TÜSİAD: Geri adım atmadık

TÜSİAD: Rahatsız olduğumuz yanlış algıyı düzeltmek istedik

TÜSİAD: Geri adım atmadık

Anayasaya ilişkin çalışmalarıyla kamuoyunda yoğun tartışmaya yol açan TÜSİAD'ın Başkanı Ümit Boyner, geri adım atmadıklarını, sadece yanlış algıyı düzeltmek istediklerini kaydetti. Boyner, "Önemli olan, ülkenin demokrasi çıtasının yükseltilmesi ana gayesinde buluşmak. Ancak yanlış algılar şahsım, yönetim ve bazı üyeler arasında rahatsızlık yarattı" dedi. PROF. Ergun Özbudun ve Prof. Turgut Tarhanlı başkanlığındaki 22 akademisyen ve kanaat önderine "Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu" raporu hazırlatıp, tartışmaya açan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, geçen hafta yaptıkları açıklamanın bir 'geri adım' olmadığını vurguladı. Boyner, "Sadece TÜSİAD olarak müdahil olduğumuz alanı tekrar netleştirmek ve oluşan yanlış algıyı düzeltmek istedik" dedi. Toplantı sonrasında yayılan yanlış algılar için "hem şahsım, hem yönetim kurulu, hem de bazı üyeler arasında rahatsızlık yarattı" diyen Boyner, Hürriyet gazetesinden Erdal Sağlam'ın sorularını yanıtladı.. Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı var? Türkiye'de demokratikleşme alanında önemli adımlar atıldı, anayasada da bazı değişiklikler yapıldı ama yeni ve sivil bir ruhta bir anayasaya ihtiyaç bitmedi. TÜSİAD'ın 2007 demokratikleşme raporunda buna işaret edilmişti. Ben de başkanlık görevine geldiğim ilk andan itibaren, demokrasi açığına ve yeni anayasa gereğine dikkat çektim. Biliyorsunuz demokrasi, kalkınmışlık ve refah bir bütünün ayrılmaz parçaları... Yeni anayasa konusunu Yönetim Kurulu olarak 2010-11 çalışma programımıza aldık. 12 Eylül referandumu da yeni anayasa ihtiyacını teyit etti. Hemen herkes, farklı bakış açıları ve beklentilerle de olsa, yeni bir anayasa ihtiyacı konusunda hemfikirdi. TÜSİAD'ın geçen haftaki açıklamasının geri adım olarak yorumlanmasına ne diyorsunuz? Yapılan şey bir geri adım değil, sadece TÜSİAD olarak müdahil olduğumuz alanı tekrar netleştirmek ve oluşan yanlış algıyı düzeltmek istedik. TÜSİAD'ın bir özeleştiri kültürü vardır. Ancak TÜSİAD gibi bir kurumun demokratikleşme sürecine sunduğu sayısız katkıyı tamamen göz ardı etmek de kabul edilemez. TÜSİAD seçim öncesinin, yoğun ve aslında rotasız gündemine yeni anayasa konusunu soktu. Şimdi anayasanın felsefesi de dahil olmak üzere bir çok konu, çok daha geniş bir perspektifle ele alınıyor. Başından beri amaçladığımız da zaten buydu. Yeni anayasa tartışma sürecini işletmek tüm toplum kesimlerinin sorumluluğudur diye düşünüyoruz. Bu açıklamanın arkasında üyelerin tepkileri ne kadar yer tutuyor? TÜSİAD üyeleri arasında anayasa çalışmasında keskin bir ayrışma var mı? TÜSİAD'ın demokrasi standardının yükselmesi yolunda çalışmalar yapması, çalışmalara aracılık etmesi TÜSİAD içinde tam olarak içselleşmiş bir konudur, buna şüphe yok. Bu süreçte AB Kopenhag siyasi kriterleri bize hep rehber oldu. Önemli olan, ülkenin demokrasi çıtasının yükseltilmesi ana gayesinde buluşmaktır. Bu da bizim tüzüğümüzde olan bir ilke. Bu ilke üzerinde bir tereddüt ve ayrışma olmaz. Ancak toplantı sonrasında yayılan yanlış algılar hem şahsım, hem yönetim kurulu, hem de bazı üyeler arasında rahatsızlık yarattı. Her bir üyemiz bizim için önemli; onları aydınlatmak sorumluluğunu da taşıyoruz. Bu sorumlu yönetişimin bir parçası. O nedenle Yönetim Kurulu olarak pazar günü yaptığımız açıklamayı