Ahmet Altan'ın öncülük ettiği
Taraf'ın editöryal kadrosunda deneyimli
gazeteciler bulunuyor. Türk basınının yakından tanıdığı Alev Er, gazetenin yayın yönetmeni.
Yasemin Çongar ise Er'in yardımcısı. Yine Neşe Düzel, Alper Görmüş,
Etyen Mahçupyan gibi usta
kalemlar yazacak Taraf'ta. Peki Taraf kimin gazetesi, kimin ‘taraf'ını tutacak? Derin fikir ayrılıklarının yaşandığı
Türkiye'de hangi ideolojiye yakın duracak? İşte bütün bu merak edilenleri Taraf'ın kurucusu Ahmet Altan cevaplıyor.
Neden Taraf? Neyin tarafı?
Türkiye’de özellikle medya tarafsızlık adı altında bugüne kadar çok taraf tuttu, ancak hiçbir zaman halkın, hukukun,
demokrasinin, sivillerin,
Parlamento’nun tarafını tutmadı. Biz bunların hepsine tarafız. Bu ülkede bütün insanların özgür, mutlu, eşit, sağlıklı, zengin yaşamasını istiyoruz. Türkiye’nin potansiyeli olduğuna da inanıyoruz. Biz istiyoruz ki bizim çocuklarımız, gelişmiş ülkelerin çocukları hangi imkanlara sahipse o imkanlara sahip olsun. Bunun önünde engeller var. Biz bu engelleri kaldırmaya tarafız. Ve bu gazeteyi yaptığımız sürece, bu gazete okunduğu sürece buna taraf olacağız. Bu ülkenin yönetenleri yıllardan beri buna engel oldular. Çocuklarımız gelişmiş dünyanın çocukları kadar iyi yaşamıyorsa bu, bu ülkeyi yönetenlerin günahı, biz buna karşı tarafız.
Bunda basının ne günahı var?
Basın insanlara bugüne dek gerçeği anlatmadı. Darbelere, muhtıralara, medya karşı çıkmadı. Gerçekleri insanlara anlatmadı, her zaman kolaya kaçtı.
Akıntıya karşı kürek çekmek yani…
Biz akıntıya karşı kürek çekmiyoruz, akıntıyı değiştirmek istiyoruz.
Çok iddialısınız…
Çok iddialı bir söz. Ve biz bunu yapacağız. Nasıl yapacağız? Bizim gazetemiz diğer gazetelerin sakladıklarını (Bütün gazeteleri suçlamıyorum, bütün Babıâli için söylüyorum, sadece bugün için de söylemiyorum, bütün
Cumhuriyet tarihi için söylüyorum.) ortaya koyduğu zaman medyanın diğer parçalarının bunu saklamasının anlamı kalmayacak, onlar da değişecek.
Medya halktan bir şeyler mi saklıyor, yoksa…
Saklamaz olurlar mı? Siz bugün bir savaş olursa kaç tane insan ölecek, bunun ekonomiye bedeli ne olacak, Türkiye’nin geleceğini nasıl etkileyecek biliyor musunuz? Hangi gazetede bunu okudunuz? Bir sürü ihtiyar insan ortaya çıkıyor ve hamaset çığlıkları atıyor. Peki bunun bedelini kim ödeyecek? Onlar mı, çocuklar mı? Sadece insanların öfkesini kışkırtarak yeni acılara yol açmak mı gerekiyor, yoksa bu acıların önüne nasıl geçeceğini mi araştırmalıyız? Biz bu acıların nasıl önleneceğini söylemek istiyoruz ve buna tarafız. Biz insanların acı çekmesini istemiyoruz artık. Bu toplumda halkın
iktidarı dışında bir güç olmasını istemiyoruz. Gerçekten demokrasi olmasını, herkesin inançlarına göre, düşüncelerine göre yaşayabilmesini ve inandıkları her şeyi de söyleyebilmesini istiyoruz. Biz kimseyi bu ülkenin sahibi olarak göstermeyeceğiz. Ve şunu söyleyeceğiz; dini, dili, ırkı ne olursa olsun bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin sahibidir. Çare arayacaksak hep beraber arayacağız. Herkesin, sesini duyurmasını istiyoruz. Buna tarafız.
