Polis oldukları tahmin edilen bu kişiler vatandaşlara şiddet uygulayarak müdahale etti. Hukukçu Ümit Kardaş, “Polis, görev yaparken, suç işleme ihtimali var. Bunların kimliklerini bulmak ise mümkün değil” dedi.
Gezi Parkı eylemlerinin birinci yıldönümünde Taksim ve çevresinde onlarca üniformalı ve sivil giyimli polis görevlendirildi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Hükümetin insanları tahrik etmek için provokasyonlara başvuracağını bütün yurttaşların bilmesini isterim” sözlerinin ardından, siyah sırt çantaları ve coplarıyla görev yapan sivil polisler akıllarda soru işareti bıraktı.
PROVOKASYONA UYGUN
Konuyu yorumlayan emekli askerî hâkim Ümit Kardaş, olay yerinde üniformalı polislerin görev yapması gerektiğini söyledi. Kardaş, şunları dile getirdi: “Polisin attığı biber gazından veya kurşundan dolayı hayatını kaybedenler, yaralananlar var. Polis, önleyici görevini yaparken, her zaman suç işleme potansiyelini taşıyor. Böyle durumlarda, itham altında kalabilecek kamu görevlisinin tespit edilmesi gerekiyor. Bu tespit de üniforma ve numaralarla yapılıyor. Oysa bu görüntülerdeki insanların kim oldukları belli değil, bir numaraları yok. Bu insanların olayı provoke etme veya suç işleme ihtimalleri var. Devletin resmî polisini bile tespit etmek bu kadar güçken, mobese kayıtlarıyla zorlanarak tespit edilirken, buradaki sivil unsurların, herhangi bir suça karşı kimliklerini tespit etmeniz imkânsız hâle geliyor. Böyle olunca bu kişiler de, provokasyona çok uygun hale geliyor. Sivil oldukları için işin dışına çıkma durumları da çok kolay oluyor. Bu insanlar polis de olsa, bu şekilde görevlendirilmeleri doğru değil.
DEVLETİN İSTEKSİZLİĞİ
Göstericilerin içinde de provoke edici gruplar olabilir. Bir toplantıda neler olabileceği istihbaratını zaten almanız gerekir. O zaman da, göstericiler ve onu tertipleyenlerle bir araya gelip gerekli tedbirleri birlikte almanız gerekir. İşin esası budur. Zaten kanunda da, izin almak değil bilgi vermek şeklinde gelişiyor. Çünkü insanlar orada, ‘Ben burada gösteri yapacağım, beni koru. Bu benim hakkım ama beni provoke edebilirler, beni koru’ diyor. Bu işin esprisi budur. Ama bunun dışına çıkılıp, ‘İktidarı devirmek istiyorlar’ gibi vehimlerle hareket edildiği zaman, o zaman doğrudan doğruya eleştiri hakkını kullanmak isteyen kitleleri vazgeçirmeye yönelik bir hareket başlıyor iktidarda. Bu da, ‘Ya yapmayın, ya da ben gösterileri bastırırım’ deniyor. Görüntülerdeki kişiler, iktidarın hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin isteksizliğinin göstergesidir.
ORTADA SUÇ VARDIR
Burada sorun, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı ile ilgili bir konu. Bunlar hiçbir izne tabi değilken, bu hakları yok etmeye, ortadan kaldırmaya veya bastırmaya yönelik unsurlar varsa bunlar, bir suç oluşturur. Çünkü iktidarın, valinin ve emniyetin görevi hak ve özgürlüğün kullanımını sağlamaktır. Eğer bu görev provoke edici şekilde kullanılıyorsa bu görev kötüye kullanılmış olur. Burada, bu eylemlere emir veren İç İşleri bakanı, vali, emniyet müdürü herkes sorumludur. Bu görüntülerin verdiği anlam ve yarattığı algı böyle bir şeyi ortaya koyuyor.”
MİT’çi mi, esnaf mı?
Bu görüntüler bize, 1980 öncesi solculara karşı emniyet güçlerinin ülkücülerle ittifakını hatırlatıyor. Ancak orada ülkücüler açık açık, ‘Biz emniyet kuvvetlerinin yardımcısıyız’ diye itiraf ediyor, emniyet de bunu kabul ediyordu. O dönemde bile, bir açıklık vardı ama burada o açıklığı göremiyoruz. Bu insanlar kim? Sivil polis mi, MİT görevlisi mi, esnaftan vatandaşlar mı, bunu bilmiyoruz. Bu görüntü göstericileri tahrik eder ve insanları güvensiz kılar.
TARAF