kaleme aldık. Bu çalışmalarının sonuçlarına katılanlar veya katılmayanlar olabilir. TÜSİAD'ın laiklikle, ülke bütünlüğüyle nasıl bir problemi olabilir TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Değiştirilemez maddelerdeki değerleri illa ki değiştirmek, bunların yerine başka değerler koymak istiyormuşuz gibi algılandı, tepkiler de buna yönelik oldu" derken, şu değerlendirmeyi yaptı: Laiklik elden mi gidecek, ülke bölünecek mi kaygıları ön plana çıktı. Oysa TÜSİAD'ın veya bu çalışmaya katılan uzmanların laiklikle, hukuk devleti ilkesiyle, ülkenin bütünlüğüyle nasıl bir problemi olabilir? Çalışmanın hiçbir yerinde de bu değerlerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir yaklaşım yok. Tam tersine biz birleştirici bir toplumsal sözleşme arayışındayız. TÜSİAD'ın yıllar içindeki söylemlerine, bizim görevde olduğumuz Ocak 2010'dan bugüne çalışma ve beyanlara bakarsanız demokrasi, laiklik, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı konularına ne kadar vurgu yaptığımız görülecektir. TÜRKİYE'NİN KRİTİK KONULARI UZMANLARCA TARTIŞILMALI TÜSİAD neden bu anayasa çalışmasını başlattı? Türkiye'nin kritik konularının, uzmanlarca tartışılmasını istedik. Bu tartışmalardan, gelecek için olası çıkışları bulabileceğimizi düşündük. İlk defa yeni, sivil bir anayasa yapmak konusunda bu denli mutabakat var. Ama soru şu: Yeni anayasayı kapalı kapılar arkasında birilerinin bizim için yapmasını mı bekleyeceğiz, yoksa vatandaşlar olarak sürecin bir parçası olabilecek miyiz? Çoğumuz partilerdeki lider sultasından, milletvekillerinin bizlerin vekilleri olmamasından şikayet ediyoruz. Yine çoğumuz şeffaflık istiyoruz, hesap verme zorunluluğu istiyoruz. Anayasa gibi hayati bir konuyu tartışmazsak çoğulcu, katılımcı demokrasiye nasıl ulaşacağız? Türkiye eninde sonunda gerçek demokrasiye, gerçek laikliğe, gerçek bir hukuk devletine ve gerçek bir kuvvetler ayrılığı düzenine ulaşmanın yollarını tüm vatandaşlarıyla bulacaktır. Ne 61'de, ne 82'de sivil toplum anayasa tartışması içinde olamadı. Tüm bu anayasalarla yaşadık ama problemleri hep halının altına süpürdük, gittikçe gerildik, gerildikçe kutuplaştık. Toplum olarak aynı nefesi paylaşamaz olduk. Anayasa yapma süreci bizim mutabakat yapma sürecimiz; çözümleri birlikte bulma sürecimiz. Sıkılmış yumruklarla el sıkamayız. Tartışarak yapmaya yoksak, önümüze gelen metinle yetinmeye razı olacağız demektir. Oysa demokrasiyi hak etmek zorundayız. TÜSİAD olarak bir anayasa metni oluşturmayı değil, kamuoyunun anayasa sürecinin bir parçası haline gelmesine aracı olmayı amaçladık. 22 katılımcılı yuvarlak masa toplantıları sonucu, özellikle kritik konularda hangi noktalarda uzlaşıldığını tespit etmek istedik. NEDEN BU KADAR TEPKİ VERİLDİ? Değişmez ilkelerle ilgili neden bu kadar büyük tepki verildi sizce? Siz, ben, katılırız veya katılmayız; insanların bir bölümünün bu değerlerin tehdit altında olduğuna dair bir izlenimi var. Bu kişilerin sayısının çok az olmadığı da ortada. Sadece değişmez maddeler kavramının ismen raporda geçmesi bile bazı hassasiyetleri harekete geçirebiliyor. Toplumda uzun zamandır etkisi görülen kutuplaşmanın ve yaklaşan genel seçim atmosferinin, anayasa gibi çetrefilli bir konuda sağlıklı tartışmayı da maalesef engellediğini gördük. Kaygılar ve korkular yüzünden farklı fikirlere tahammül eşiği düştü. Böyle bir ortamda konular esas bağlamından koparılarak tartışılıyor. Ve ne söylediğiniz de bu