Ya savaş son çare ise o zaman da savaşmayalım mı diyeceksiniz?
Önce şunu soracağım: Biz niye savaşmak zorundayız?
PKK terörünü bitirmek için…
O zaman ikinci soruyu soracağım: PKK terörü nereden çıktı? Sonra üçüncü soruyu soracağım: PKK’dan önce burada savaş var mıydı, yok muydu? Sonra dördüncü soruyu soracağım: “Biz neden PKK terörünü içeride çözemiyoruz?” Sonra beşinci soruyu soracağım: “Acaba içeride yapılması gereken her şey yapıldı mı?” Sonra altıncı soruyu soracağım: “Bu yapılması gerekenler hem askerî hem sosyolojik açıdansa hangisi zaafa uğradı?” Bugün de savaş için bağıranlar, savaşın bedelini ödemiyor, bu ülkenin çocukları ödüyor.
Peki yol gösterecek misiniz?
Soruları soracağız, cevapları birlikte buluruz. Biz hazır cevaplarla birlikte gelmek niyetinde değiliz. Bu ülkedeki insanlar şunu sorsunlar: “
Dağlıca’da ne oldu, o çocuklar niye öldü, niye biz kendi karakolumuzu koruyamadık, PKK’dan önce burada
Kürt sorunu var mıydı, varsa niye vardı, yüz seneden beri süren sorunu biz niye çözemedik, o sorunun tek çözümü savaş mıydı, savaşsa niye ordumuz bunu halledemedi, yok ordu bunu halledemiyorsa bu sadece savaş meselesi değilse (ki birçok
general de bunu söylüyor) o zaman niye sosyal reformları yapamadık, niye yüz senedir süren bu sorunun çözümü kendi aramızda tartışıp bulamadık? Çünkü kimse soru soramadı!
Babıâli’deki gazeteler, gazeteciler söz birliği mi etmiş, bu soruları sormamak konusunda?
Soruları sormak isteyen gazeteciler ve yazarlar var, ama bir bütün halinde bunu soran bir gazete pek yok. Biz bütün halinde soru sorulmasından yana bir gazete olarak yola çıkıyoruz. Soru sormazsan cevabı nasıl bulacaksın ki? Sartre’ın bir lafı var. Diyor ki: “Düşünce özgürlüğünün olmaması, insanların düşünememesidir.” Burada insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.
Cesaretinizden, demokratlığınızdan, usta bir kalem olduğunuzdan kimsenin şüphesi yok. Ama bu söylediğiniz şeyleri yapmak hele hele Türkiye’de mümkün mü?
Biz
baskıları göze alıyoruz. Eğer bunu göze almazsak neden gazeteyi çıkartalım. Bize nasıl baskı yapacaklar? Yasaların dışına çıkmayacağız. Karşımızdaki, yasaların dışına çıkarsa onun sorunu, onu da sorarız! Ayrıca ben yalnız değilim. Burada gerçekten çok değerli insanlar var. Alev Er var bir kere, Yasemin Çongar var… Öyle bir kadromuz var ki; her biri bu ülkenin daha özgür ve daha mutlu olabilmesi için hayatlarını ortaya koymuş, çeşitli badirelerden geçmiş, bunun bedelini
ödemiş. Yine ödemekten de kaçınacak insanlar değiller. Böyle insanlar çıkartıyor bu gazeteyi.
Daha önceki konuşmalarınızda yanlış anlamadıysam “Babıâli’nin kimyasını değiştireceğiz.” diyordunuz. Bunu nasıl başaracaksınız?
Tam olarak bunu kullanmadım. Bu daha çok mafyayı hatırlatan bir cümle çünkü. O anlamda tehditkâr bir halimiz yok. Ama dediğim gibi biz Babıâli’nin sakladıklarını açığa çıkardığımız zaman, Babıâli de kendisini düzeltmek zorunda kalır. Bir kişi de olsa bütün düzeni değiştirebilir gerçeği söylediği anda. Biz gerçeği söylemekte kararlıyız.
