Hiçbir şey değişmiyor. Tam şizofrenik bir döngü. Ülke aynı
ülke, mevzu aynı mevzu, kafa aynı kafa,
Ertuğrul Özkök aynı
Ertuğrul Özkök.
O bıkmadan usanmadan yazıyor.
Biz de bıkmadan usanmada teşhir edeceğiz.
İşin benim açımdan cazip yanı şu:
Tıpkı
CHP yazıları gibi, Ertuğrul Özkök yazılarını da çok kolay ve çabuk yazıyorum; bir yerde velinimetim sayılır.
İstedikleri kadar ‘Büyük adamlar fikirlerle,
küçük adamlar kişilerle uğraşır’ desinler; ben çok
şükür küçük adamım ve kişilerle uğraşmaya devam edeceğim; Emre kişisiyle de, Zülfü kişisiyle de,
Özdemir kişisiyle de uğraşacağım.
Hem, ben olmasam kim bunlara ‘kişi’ değeri verecek?
Onlar da ekmeklerini benim küçük adam ilgimden çıkarıyorlar, fena mı?
Neyse, yine bir ‘Ertuğrul faciası’yla karşı karşıyayız.
Bu kez ‘y
akınır’ pozisyonlarda ve rahatsız. Özetle, ‘
Anayasa tartışmasına girelim dedik, ne
darbeciliğimizi bıraktılar, ne 28
Şubatçılığımızı’ diyor ve
general İsmail Hakkı
Karadayı’nın 28 Şubat’ta yaptığı gibi, liberal aydınlara ‘
İran’ hatırlatmasında bulunuyor.
İran’da liberaller Humeyni’yi
desteklemişler. Humeyni de devrim yapınca önce liberalleri
tasfiye etmiş.
Böyle demiyor da, demeye getiriyor.
Türkiye’nin İran olacağını anlatmaya çalışıyor.
Daha doğrusu,
iktidar partisine (ve dolayısıyla bu partinin
demokratikleşme programına) destek veren liberal aydınların (
Çandar’ların, Altan biraderlerin, Barlas’ların,
Cemal’lerin şunların bunların), ‘demokratikleşme programı’ hayata geçirildiğinde ve sözgelimi Türkiye AB’ye girdiğinde ‘tasfiye edileceklerini’ ima ediyor.
Pek de akıllı bir şeymiş canım...
Bu arada İran mı,
Malezya mı,
Afganistan mı, Suudi
Arabistan mı oluyoruz? Buna da bir karar verelim artık.
Madem Özkök ‘liberal aydınlara’ bu kadar düşkündü, neden onları cuntacılara ve darbecilere karşı koruma gereği duymadı?
Neden generallerin eline tutuşturduğu ‘andıç’ belgesini gözünü kırpmadan yayınladı?
Hatırlayacaksınız.
Daha doğrusu, hiç unutmayacaksınız.
Değerli Özkök, bugünlerde korumaya çalıştığı, hem de ‘
demokrasi tehlikesi’ne karşı korumaya çalıştığı liberal aydınlardan ikisini,
Cengiz Çandar ve Mehmet Ali
Birand’ı, darbeci generallerin direktifi üzerine, parçalanmak üzere suç örgütlerinin önüne atmıştı.
Liberal sayılmayacak birinin de (şimdilerde
TBMM’de milletvekili olarak bulunan
Akın Birdal’ın da) kurşunlanmasına neden olmuştu.
Bu sonuç istimal edilsin istememişti ama, neden olmuştu işte...
Üstelik, bu konuda yalnız değildi.
Bir de
Zafer Mutlu vardı.
Hani, Pazar Postası’ndan Nihal
Mete Ün’e, ‘Ne
gazeteciliği kardeşim. Biz burada dükkan açtık para kazanıyoruz’ diyen şişman ama mutlu genel yayın yönetmeni.
Kaderin garip cilvesine bakın ki, ‘
sivil anayasa taslağı’ 28 Şubat ortaklarını bir kez daha bir araya getirdi.
Ertuğrul Özkök’ün gazetesi asparagas ‘
mahalle baskısı’ haberleri yaparak çılgın ve militer gönüllerde taht kuruyor, Zafer Mutlu’nun gazetesi de Türkiye’nin nasıl Malezya olacağına kitleleri inandırmaya çalışıyor.
Bu iki gazete de POAŞ’çı
Aydın Doğan’ın himayesinde...
İlginç, değil mi?
AHMET KEKEÇ/STAR