atmosfer içinde kaybolabiliyor, hiç düşünülmeyen, niyet edilmeyen anlamlar yüklenebiliyor. Acaba bu tepkileri vermeden önce bu çalışmayı önsözüyle birlikte sonuna kadar kaç kişi okumuştur? Anayasa çalışması yöntemi nasıl belirlendi? Belirli konularda keskin bir toplumsal kutuplaşma olduğu apaçık ortadaydı. Biz de bunları Türkiye'yi bölen konular olarak belirledik. Üç bölenden kastımız, "din ve vicdan özgürlüğü", "kimlikler" ve "kuvvetler ayrılığı" konuları... Bunların toplumda birer birleştiren haline nasıl getirilebileceğini tartışma toplantıları ile ortaya çıkarmayı amaçladık. Bizim tek katkımız, konu başlıklarını belirlemekten ibaret oldu. Daha önce gerek TÜSİAD gerekse diğer kurumların da tecrübe ettiği gibi bir anayasa taslağı hazırlatma yöntemini benimsemedik; yeni anayasanın temel boyutlarının tartışılmasını hedefledik. Zor bir yöntem seçtiğimizin farkındaydık, bunun için de çalışmanın önsözünde, amacımızı ve yuvarlak masa toplantı yöntemi izlendiğini olduğu gibi izah ettik. Bizim için durum o denli açık ve olağandı ki, bu raporu 40'ncı yılımızın kutlandığı Yüksek İstişare Konseyi'nde tanıtmaktan da, kapağa logomuzu koymaktan da hiç çekinmedik. TÜSİAD bu metnin ne kadarıyla aynı noktada? Geçtiğimiz hafta yaptığımız açıklama, bu soruya yeterince yanıt veriyor. Yeni anayasayı ancak demokratik ve katılımcı bir süreçle yapabiliriz. Hiçbir rapor, buna siyasi partilerin kendi içlerinde hazırladıkları raporlar da dahil, "işte yeni anayasanın doğruları harfiyen budur" diye ortaya konamaz. Biz de bu toplantı dizisini hem başlatırken hem de ortaya koyarken daha iyi bir anayasa için bir tartışma zemini oluşturmayı hedefledik. CUMHURBAŞKANI YETKİLERİ AZALTILMALI Başkanlık sistemi bugünlerde tekrar gündeme geldi. Başkanlık sistemi ile ilgili olarak çalışmada yer alan düşüncelere katılıyor musunuz? Raporda da tam mutabakata varıldığı gibi, artık yerleşmiş olan parlamenter sistemimizi nasıl daha etkili, verimli ve katılımcı kılarız konusuna odaklanmak gerekir diye düşünüyoruz. Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini parlamenter sisteme uygun şekilde azaltmamız ve parlamentonun etkinliğini arttırmamız gerekli. Siyasi parti liderleri ile görüşmeye devam edecek misiniz? Hangi konuları işleyeceksiniz? Elbette, seçimler öncesi ve sonrasında kendileriyle görüşmeye devam edeceğiz. 2010-11 çalışma programımıza göre sanayi stratejisi, sürdürülebilir kalkınma, üretkenlik ve mikro reformlar, AB uyumu ve demokratikleşme önemli başlıklar. Prof. Ergun Özbudun ismi çok öne çıktı. Neden bu grup akademisyenle çalıştınız? Uzlaşma yollarını arıyorsanız, farklı görüşlerin sembol kişilerini bir araya getirmeniz gerekir. Nitekim Sayın Özbudun akademik kariyeri ile bu çalışmada yer almasını arzu ettiğimiz bir kişi. Aslında raporda gördüğünüz 22 kişilik listeden çok daha fazla kişiyi davet ettik. Şu kişi neden yok diye sorabileceğiniz neredeyse herkes davet edildi. Ayrıca, evrensel akademik dengeleri gözetmeye çalıştığımız bir yapıda akademisyenleri siyasi görüşü ile sınıflandırmaya kimsenin hakkı yoktur, bizim de yok. TÜSİAD çalışmayı hazırlayan hocaları ortada mı bıraktı? Çalışmada yer alan akademisyenlerden olumsuz bir tepki almadık. Çalışmayı başlatırken amacımızı ve yöntemimizin esaslarını kendileriyle paylaştık, çalışmalarına elbette ki hiçbir müdahalemiz olmadı.
<< Önceki Haber TÜSİAD: Geri adım atmadık Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER