Yeni
Şafak gazetesinde Taha Kıvanç ismiyle köşe yazıları yayınlayan dostumuz (bundan sonra Taha Kıvanç) 19 Haziran
Cuma günü, ‘Ne yapayım, kuşkumu yenemiyorum işte’ başlıklı ilginç bir yazı yayınladı.
Bu ilginç yazının sonu da ‘boşuna kuşku duymam ben’ diye bitiyor idi.
Taha Kıvanç dostumuz siyasi
roman yazma hayali içinde şayet hepimizi işletmiyorsa yazdıkları üzerinde ciddi ciddi düşünmek gerekiyor.
Taha Kıvanç’ın on gün önce
Taraf gazetesinde yayınlanan
belgeye ilişkin çok farklı ama ilginç bir yorum getirmesi etrafta dolaşan, havada uçuşan ihtimallere bir yenisini ekliyor.
Çok özetle şöyle diyor Taha Kıvanç: ‘Bu belge meselesinin altında bugüne dek düşünülmeyen başka bir oyun olabilir;
Hilmi Özkök döneminden beri TSK’nın içinde
Yaşar Büyükanıt’tan ve
İlker Başbuğ’dan hoşlanmayan, bu
komutanları
demokrasiye fazla bağlı bulan bir cuntacı grup mevcut ve bu belgenin oluşturulması ve dışariya sızmasının kökeninde Başbuğ’u istifaya zorlayıp
Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları düzenini bozup cuntacı birinin
Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesi var’.
Taha Kıvanç dostumuz bizi işletiyor mu, ciddi ciddi mi yazıyor bilemiyorum ama ortaya attığı ihtimal ilginç bir
senaryoya tekabül ediyor; rahmetli Kemal Tahir idi galiba ‘
Osmanlı’da oyun tükenmez’ diyen.
Eski bir polis müdürü de başka ve yine çok ilginç bir senaryoya daha işaret ediyor.
Doğaldır, demokrasi ve hukuk devleti kavramlarından nasibini alamamış ülkelerde bu tür dedikodular, senaryolardan geçilmez.
Gelelim yine Taha Kıvanç’ın ilginç senaryosuna.
Bu belge meselesinin ortaya çıktığı günden beri konuşulan ihtimaller, buna Taha Kıvanç’ın çok ilginç senaryosu da dahil, zaten bana çok
çekici gelmiyor; bunların tümüne alışığız ve eminim yakın gelecekte benzerlerini de yine göreceğiz.
Diyelim ki, en kötü senaryo, bu belgenin TSK içinde emir-komuta zinciri içinde hazırlandığı kanıtlandı,
Genelkurmay Başkanı ve çok sayıda başka komutan görevden alındı, yargılandı, cezalandırıldı, vs.
Bu durum TSK’nın
Anayasa’dan, yasalardan, uygulamalardan ve zihniyetten kaynaklanan ayrıcalıklı yerini değiştirecek mi?
Bu durum değişmeden kimin ne tür tezgahlar kurduğunun anlamı var mı?
Bendenizin en başından beri konuya yaklaşımı bu krizi bir fırsata çevirmek ve TSK’nın anayasal, yasal, zihniyete dayalı ayrıcalığını kaldırmak doğrultusunda.
Bu yeni oluşacak durumun en fazla TSK’ya yaracağı da işin cabası.
Taha Kıvanç dostumuz bir senaryo kuruyor,
İlker Başbuğ gidiyor, dengeler değişiyor ve cuntacı biri Genelkurmay Başkanı oluyor; Kıvanç’ın iddası, bizimle dalga geçmiyor ise, belgenin arkasında böyle bir tezgahın yatabilme ihtimali.
İşte tam da burada bir zihniyet, bir alışkanlık durumu devreye giriyor.
Bir Genelkurmay Başkanı, üstelik böyle bir skandaldan sonra, sadece ve sadece siyasi otoritenin mutlak onayı ve itimadıyla göreve gelebilmeli.
Siyasi otoriteden bağımsız bir bürokratik
terfi kurumu hukuk devleti demokrasilerde düşünülmemeli bile.
Oysa, Taha Kıvanç dostumuz, TSK’nın kendi içinde gerçekleştireceği bir hiyerarşiyi
sivil otoriteye empoze edebileceğini veri olarak alıyor.
Genelkurmay Başkanları bundan sonra MUTLAK OLARAK siyasi otoritenin tercihi doğrultusunda atanmalı.
Bürokrasinin (TSK) 2000 bilmem kaça kadar genelkurmay başkanlarını belirlediğini açıklaması çağdaş demokrasilerde kelimenin tam anlamıyla bir siyasi skandaldır.
Genelkurmay Başkanlarını Başbakanlar belirler, belirlemeli, bu durumu da en iyi Taha Kıvanç dostumuz bilmeli ve içselleştirmeli.
ESER KARAKAŞ-STAR