Ergenekon soruşturması kapsamında
İstanbul nöbetçi 13'üncü ağır
Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan
gazeteci
Tuncay Özkan'ın mahkemedeki sorgusunda, "Ben gazeteciyim, hayatımın son 25 yılını şu anda vekilim tarafından gösterilen bir çok kitabı da yayına hazırlayarak geçirdim.
Kitaplar araştırmacı gazetecilik çalışmama dayalı olduğu için yüzlerce kişiyle görüşme yaptım. Hayatımın hiçbir döneminde
terör örgütleriyle hiçbir ilişkim olmadı. Hukuksuzluğu hiçbir zaman desteklemedim. Şimdi böyle bir isnat altındayım. Hiçbir zaman terörü kabul etmedim. Kendim tehditlere maruz kaldım" dediği öğrenildi.
"ÖNÜME TABELA ASILARAK FOTOĞRAFLARIM ÇEKİLDİ"
Edinilen bilgiye göre Özkan
savunmasının devamında özetle şunları söyledi: "1996 yılında hakkımda koruma kararı alındı. Aleyhime
delil olarak mahkemeye sunulan
telefon görüşme tutanakları belli bir döneme ilişkindir... Benim tüm gazetecilik hayatım boyunca tüm görüşmelerim kaydedilseydi bunlardan yüzlerce binlerce ortaya çıkardı. Yaptığım iş nedeniyle bir çok kişi ile görüşüyordum. Ben özgürce düşüncelerini ifade eden birisiyim. Bunu demokratik bir hak olarak yasalara uygun şekilde dile getiriyorum. Bu şekilde
baskı ve dinlemelerle benim gibi özgürce düşünen ve düşündüklerini dile getiren insanlar susturulursa o taktirde
Türkiye çölleşir. Ben bu güne kadar çıktığım duruşmalarda sabıkasızım diye övündüm.
Gazeteci ve yazarım dedim. Şu anda 50 saattir ayaktayım. Önüme
tabela asılarak fotoğraflarım çekildi. Parmak izlerim alındı. Bir
terör örgütü ile bugüne kadar
teröre karşı bir kişi olmama rağmen terör örgütü ile özdeşleştirildim. Ben son 4,5 yıl içerisinde yüzlerce 908 konferans, 53 miting, sayısız televizyon programı düzenledim. 12 kitap yazdım. Hepsinde özgürlüğü ve demokrasiyi savundum. Sivil
toplum örgütleri içerisinde yer almasaydım, yapılan haksızlıklar karşısında susmayı
tercih etseydim, kimse ile telefonla görüşmeseydim, benim bir kızım var ona haksızlıklar karşısında sesini çıkartmayan bir kişi mi olmayı öğretseydim"
" O ZAMAN DARBEYE KARŞI KOYDUM ŞİMDİ DARBE YAPTIRMAYA TEŞEBBÜSLE SUÇLANIYORUM"
Özkan'ın savunmasının devamında da kendini "Netice olarak, benim demokratik düzen içerisinde mevcut uygulamaları eleştirmem ve bir siyasi partiye üye olamaya çalışmam suç olarak gösterilmektedir. Bunları kabul etmiyorum. Ben anayasal haklarımı kullandım. 1993 yılında yazdığım "Bir Gizli Servisin Tarihi" isimli kitap nedeniyle tehditlere maruz kaldım. Hatta 1993 yılında Genelkurmay'ın ilgili birimine çağrıldım. Kitabı yayınlamama konusunda uyarıldım. Buna rağmen kitabı yazdım. O zaman
darbeye ve tehditlere karşı koymuş bir kişi olarak bugün darbe yaptırmaya teşebbüs ile suçlanmaktayım. Düzenlediğimiz
Cumhuriyet mitinglerinde kimsenin burnu kanamamıştır. Yasal olarak yapılmıştır. Ben
Çağlayan mitingindeki konuşmamda "Ne şeriat ne darbe demokratik Türkiye" diye bağırmıştım.
Ticaret yapma hakkım ve gelir elde etmem suç olarak sorulmuştur" şeklinde savunduğu öğrenildi.
"DELİL NİTELİĞİNDE BİR BELGE GÖSTERİLMEDİ"
Tuncay Özkan'ın avukatı
Oğuz Gür de duruşmada, müvekkilinin herhangi bir suç örgüt içerisinde yer almadığını belirterek, "Emniyette 22 saate yakın ifade süresi içerisinde bize delil niteliğinde bir
belge gösterilmedi. Savunmaya müdahalemiz engellendi. Müvekkilimin demokratik mücadelesi suç olarak gösterilmektedir. Şirketlerin
vergi borçlarıyla ilgili belgeler suç unsuru olarak sunulmuştur. Oysa bu konuda 2. ve 5. vergi mahkemelerinde toplam 15
dava vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi ile yaptığı prodüksiyon anlaşması suç olarak gösterilmiştir. Oysa
Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliği ile CHP'nin bu anlaşmasına harcaması ibra edilmiştir. Müvekkilim suçsuzdur serbest bırakılmasını talep ediyorum" dedi
"ÖRGÜTÜN MAĞDURUYUM"
Suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Gürbüz Çapan'ın böyle bir örgütün üyesi olmadığını, böyle bir örgüt varsa bu örgütün mağduru olduğunu, 2001 yılında düzmece iddialarla yargılandığını söyleyerek "Halen yargılanmam devam etmektedir. 11 ay 20 gün
tutuklu kaldım. Benim o dönemde
Ermenistan üzerinden nükleer
kaçakçılık yaptığım belediyede
usulsüzlük yaptığım, Ermeni asıllı olduğum iddialarında bulunuldu. Ben o tarihte nükleer madde kaçakçılığı iddiasının nereden çıktığını bilmiyordum. İşçi Partisi'nin bilgisayarlarından çıkmış öyle bir şey varsa ben mağduru olmuşumdur" şeklinde savunma yaptığı örgütün içine dahil edilmesi iddiaları konusundaki savunmasına ise şu şekilde yaptığı belirtiliyor. "Cumhuriyet gazetesinin
ekonomik sıkıntıya girdiği zaman kardeşim ile beraber gazetenin kurduğu bir
finans şirketine ortak olduk. İddia edilen örgütün bu gazete çevresinde yapılandığı belirtildiğinden benim de bu örgüt içerisinde olduğum iddia edilmektedir. Ben kabul etmiyorum."
"ÖRGÜT YAPILANMASINI EN İYİ BİLEN KİŞİYİM"
Diğer şüpheliler gibi suçlamaları kabul etmeyen
Adil Serdar Saçan'ın savunmasında "Ben
hukukçu olarak meslek icra etmiyorum.
Polis müdürüyüm.
Organize suçlar ve terör suçlarında çalıştım. İstanbul'da organize suçlar şubesini kuran ve 5 yıl müdürlüğünü yapan benim. Örgüt yapılanmasını en iyi bilen kişiyim. Ayrıca kamu hukuku ile ilgili doktoram var. Örgütlü suçlarla ilgili kitaplar yazdım" diye konuştuğu, içinde bulunduğu iddia edilen örgüt ile ilgili ilk çalışmayı 2001 yılında DGM'den aldığı izinle başlattığını belirterek "Soruşturmayı daha sonra istihbarat şubeye bıraktım. Bugün soruşturmaya ve davaya esas olan tüm bilgi ve belgeler benim zamanımda toplanmıştır. Çekirdek yapıyı o dönemde çözdüm ve benim Tuncay
Güney ve Ümit Oğuztan'dan elde ettiğim bilgi ve belgelere dayanmaktadır" şeklinde konuştuğu belirtiliyor.
DHA