileceğini anlıyorsunuz.
Dahası, emekli ve
muvazzaf subayları da kapsayacak bir sekizinci dalganın da mümkün olduğunu seziyorsunuz.
Genelkurmay’dan “Ergenekon’un üzerine gidilsin” işareti aldıklarını anlatan operasyon sorumluları, çeteyle bağlantısından kuşkulanılan askeri unsurların üzerine ordunun bizzat gidebileceğini, bu kapsamda tasfiyeler yaşanabileceğini düşünüyorlar.
Aslında bu ihtimallerin konuşuluyor olması bile bana, Ergenekon operasyonunun, devletin kurumlarına bir tür toplu intiharın eşiğinden dönme fırsatı verdiğini düşündürtüyor.
Soruşturmayı yürütenlerden birinin aktardığına göre,
MİT Müsteşarı Emre
Taner bir süre önce,
Başbakanlık ve Genelkurmay’a, “Ergenekon’un mutlaka üzerine gidilmesi gerektiği” yönünde görüş iletmiş.
Dolaylı işittiğim ve abartılmamış olmasını dilediğim bu görüş, benc
e devlet adına bir ayakta kalma refleksi yansıtıyor.
Daha da önemlisi, ayakta kalmanın yolunun, içeriyi adamakıllı temizlemekten geçtiğine ilişkin bir bilinç içeriyor.
Bence, bu da bir umut kaynağı.
Hele de, Deniz
Baykal gibilerinin temsiline soyunmaktan gocunmadığı Ergenekoncu zihniyetin utanç verici tezahürlerinin
siyaset sahnemizden ve medyamızdan hiç eksik olmadığını düşünürsek.
YASEMİN ÇONGAR - TARAF