Podesta,
Türkiye İşadamları ve
Sanayiciler Konfederasyonu'nun (
TUSKON) davetlisi olarak geldiği Türkiye'de ''Yeni Öncelikler ve Yenilenmiş Ortaklıklar: ABD, Türkiye ve
Küresel Zorluklar'' konulu bir konferans verdi.
İstanbul'a ilk kez gelen ve ABD Eski Başkanı Bill Clinton'ın 1999 yılında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretini anımsatan Podesta, o dönemde iki
ülke ilişkilerinin son derece yapıcı nitelikte olduğunu hatırlattı.
Podesta, Başkan
Barack Obama yönetimiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden kapsamlı bir
ortaklık yapısına dönüştüğünü ifade ederek, Türkiye'nin batılı,
toplumuna
refah sağlayabilmiş
modern bir ülke olduğunun altını çizdi.
Başkan
Bush, döneminde politikaların
Irak savaşına odaklı olduğunu, Türkiye'nin o dönemde sadece askeri operasyona katkısıyla değerlendirildiğini anlatan Podesta, ''Bush 8 yıl boyunca ortaklık konseptini güçlendiremedi. İki ülke arasında kaydedilen ilerlemeler kaybedildi.
Irak savaşı sebebiyle ABD'ye eleştirel bakılmaya başlandı. Bu dönemdeki kayıpları geri getiremeyiz ama kaldığımız yerden devam ederek ilişkilerimizi derinleştirebiliriz'' dedi.
Obama dönemiyle birlikte ABD'nin önceliklerinin değiştiğinin görüldüğünü ifade eden Podesta, ABD'nin bu dönemde yeni bir yola girdiğine işaret etti.
Türkiye'nin de Obama dönemiyle birlikte ABD'ye desteğinin arttığını anımsatan Podesta, ''ABD'nin Türkiye'de nasıl algılandığı ABD için önemli. Ortak hedeflerimize bu güveni artırarak ulaşabileceğimizi düşünüyoruz'' dedi.
Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın çok değerli olduğunu dile getiren Podesta, şunları kaydetti:
''İki ülke daha çok çalışarak ilişkileri derinleştirmelidir. ABD Türkiye'nin uluslararası ilişkiler alanında daha önemli bir rol oynamasını memnuniyetle karşılamakta ayrıca
ekonomik büyüme konusundaki adımlarını da sevinçle gözlemlemektedir. Ancak ortaklığımız şu anda çeşitli güçlükler yaşıyor. Obama yönetimi Türkiye ile geçmişte olduğundan çok daha güçlü bir
ittifak istiyor. Yapılan anayasa referandumu demokratik
kontrol ve dengelerin güçlendirilmesi açısından önemli bir fırsattı. Türk seçmenleri bu konuda önemli bir adım attı. Ümit ediyorum seçmenler daha da demokratik ortamda yaşayacaklar ve Türkiye'nin içindeki bazı ayrılıklar daha çoğulcu bir toplum oluştukça ortadan kalkacak ve Türkiye'nin diplomasi yönünde de rolü artacak.''
ABD'nin ekonomik ve siyasi belirsizlerin yaşandığı bir dönemi geride bıraktığını hatırlatan Podesta, Obama yönetiminin mali krizin kapsamlı bunalıma dönüşmesini engellediğini ancak büyümenin çok gerilediğini, istihdamın da henüz artmadığını anlattı.
Birçok
Avrupa ülkesinde olduğu gibi ABD'nin de ciddi
bütçe açıkları bulunduğunu belirten Podesta, ABD halkının iyileşmenin yavaş olmasının getirdiği sıkıntıyı hala yaşadığını, ABD halkının krizde varlıklarının yüzde 25'ini kaybettiğini anlattı.
Şu anda ABD'de 15 milyon ABD'linin işsiz bulunduğunu ifade eden Podesta, işsizliğin hala yüzde 9,8 civarında olduğunu kaydetti.
Yaşananlara rağmen demokratların kontrolü kaybetmeyeceğini düşündüğünü ifade eden Podesta, Cumhuriyetçilerin bu dönemde bazı gündemleri bloke etmeye çalıştığını anlattı.
Başkan Obama'nın
ABD ekonomisi için önemli kararlar aldığını hatırlatan Podesta, bunlarının etkisinin 2012 yılında görüleceğini ve Başkan Obama'nın popülaritesinini yeniden artacağına inandığını söyledi.