Fikrî ve ideolojik anlamda nasıl bir boşluğu dolduracak Taraf?
Biz sadece fikrî anlamda değil, gazetecilik anlamında da bazı şeyleri yeniden biçimlendirmekten yanayız. Yan etkili bir gazete çıkarttığımızın farkındayız. Öncelikle doğru haberler vermek istiyoruz. Haber dilini değiştireceğiz. Yani insanlar şunu görecekler; şu an konuştuklarımız çok ciddi değil mi? Gerçeklerin eğlenceli bir şekilde anlatıbileceğinin farkındayız. Yeni bir söylem biçimiyle olaylara yaklaşmak istiyoruz. Bütün olaylara daha mizahî, alaycı bakabilecek. Alev Er’in sloganıyla söylersek “itibarlı, zeki ve eğlenceli bir gazete” olmak istiyoruz. Gerçeklerden yanayız, ama gerçekler illa asık suratla söylenmesi gereken bir şey değil.
Yani fikir gazetesi soğukluğunda ve katılığında olmayacak!
Önemli amaçlarımızdan biri sıcak, insanların seveceği bir gazete yapmak. Ve her inançtan, her düzeyden, her sınıftan, dürüstlükten hoşlanan her insanın seveceği bir gazete yapmak istiyoruz.
Gazetenin sahibi kim?
Alkım Yayınları çıkarıyor. Zaten böyle bir gazeteyi sadece iki kardeş, Başar
Arslan ve
Savaş Arslan çıkarabilir diye düşünüyorum. Çünkü size karışmıyorlar, istedikleri bir tek şey var, prestijli, dürüst bir gazete olması. Bu gazetenin içinde patron odası yok, olmayacak da. Bu gazetenin patronu Başar Arslan, odasını Alev Er’e bıraktı gitti. Onların arkasında kimse var mı?
Hayır, onların arkasında kimse yok, olmayacak.
Gazetenin fiyatı 1 YTL olacak. Türkiye’ye göre yüksek bir rakam değil mi bu?
Yüksel değil, çok yüksek bir rakam. Böyle bir handikabımız var. Biliyorsunuz ki gazetelerin maliyetiyle fiyatı arasında büyük bir fark var. Her gazete zarar eder. Çünkü maliyeti
satış fiyatından fazladır. Eğer sizin sattığınız mal zararla satılıyorsa bu zararı başka yerden karşılamak zorundasınız. Bu da sizi bir yere karşı boynu eğik hale getirir. O yerin neresi olacağına siz kendiniz karar verirsiniz. Ya bir iktidardır, ya bir hükümettir, ya
egemen bir güçtür, ya size ilan verecek olandır. Biz hiç kimseye karşı boynumuz eğik olsun istemiyoruz. 1 YTL’den satmamızın nedeni bu. Eğer ilan bulursak alacağız. Bu bağımsızlığı sağlamak için riski göze alıyoruz.
Okur sizi anlayabilecek mi?
Herkesin anlayacağına inanıyorum. Her kesimden insan bu gazeteyi zevkle okur. Hepsine hitap edecek bir dili var. Açık bir anlatımla, eğlenceli bir anlatımla çıkmak istiyoruz. Eğer para sorunumuz olmasaydı çok büyük
tirajlara ulaşacağımızı düşünürdüm.
Ne kadar bir tiraj öngörüyorsunuz?
Şu anda 40-50 bin civarında bir tiraja ulaşırsak... Öncelikle şunu istiyoruz, bu gazete kendi ayakları üstünde dursun mali olarak. Tirajı çok fazla aklımıza takmıyoruz, eğer biz iyi bir gazete çıkartırsak, bu büyük handikaba, fiyata rağmen insanların bu gazeteyi alacağını ve bazen iki üç kişi birleşip alacağını ve bu ülkenin medyasındaki eksikliği söylediğimiz iddiadaki gibi doldurabilirsek insanların bizi okuyacağını düşünüyorum. Onlar için de yük bu, ama bu yükü onlar da bizimle taşır diye düşünüyorum.
