Hastanın bağışıklık
sistemi, vücudu tarayarak bu denetimsiz hücreleri bulup yok etme işlevini gerektiği gibi yerine getiremiyor.
Zamanla, denetimsiz hücreler komşu dokuları işgal etmeye başlıyorlar.
Aynı hücreler, bir süre sonra, kan ya da lenf sistemi yoluyla, kaynaklandıkları organlardan daha uzak yerlere sıçrayıp, yavaş yavaş vücudun her yerine yayılıyorlar.
Teşhis: Kanser.
Tedavi: Önce
ameliyat, yani
kanserli dokular kesilip atılacak... Sonra, ışın veya ilaçla, kalan kanserli hücreler öldürülecek.
Bakım: Kanserin geri gelmemesi için,
hastanın hayat şeklini değiştirmesi, beslenme biçimini düzeltmesi, zararlı alışkanlıklarını terk etmesi gerekecek.
Yazıişleri masamızdaki haberlere bakarken aklımdan bu kanser tablosu geçiyor.
Genel
kurmay Karargâhı’nda görevli bir Kurmay
Albay, hükümete karşı
darbe ve yasadışı
örgüt üyeliği suçundan
tutuklu... O albayı ihbar eden kişi
Genelkurmay Karargâhı’nda görevli bir
subay.
Hâkim ve savcıların da, benzer bir yasadışı faaliyet içinde oldukları şüphesi, Adalet Bakanlığı’nı yargı mensuplarının telefonlarının dinlenmesi için karar çıkartmaya sevketmiş... Yani yargı yargıyı dinliyor.
Telefonu dinlenenler arasındaki
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın, bizzat soruşturmakla görevli olduğu yasadışı örgüte bizzat bulaşmış olabileceğinden şüpheleniliyor.
Orduya ait silahları yasadışı bir faaliyette kullanmak üzere kaçırmak suçundan bir
muvazzaf yarbay daha tutuklanıyor.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın
Askerî Savcısı olan Hâkim Albay, sahte
çürük raporu vermekten tutuklu ve dün görevinden alınıp
disiplin subaylığına atanıyor.
Ya da bu haberleri şöyle özetleyebilirim:
Devlet hasta.
Devletin DNA’sı bozulmuş, yani demokrasinin ve hukukun denetimi dışında hareket ederek suç işlemeye başlamış asker ve
sivil devlet memurları var. Bu memurlar çoğalmış, kendi kurumlarını, mesleki ortamlarını büyük ölçüde işgal etmişler. Yetmemiş, diğer kurumlara da sıçramışlar, sistem içinde yayılmışlar...
Teşhis:
Ergenekon.
Tedavi: Ameliyat, yani Ergenekon’un (ya da Ergenekonvari çetelerin, cuntaların) içine girmiş memurların tek tek saptanması, yargılanması, suçluların cezalandırılması. Ardından, Başbakan’ın deyişiyle “lekeli olanların artık kurumlarda barındırılmamasını” sağlayacak şekilde, ışın ya da ilaç
tedavisine benzer bir
temizlik harekâtı.
Bakım: Bu tür suç faaliyetlerinin, demokrasiye ve hukuka karşı komploların, darbe planlarının tekrarlanmaması, Ergenekon zihniyetinin yeniden devletin kurumlarına sızıp örgütlenmeye başlamaması için köklü değişiklikler... Mesela, yargıdaki kast sistemini kıracak bir reform; ordunun, iç
hizmet kanununu demokrasiye aykırı yorumlayamayacağını garantileyecek düzenlemeler; askerî okullarda eğitim
reformu;
Avrupa Birliği anayasasıyla uyumlu sivil bir anayasa...
Bugün yaşadıklarımızı böyle şematize etmek, bu topraklarda “devlet” dediğimiz şeyin, 86 yıl sonra yeniden bir “hasta adam” özelliği gösterdiğini düşünmek gerçekten de mümkün.
Bu tabloda beni iyimser kılan ise, bir yandan ameliyatın başlamış olması... Ergenekon,
Poyrazköy,
İrticayla Mücadele
Eylem Planı soruşturmalarında gelinen nokta, devletin ameliyat masasında olduğunun kanıtı.
Diğer yandan da, “sağlıklı” ve “temiz” kalabilmiş devlet hücrelerinin, bütün o suça bulaşmış, kirli, kanserli hücrelerle mücadeleyi sürdürdüğünü yani birtür
bağışıklık sisteminin, zayıflamış bile olsa hâlâ çalıştığını görüyoruz.
Bu sağlıklı hücre faaliyetinin en son örneği,
Anayasa Mahkemesi Raportörü
Osman Can’ın,
Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan (
YARSAV)
istifa etmesidir.
Osman Can, istifa dilekçesinde bu kuruluşun nasıl “
kanserojen” bir faaliyet içinde olduğunu bence mükemmel anlatmış:
“YARSAV, her tartışmada geleneksel militarist-vesayetçi bir
iktidar pratiğini muarızı olarak bellediği toplumsal
siyaset alanına dayatmaya çalıştı veya dayatma girişimlerine tartışmasız ve koşulsuz ‘hukuksal’
destek sağlama misyonunu yerine getirdi.”
Osman Can, kendisini, “kurucu üyesi” olduğu YARSAV’la karşı karşıya getiren süreci de çok iyi tanımlıyor... Benim bir hastanın tedavisine benzettiğim gelişmelerin tarih içindeki siyasi karşılığı, belki de bugüne kadar yazıya dökülmüş en iyi özetini, Can’ın şu cümlesinde buluyor:
“Süreç Cumhuriyet’in seçkinci bir iktidar aracı olmaktan çıkıp demokratik ve özgürlükçü bir içerikle halkın bizatihi ve bilfiil iktidarı aracına dönüşmesi, kısacası Cumhuriyet’in olgunlaşması sürecidir.”
YASEMİN ÇONGAR-TARAF