PKK'nın öncelikli hedefi polis olacak... İkinci olarak PKK uluslararası
ihale alacak. En önemlisi de iktidarın v
e devletin paniklemesini hesaplıyor PKK.
Daha önce defalarca analizleri doğru çıkan
Uslu'nun son yorumu PKK'nın
yol haritası üzerine.
PKK'nın ilk hedefinin polis olacağını ifade eden Uslu, polisin şiddete zorlanmak isteyeceğine dikkat çekti. PKK'nın Suriye'deki gelişmeleri de yakından takip ettiğini belirten Uslu,
örgütün ikinci hedefinin uluslararası ihaleler olduğunu iddia etti.
Terör örgütünün en önemli hedefinin ise, devletin ve hükümetin panikletilmesi olduğunu söyleyen
Taraf yazarı, PKK'nın tüm planlarının bunun üzerine olduğuna yer verdi.
Uslu'nun analizinde bir başka dikkat çeken konu ise,
terörle mücadelede artık devreye girecek olan Emniyet'in 1999'da
Kürtçe TV'nin yararlı olacağını belirtmesine rağmen bunun askerler aracılığı ile engellenmiş olması.
İşte Taraf Yazarı
Emre Uslu'nun o analizi:
Uzun süredir PKK içinde Abdullah
Öcalan'a rağmen hareket eden gruplar var argümanını savunuyorum. Ben bunu savundukça,
Ankara'nın etkin sesleri, eski terör uzmanları –ki aralarında
Genelkurmay Başkanlarına danışmanlık yapmış, Başbakan'a 2007 seçimlerinde Hakkâri'de söylediği ”ya sev ya terk et” anlamına gelen konuşmanın hemen öncesinde brifing vermiş kişiler de var– PKK'nın ”Leninist” bir çizgide katı hiyerarşik yapısı olduğunu ve Öcalan'ın mutlak kontrolü olduğunu iddia ediyorlardı.
TSK'NIN PKK ALGISI 1990'LI YILLARDA KALMIŞ BİR ALGI
Bu görüş özellikle TSK içinde etkin bir görüştü. Zira TSK'nın görüş oluşturması mümkün değil. Üstleri 1990'lı yıllarda PKK'yla mücadele etmiş komutanları... Bilgi birikimleri orada donduğu için,
terörle mücadele etmiş kişiler olarak ”her şeyi bildikleri için”, astlar da üstlerine alternatif fikirler götüremediklerinden TSK'nın PKK
algısı 1990'lı yıllarda kalmış bir algı veya bilgidir. Daha da kötüsü bu ülkede kimlik inşa etmiş bir kurum olarak TSK'nın 21. yüzyılda kimlik inşasına yönelik hiçbir fikri yoktur.
TSK'NIN "SÖZDE TERÖR UZMANLARI"
TSK için çok muteber olan ”devlet destekli terör uzmanları” da TSK'dan çok ileri durumda değildir. Onlar zaten alanlarında iyi olsalardı şimdiye kadar sundukları çözümler işler ve devlet bu savaştan galip çıkardır. Bu savaşın en büyük kaybedeni sözde terör uzmanlarıdır ama ahbap-
çavuş ilişkisiyle o uzmanlıklarını devam ettirip devlete ”
akıl” satmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla Ankara tam anlamıyla bir kısır döngü içinde.
ERDOĞAN BUNU GÖRDÜ
Sanırım Erdoğan bunu gördüğü için terörle mücadele konusunda yeni bir adım atıyor. Mücadeleyi TSK'nın kontrolünden çıkarıp daha
sivil bir alana, İçişleri Bakanlığı'nın kontrolüne taşıyor. Bu yeni bir zihniyet sürekli yenilenen görüşlerin tartışılması anlamına geliyor. Ayrıca İçişleri Bakanlığı'nın bünyesinde gerek Jandarma gerekse Emniyet'in ABD başta olmak üzere Batılı ülkelere gönderdiği değerli uzmanları var. O nedenle bu mücadelede yeni bir fikir aşısının önü de açılmış olacak.
KÜRTÇE TV'Yİ EMNİYET 1999'DA ÖNERMİŞ
Çok çarpıcı bir örnek vereyim. Emniyet 1999'da Kürtçe TV'nin yararlı olacağını düşünüyordu. İçinde benim de olduğum bir çalışma grubuyla buna ilişkin değerlendirmeler de yazdık. Ama terörle mücadelenin üstünde askerler olduğu için o dönem üst düzey Emniyet yetkilileri “Askerlerle konuştuk Kürtçe TV açmanın yararı yok” diye görüş bildirmemizi istediler. Böyle görüş bildireceğiz, dediler. Böyle yazıldı o görüş. Sadece bu bile Türkiye'ye 10 yıl kaybettirdi.
