Zaman Gazetesi yazarı Kerim Balcı, bugünkü köşesinde Suriye'de yaklaşmakta olan tehlikeyi yazdı. Batılıların iki yüzlülüğünü anlatan Balcı, ülkede gittikçe güçlenen El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide bağlantılı grupların Türkiye için yeni tehdit olduğunu ifade etti. 'Türkiye için en büyük tehdit şu an yeni kurulan bu Selefi devleti' diyen Balcı'nın, yazısındaki uyarılarını sık sık 'yanlış anlaşılmasın' önsözüyle vermesi de dikkatlerden kaçmıyor.
İşte Suriye’de acı gerçeğe hazırlanmak başlıklı o yazı
***
Sadece Suriye’nin değil, Müslümanların yaşadığı bölük pörçük coğrafyanın acı gerçeği şudur: Batı için bu ülkeler ve bu ülkelerde yaşanan gelişmeler kendilerinin ve İsrail’in güvenliği söz konusu olduğu müddetçe anlamlıdır.
Suriye ve bölgedeki birkaç diktatörlük için bu vicdansız bakış açısı ülkeyi yönetenler için de doğrudur. Esed rejimi, Şam’da oturan bir Batılı gibi bakar kendi ülkesine.
Geçmişte bir milyonun üzerinde sivilin ölümüne sebep olan Irak işgalini zamanın ABD dışişleri bakanı, İsrail’in bir düşmanını ortadan kaldırdıkları gerekçesiyle başarılı bir operasyon olarak nitelemişti. Suriye’nin elinde bulunan kimyasal silah üretim tesislerinin ve cephanelerin imha edilmiş olması da benzer bir şekilde başarı olarak addedildi. Yüzyılın en az popüler olan Nobel Barış Ödülü, Suriye’nin kimyasal silah cephanesinin imhası işini üstlenen Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verildi. Örgütün genel direktörü Büyükelçi Ahmet Üzümcü ödülü teslim alırken, Suriye’de bebekler soğuktan ölüyorlardı.
Yanlış anlaşılmasın: Suriye’nin -aslında topyekûn dünyanın- her türlü kitle imha silahından arındırılması büyük önemi haizdir ve her ne şart altında olursa olsun bu yönde atılan adımlar alkışlanmalıdır. Ancak buna rıza göstermenin karşılığında zalim bir iktidarın idame-i hayatına göz yummak da zulümdür. Dahası, henüz ülkede iç savaş sürerken, devlet terörü bir yandan, El-Kaide terörü öbür yandan ülkenin geleceğini mühürlemekle uğraşırlarken, ancak “evet ama yetmez” formülüyle kabullenebileceğimiz kimyasal silah imha düzenlemesini ödüllendirmek en iyisinden trajikomiktir.
Yine yanlış anlaşılmasın: Uluslararası siyasette milli menfaatlerin etik kaygıların önüne geçmesinin anlaşılabilir olduğunu yazdım geçmişte. “Neden Batılılar kendi çıkarlarının rağmına olarak Suriyeli mazlum Müslümanların yardımına koşmuyorlar?” serzenişinde bulunacak değilim. Ne var ki Suriye ve Batı Irak’ta yaşanmakta olan gelişmeler El-Kaide’yi devletleşme sürecine sokmuştur ve henüz Batılı ülkeleri tehdit etmeyen bu gelişme, Türkiye’nin PKK’dan bile daha öncelikli sorunu haline gelmiştir. Güneyimizde bir Kürdistan’ın ortaya çıkabileceği endişesi ile vakit öldürürken, garip isimli bir Selefi devletinin doğuşuna meydan vermiş -- ‘dayelik yapmış’ demek istemiyorum -- olabiliriz.
Acı gerçeğin, kabullenilmesi zor acı reçetesi şudur: El-Kaide ile nizami savaş kuralları çerçevesinde başa çıkmak imkânsız. Yakın bir gelecekte bu savaşı bizim adımıza, parçası olduğumuz Batı ittifakı adına yapması için Esed rejiminin kapısını çalmak zorunda kalabiliriz. Yakın bir gelecekte El-Kaide’nin yerel uzantılarından korkan Özgür Suriye Ordusu, yaşamak için esareti tercih edip Esed’den medet ummak zorunda kalabilir.
Meşru bir amaç, gayri-meşru aletlerle elde edilemez. Zamanla o aletler, amacın önüne geçebilirler ve insanlık bu gayri-meşru aletlerden kurtulabilmek için meşru amaçlarından da vazgeçmek zorunda kalabilir. Nusret Cephesi’nin Suriye’de artan bir ivmeyle büyüdüğü uyarısını yaptığımızda, “Bugün Esed’i devirmek için her yol meşrudur. Ondan kurtulduktan sonra onlardan da kurtuluruz,” diyenlerin kulakları çınlasın!
Kaçınılamayacak şeyleri hiç değilse kontrol etmek için belli riskler alınmış olabilir. Takdire şayan bir taktik… Suriye’de köylerine varıncaya dek bir saha hakimiyetimiz de olabilir. Gerçeklikler göründüklerinden farklı da olabilirler. O zaman bu yazı acı bir hatıra olur benim için.
Yanılmış olmayı, hükümetimin yanılmış olmasına tercih ederim zaten.
Uyarıyor olmak, güvenmiyor olmak değildir. Buradan bakıldığında görülen onca yanlışa rağmen dış politika yapıcılarımızın memleketimizi bu acı gerçekliğin içinden sıyırıp çıkaracağına inanıyorum ben…