ABD'nin içinde üstlendiği inisiyatiflerin yanı sıra Başkan Obama'nın ABD'nin dünyadaki ilişkilerini, ittifaklarını pekiştirme yönünde önemli adımlar attığına işaret eden Podesta, nükleer silahsızlanma çabalarını yeniden canlandırdığını belirterek, bu konudaki çalışmalarını anlattı.
-''İRAN KAYGILARI GİDEREMEDİ''-
Podesta,
İran'ın nükleer programının bugün dünyanın karşısındaki nükleer silahsızlanma açısından en önemli zorluklardan biri olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
''Bu yılın başında Türkiye ile
Brezilya, İran ile dünyanın geri kalan kısmı arasında diplomatik bir çözüme ulaşılmasını kolaylaştırmaya çalıştı. İran Türkiye ve Brezilya ile ilişki kursa da uluslararası toplumdan kaçındı ve nükleer programıyla ilgili önemli kaygıları gidermek için herhangi bir adım atmadı. İran buraya 1,2 ton düşük zenginleştirilmiş
uranyum gönderse bile elinde nükleer savaş başlığı üretmek için elinde yeterince uranyum kalacak ve uluslararası toplum İran'ı bu gerçekten yola çıkarak değerlendirmeli. Bu yüzden ABD ve bazı ülkeler BM alanında çeşitli
yaptırımlar getirilmesini istiyor. Burada İran dünya toplumunun kaygılarını gideremedi. Bunları BM'nin kararları ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın kararlarında görüyoruz. Bugün İran nükleer programının barışçıl olduğunu kanıtlayamıyor.''
-İDEAL ÇÖZÜM DİPLOMASİ-
ABD'nin öncelikle diploması açısından gelişmelerden memnun olduğunu ifade eden Podesta, Obama yönetiminin diplomasiyi en önemli
araç olarak gördüğünü, her alanda diplomatik yaklaşımları desteklediğini, İran'ın nükleer programında da diplomatik yaklaşımın geçerli olması gerektiğini, İranlılara kapıların açık olduğunu çeşitli defalar söylediğini, uluslararası toplumun güvenlik kaygılarıyla ilgili İran ile masaya oturulabileceğini vurguladığını anlattı.
Türkiye ile İran'ın önemli ekonomik ilişkilere sahip olduğunu hatırlatan Podesta, ''Bu bölgede nükleer açıdan güçlü bir İran, çok ciddi şekilde istikrarı bozacaktır. Bütün bölgede bir nükleer silahlanma dalgasına da sebep olacaktır. Bu yüzden ABD ve Türkiye'nin bu alandaki kaygıları tabii ki çok haklı...'' diye konuştu.
İdeal çözümün diplomatik bir çözüm olduğunu altını çizen Podesta, şunları kaydetti:
''Ancak İran bu konuda ciddi bir niyeti olduğunu gösteremedi. İran'a karşı ciddi yaptırımların uygulandığı bir rejimin getirilmesi bence bu diplomatik süreci hızlandırmakta önemli rol oynayacaktır bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. İran'ın bir silahlanmış devlet haline gelmemesi çok önemli. İran üzerinde yaptırımlar aracılığıyla bu baskılar devam ederken Türkiye de İran'da yönetimi ikna etmeye çalışabilir, ciddi temaslarda bulunabilir. Türkiye hem Irak'ta hem de
Ortadoğu barış sürecinde uzun süreli
anlaşmazlıklarda ilerleme kaydetme açısından önemli bir diplomatik güce sahip olduğun göstermiştir. Bu konuda adımlar atmaya devam etmelidir. Hem ABD hem Türkiye bu açıdan ortak stratejik amaçlara sahip. Belki yaklaşım açısından ortak bir yöntemimiz yok ama önemli olan İran'ın nükleer programının ancak
sivil amaçlarla kullanılması ve uluslararası standartlara göre düzenlenmesi. Burada Türkiye ile aramızdaki ilişkileri artırmak güçlendirmek çok önemli. Yanlış anlaşma oluşmasına meydan vermemeliyiz ve Türkiye'nin ABD'nin müttefiki ve ortağı olmaya devam ettiğini göstermeliyiz.''