Ankara bu savaşı kaybediyor, çünkü PKK Ankara'dan daha dinamik ve daha esnek. Ankara ise yalama olmuş bir
vida gibi. Aynı yerde dönüp duruyor. Döndüğü için hareket yaptığını sanıyor ama ilerlemediğini bir türlü göremiyor. Bunda kuşkusuz Ankara'nın kirli, karanlık ve derin çizgisinin de etkisi var.
Sanırım şimdilerde Ankara doğru yere doğru ilerliyor. En azından PKK'nın ”Leninist esnemez bir hiyerarşik örgüt” olduğu, Öcalan'ın mutlak kontrolü olduğuna ilişkin görüş bildirip bu aptal görüşü sadece askerlere, siyasetçilere değil tüm kamuoyuna da satan uzmanların etkisi kırılmış gibi görünüyor.
Zira o uzmanların görüşünü seslendiren iki Ankara gazetecisi de birkaç gündür PKK içinde Öcalan'ın gücünün ve etkinliğinin kaybolmaya başladığına ilişkin yazılar yazmaya başladılar. Oysa aynı gazeteciler
Kastamonu saldırısından önce ve daha önce yazdığım bu görüşleri ”çürütmek” için o uzmanları programlarına ağırlıyor, kulaklarına hoş gelen ”PKK Leninist bir örgüt Öcalan'ın mutlak kontrolü var” ezberini kamuoyuna pompalama görevi görüyorlardı.
Artık yeni şeyler söylemek lazım. Bundan sonra Öcalan'ı sürükleyici bir lider olarak okumak oldukça zordur. Öcalan şahin kanadın arkasından ”sürüklenen bir liderdir”. Sözünün üstüne söz söylenmiş, alnının çatından vurulmuş bir “loser” konumuna düşürülmüştür Öcalan. İnisiyatif PKK içindeki “
taşeron” zihniyetin eline geçmiştir.
Öcalan yeni liderliğini ancak radikal bir çıkışla yeniden ele geçirebilir. Örneğin PKK
Kuzey Irak'a çekilsin çağırısı yapar ve bunu başarabilirse liderliğini ve adını ”taşeron”ların elinden kurtarabilir. Ama Öcalan bunu yapamaz. Zira o da biliyor ki o hapishanede çürümesi veya bir
halk kahramanı olması PKK'nın elinde. Bu nedenle eli zayıftır. Bunun bilincinde olduğu için de “Elimdeki enstrümanları güçlendirin” diye yalvarıyor devlete. Aynı zamanda “PKK'ya
silahları bir tek ben bıraktırırım” diye de havuç uzatıyor. BDP'ye Meclis'e gidin çağırısı da bununla ilgili. Bu çırpınışlar asılında Öcalan'ın kaybetmek üzere olduğu liderlik mücadelesinin bir parçası.
Daha da kötüsü bulunduğu yerden bizzat avukatları tarafından yanıltıldığı için PKK içindeki değişim ve kırılmaları ve ”taşeron” zihniyeti göremiyor. Bir lider dönüşümü göremediği zaman biter. Öcalan'ın başına da gelen bu. Ankara da bunu göremiyor. Yani körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor aslında İmralı'da...
Bundan sonra ”taşeron” PKK ne yapacak?
PKK'nın öncelikli hedefi polis olacak... Bundan amaç polisi şiddete zorlamak... Mümkünse polisin silah kullanmasını sağlamak olacak. Hükümetin yerinde olsam
Çevik Kuvvet gibi olaylara müdahale eden polislerin silahlarını değiştirir plastik mermi atan silahlar verirdim. Zira PKK'nın hesabı toplumsal olaylarda silahla öldürülen kişileri kitlesel sembollere dönüştürüp sokakları ateşlemek.
İkinci olarak PKK uluslararası ihale alacak. Suriye'deki gelişmeler PKK'nın avuç ovuşturarak beklediği bir süreci beraberinde getirecek.
En önemlisi de iktidarın ve devletin paniklemesini hesaplıyor PKK. Bütün planlarını devletin paniklemesi üzerine kurmuş durumda. Devlet buna karşı soğukkanlıca yeni anayasa çalışmalarını bir an önce, hatta Meclis'i tatilden çağırarak, başlatmalı. 11
Eylül saldırısından hemen sonra Bush'a ABD'liler “Ne yapmalı” diye sorduklarında, “Alışveriş yapmaya devam etsinler” demişti. Türkler için de aynı
tavsiye geçerli.
Hayat olağan akışında devam etmeli devlet ise bu olağanlığı daha serbest kılacak demokratik bir anayasayı yapmak için panik yapmalı. PKK'ya karşı ne yapmalı diye değil...
Emre Uslu - Taraf