14 yaşındaki Ceylan'ın
ölümüyle ilgili karanlıkta kalan noktaların aydınlatılmasını isteyen yazıların Türk Silahlı Kuvvetleri'ni nasıl yıprattığı ise merak konusu.
İşte o yazılardan bazıları:
Benimki insani bir çığlık
Ahmet Hakan (Hürriyet):
... Ama Sayın General, sakın bu masalı anlattım diye...
Beni Ceylan'ın bin parçaya bölünmüş cesedini, “Gerilla savaşına mütevazı bir katkı...” sayıp kullanmaya kalkan DTP'lilerle bir tut
mayın...
Benimki hesapsız kitapsız bir refleks... Benimki insani bir çığlık...
Ve istiyorum ki...
Bu refleks size de sirayet etsin... Bu çığlık sizi de kuşatsın...
Lütfen, talihsiz Ceylan'ın başına gelen bu olaya sebep olanların üzerine gidin... Ama öyle gidiyormuş gibi yaparak gitmeyin... Sahiden gidin...
Gidin ki bir daha havan topları
patlamasın Ceylan'ların üzerinde...
Gidin ki...
Dirisi için bir şey yapılamayan Ceylan'ın, hiç olmazsa bin parçaya bölünmüş ölüsü için bir şey yapılmış olsun...
Hayır, susmayacağız
Mehmet Ali Brand (Posta):
Şimdi çok titiz bir soruşturmayla o havan mermisini kimin attığı bulunmalı.
Önemli olan, “teröre
destek veren
bölge” olarak nitelendirilen
Lice'deki bu olayın beklenen ve gereken ilgiyi bulamamasıydı. Eğer DTP milletvekili
Aysel Tuğluk gitmese, konuyu kamuoyuna taşımasa,
Taraf gazetesi ve başyazarı
Ahmet Altan “Susacak mıyız?” diye haykırmasa, bu
cinayet belki de görmezden gelinecekti.
Ben, kendi açımdan susmayacağım.
Medya da susmayacak.
Böyle gelmiş böyle mi gidecek
Haşmet Babaoğlu (Sabah)
...Bir çocuğun ölürken kopardığı çığlık karşısında bütün sözcükler anlamını yitiriyor.
Diyarbakır, Lice'nin bir köyünde evlerinden iki adım mesafede oynarken havan mermisiyle paramparça olan Ceylan'ın fotoğrafına bakıyorum iki gündür.
Minicik kızının dağılan parçalarını eteklerinde evlerine taşımak zorunda kalan annenin feryatları aklıma geliyor.
Ne günahları vardı?
Devlet uzak, medya suskun! Taraf yazmasa, “bu taraflardan” kimsenin bu olaydan haberi olmayacaktı!
Siyasi, tarihi, resmi olan ne varsa hepsi bir kenara...
Ankara'nın önünde çok açık ve alabildiğine yalın bir soru var aslında..
Güneydoğu'da böyle gelmiş, böyle gidecek mi?
Doğrular anlatılmalı
Ergun Babahan (Star):
...Önce bir teğmenin ağır cezası sonucu askerlerin şehit olması, ardından
genç bir çocuğun havan atışı olmadığı açıklanan bir patlama sonucu ölmesi.
Her iki olayla ilgili gerçekleri Taraf gazetesinde okuduk.
“Her Türk asker doğar” sloganına uygun olarak “Her gazeteci Mehmetçiktir” söylemiyle hareket eden medya bu olayı görmezden geldi. Ancak gazetenin ısrarlı haberleri sonucu
Genelkurmay açıklama yapmak zorunda kaldı.
Çağımız bilgi çağı.
Artık “Kol kırılıp yen içinde kalmıyor.”
Bu yüzden Genelkurmay yanlışlarını hızlı biçimde açıklayıp
toplumla paylaşırsa güvenilirlik oranının yüksek kalmasını sağlar.
Bugün için yapması gereken ise Ceylan'ın ölümüne neden olanları bir an önce tespit edip yargı önüne çıkarmak, genç kızın ailesini
mahkeme kapılarında süründürmeden gereken tazminatı ödemek olmalıdır.
Bu sorular yanıt bekliyor
Mehmet Altan (Star):
...Şu soruların cevabı hâlâ ortada:
- Maktul
Ceylan Önkol'un vücuduna isabet eden
silahın cinsi nedir? Patlayan mayın mı yoksa yerden havaya atılmak suretiyle kullanılan bir silah mı?
- Olaydan sonra
Cumhuriyet Savcısı ve güvenlik güçlerinin olay yerine gitmeyerek, köy imamını olay yerine gönderip
kamera ile çekim yapmasını istemesi hukuka ne derece uygun?
- Olayın meydana gelmesinden üç gün sonra olay yerine giden
Cumhuriyet Savcısı'nın aldığı numuneler olayı teferruatlı bir şekilde aydınlatmaya yetecek mi?