Ne zamandır böyle bir gazete tasarlıyordunuz?
30 yıldır. Ama Türkiye’de böyle bir gazete çıkartmak çok zor. Patronaj müessesesinden dolayı, baskılardan dolayı zor. Bana hemen şunu soruyorsunuz: Baskılara karşı ne yapacaksınız? Baskı o kadar
doğal hale gelmiş ki, hemen aklınıza bu geliyor. Kim ne hakla baskı yapacak demiyor kimse. Yalan söylersek, yasadışına çıkarsak baskıyı zaten
adalet yapar, bunun dışında bize kim baskı yapacak? Ama herkesin aklında böyle bir soru var. Ben de şu soruyu soruyorum: Kim bunlar? Biz hukukun içinde dururken bize hukuk dışında baskı yapacak olan güç kim? Hukuk dışında hiç kimseden korkmuyorum. Hukuktan başka bir ölçümüz yok.
En son Nokta’nın başına gelenleri gördük!
Hukukun dışına çıkılırsa biz hukukun içinde sonuna kadar mücadele ederiz. Öyle kolay kolay çekilmeyiz. Bu gazetedeki insanların hepsi için bunu söyleyebilirim. Patronaj için de bunu söyleyebilirim.
22 Temmuz seçimlerinin bu gazeteyi çıkarmanızda etkisi oldu mu?
22 Temmuz seçimleri çok önemli bir gerçeği gösterdi Türkiye için. Ama biz buna bel bağlayarak gazete çıkartmıyoruz. Kendimize ve gazetecilik mesleğine inanarak gazeteyi çıkartıyoruz.
Gazetecilik mesleğinin evrensel kuralları Türkiye’de geçmiyor. Biz bu evrensel kurallara uyarak çıkartacağız. Doğru yazacağız, dürüst yazacağız, insanlar zevk alacaklar ve öğrenecekler. Buna uyduğumuz zaman başımız dik yürürüz ve hiçbir baskı bizi geri döndüremez. Bu seçimler halkın demokrasi istediğini çok açık bir şekilde gösterdi. Ben AKP’den ziyade demokrasi için verilmiş oylar olarak görüyorum. AKP’ye de çok haksızlık etmeyelim, onların da oy kazanmak için yaptığı çok iş var, sağlıkta yaptığı işler, Köydes projesiyle yaptığı işler ama sadece yaptıklarıyla bu oyları aldığını düşünmüyorum. Muhtıranın bu oylarda çok belirleyici bir rolü olduğuna inanıyorum. Ve insanların ordunun siyasetin çok fazla içine girmesini istemediğini bu seçimlerde gösterdiğine inanıyorum.
Taraf, hangi tarafta yer alacak?
Biz ne iktidardan, ne muhalefetten yanayız. Evrensel hukuku, demokrasiyi, insanların bireysel haklarını, zenginliğini mutluluğunu savunan herkesle beraberiz. İktidar savunursa onun iyi yaptığını söyleriz, muhalefet savunursa onun iyi yaptığını söyleriz, ikisi savunursa ikisinin de iyi yaptığını haberlerimizde gösteririz. İkisi de savunmazsa ikisinin yanlış yaptığını yazarız. Bizim temel noktamız dürüstlük. Bu gazetedeki hemen hemen hiç kimsenin siyasi iktidarla hiçbir yakınlığı yoktur. Muhalefette de pek tanıdığımız yoktur. Siyasi bir parti haline gelmiş olan ordumuzda da yakınlığımızın olduğu kimse yok. Biz evrensel hukukun bu ülkede geçerli olmasını istiyoruz. Türkiye’nin temel problemi, halktan gerçeklerin saklanmasıdır. Medyanın genellikle yaptığı, halkın hamasetle, kışkırtıcı konuşmalarla, öfkeye sevk etmekle birbirlerine karşı kışkırtılarak gerçeklere karşı uzaklaştırılması.
Birilerinin müdahalesine açık olmayacaksınız yani!