- Olay yerinde yapılması gereken
otopsi güvenlik gerekçesiyle yapılmadı. Böylesi bir olayda güvenlik gerekçesi nedir ve bu ne kadar hukuka uygun?
- Olay yerinde yapılmayan otopsinin herhangi bir sağlık kuruluşunda yapılması imk‚nı varken neden
karakol nizamiyesinde yapılma ihtiyacı duyuldu?
Ben utanıyorum
Balçiçek Pamir (Haber Türk):
YILDIRIM Türker sordu. “Ceylan'ı o dağlarda vurdular. Vuranlar hiç utanır gibi durmuyor. Peki siz utanmıyor musunuz?” diye. Şöyle yazdı “
çoban kızı Ceylan Önkol için kimileri 12, kimileri 14 yaşındaydı diyor. Ne fark eder? Onun vurulduğu dağların zamanı bizimkiyle ölçülemez nasılsa...”
Tokat yemiş gibi oldum yazıyı okurken. Sahi utanmıyor muyuz? Üzgünüm demediğimiz için... O yaşta
küçük bir kıza sahip çıkamadığımız... Hatta öldürdüğümüz için... Hiç mi yüzümüz kızarmıyor? Ben utanıyorum. Daha önce
kalem oynatmadığım için.
Utanıyorum, çünkü o çocuğun niye öldüğünü kimselere anlatamam, yapamam.
‘Sen bir hiçsin' tekrarı
Gözde Bedeloğlu (Birgün):
Ceylan üç karakolla çevrili bir alanda nereden geldiği ve cinsi belli olmayan bir patlayıcıyla parça parça... Cesedi saatlerce
toprak üzerinde, anasının avuçları içinde... Savcı günler sonra, belki de bize gerçekleri sunma işlevini çoktan yitirmiş kanıtların arasında... Otopsi karakol önünde, özensiz... Her yapılan ‘sen bir hiçsin' tekrarı...
“Niye bizi sahiplenen olmadı? Niye acımızı kimse paylaşmadı. Biz ikinci
sınıf vatandaş mıyız?” diye vuruyor göğsüne, minik kızından arta kalanları eteklerine doldurmuş bir ana. Lice yine beliriyor haritada kanlı... Bir yandan
Kürt-Türk kucaklaşması için açık tutulan kollar, diğer yanda o kolları sancıyan karınlara götüren acılar...
Haritanın ucundaki
yangın kül ediyor hepimizi...
Aydınlatılmasını istemeyenler mi var
Deniz Kavukçuoğlu (Cumhuriyet):
Ceylan Önkol 13 yaşında bir Kürt kızıydı. Bu toprakların bir çocuğuydu, bizim çocuğumuzdu. Öldürüldü. Neyle ve nasıl öldürüldüğü 28 eylülden buyana geçen 16 günde açığa kavuşmadı. Bir görev ihmaliyle mi karşı karşıyayız? Yoksa bu cinayetin açıklığa kavuşmasını istemeyenler mi var?
Varsa kimler?
Merak ediyorum.
Ceylan'ım... Ah Ceylan'ım...
Hüseyin Gülerce-Zaman
Türkiye, nasıl bir
ülke oldu? Bu ülked
e devlet, hükümet, yetkililer, bedeni parçalanan bir çocuğumuzun ölümünü nasıl aydınlatamıyor?
Basında, kamuoyunda,
sivil toplum kuruluşlarında, partilerinin vicdanı olan insanlarda, Baykal'da, Bahçeli'de, barolarda, şunlarda, bunlarda bu sessizlik, bu görmezden gelme, bu suskunluk nedir?
Ölüm sebebi havan değilse, mayın mıdır? Mayın ise mayını kim döşedi? Eskiden mi döşenmiş, yeni mi? Açılımla ilgili başka bir provokasyonla mı karşı karşıyayız? Niye böyle olaylarda Silahlı Kuvvetler zan altında kalıyor/bırakılıyor? Niye hızlı hareket edilip olayın gerçek yüzü ortaya çıkarılmıyor? Kamuoyu, bu soruların cevabını bekliyor.
Ceylan'ım... Ah Ceylan'ım... Kur'an okuyarak çıkmıştın evinden. "
Anne,
makarna pişir de dönünce yiyeyim." demiştin. Ertesi gün okula gidecektin. Koyunlarını kattın önüne. Az gitmiştin ki, o patlama oldu. Saçıldın yerlere, dallara. Sonra ağabeyin Rıfat geldi biliyor musun? "Ceylan!.. Ceylan!.." diye haykırdı; dağlarda, bayırlarda yankı yaptı sesi. Anan Saliha seni o halde görmesin diye üzerine ceketini örttü. Anan dinlemedi. "Ben anayım" dedi; baktı, baktı... Bütün mezra feryadı figanla doldu.
Ah Ceylan'ım... Ah Ceylan'ım... İnsanlığımızdan utandırdın bizi...
TARAF