Eğer bu gazete böyle bir şey yaparsa gelip insanlar bunun hesabını sorsunlar. Bu gazete
psikolojik harbin hiçbir zaman parçası olmaz. Bizim için bu ayıp bir şeydir.
Eş yayın yönetmeni var sanırım…
Hayır, hayır, hayır… Öyle bir şey yok. Bu gazetenin genel yayın yönetmeni Alev Er.
Sizin göreviniz ne olacak?
Biz sadece birlikte kuruyoruz; çünkü birlikte çalışmayı seviyoruz. Gazeteyi birlikte kuracağız, sonra Alev
kaptan köşküne oturacak, ben de yavaş yavaş uzaklaşacağım ve geriden yazacağım. Künyede olmayacağım.
Gördüğüm kadarıyla magazini de gazetenin içine yaymışsınız.
2. ve 3. sayfamızı dış haberlere ayırıyoruz. Bu, diğer gazetelerle kıyaslarsak çok önemli değişiklik. İnsanlar dış haberlerin hep gereksiz olduğunu düşünür ve onu gazetelerinin içinde saklarlar. Bizse şunu düşünüyoruz; dünyada 6 milyar insan yaşıyor, bu kadar insanın yaşadığı bir
gezegen sıkıcı olamaz. Sen onu sıkıcı görüyorsan sende bir eksiklik var ya da sen onu sıkıcı gösteriyorsan sende bir eksiklik var. Biz dünyanın en eğlenceli kısmının dünya olduğunu düşünüyoruz. Onun için 2. ve 3. sayfamızda o eğlenceli dünyanın en vurucu haberlerini hem magazin olarak, hem siyasi olarak, ama mümkün olduğunca güzel bir anlatımla, ilgi çekecek bir şekilde koyacağız.
Ayın 15’inde bu gazeteyi alacak okura ne diyorsunuz?
Şunu söylüyoruz;
evet size daha pahalı bir gazete satıyoruz, bunun için hakikaten üzgünüz. Ama bağımsızlığımızı en azından bu aşamada ele geçirmenin başka bir yolu yoktu. Ama yarın biz tirajla ya da ilanla güçlenirsek hem bağımsız olabiliriz hem de gazetemizi daha
ucuz satabilecek bir noktaya gelebilirsek o zaman bu fiyatta bir değişiklik yaparız. Ama bu aşamada bundan başka bir çare yok. Eğer gazeteyi severseniz, eğer bu gazeteyi dürüst bulursanız, eğer bu gazete sizi eğlendirirse, yazıları lezzetliyse, dürüstçe sorular soruyorsa, bunlara dürüstçe sorular arıyorsa, burada okuduğunuz satırlardan hiç şüpheye düşmüyorsanız, bu gazete hakkında her haber yazdığı insanı sanki kendi akrabası gibi görüyorsa, onlara kötülük etmiyorsa, onlarla alay etmiyorsa, gerçeklerin dışında hiçbir insana saldırmıyorsa, insanları fiziksel özelliklerinden, inançlarından dolayı alaya almıyorsa… Yani kısacası bu insanca bir gazetenin olması gerektiği gibi gazeteyse ve siz de bunu seviyorsanız, okursunuz!
Sizin hayalinizde hep Ankara gündemli olmayan bir gazete vardı!
Yok, yok, yok… Bu gazete Ankara gündemli bir gazete olmayacak. Türkiye gündemli bir gazete olacak. Türkiye sadece Ankara’dan ibaret değil. Türkiye’de 70 milyon insan yaşıyor. Bunların dilleri var, dinleri var, ırkları var, inançları var, düşünceleri var, farklı hayatları var. Biz bütün bu insanların hayatlarına bakmaya çalışan bir gazete çıkarmaya çalışacağız. Sadece Ankara’daki dört tane adamın birbiriyle itişip iktidar kavgası yapmasının gazetesi değiliz, bizi çok da ilgilendirmiyor. Bizi bu ülkedeki insanlar ilgilendiriyor.
Gazeteler bu ülkeyi yönetenlerle ilgileniyorlar. Bizim meselemiz bu değil.
ZAMAN/CUMAERTESİ