TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül,
Hrant Dink suikastı konusunda yaralı. Böylesine önemli bir makamda bulunmasına rağmen çaresiz kalmanın ağır yükü altında eziliyor. Faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybedenlerin kendisine gerçekleştirdiği ziyaret sırasında gözyaşlarını tutamamıştı. Gözyaşlarının sırrı çaresizliğinde gizli. İlk kez bir
komisyon başkanı lafı dolaştırmadan, olanı biteni gizlemeden olayların üstünün nasıl da örtüldüğünü açıkladı. Zafer Üskül ile Hrant Dink suikastıyla ilgili komisyonun yaptığı çalışmaları, cezaevlerini, bir insanlık ayıbı olan ve
fişlemelerin temelini oluşturan güvenlik
soruşturmalarını konuştuk.
EN ÇOK ŞİKAYET YARGIDAN
** Vatandaşların en çok ilgi gösterdiği bir komisyonun başkanısınız, en çok hangi alanda şikayet geliyor?
Bütün şikayetlerin üçte biri yargıyla ilgili.
Adil yargılanma hakkının ihlali,
tutukluluk kararlarına ilişkin çok fazla şikayet var.
Yargılamanın gecikmesiyle, uzun sürmesiyle ilgili şikayetler var. Yargıtay’da dosyaların çok beklediğiyle ilgili şikayetler var.
** İnsan hakkı ihlalleri konusunda Türkiye’nin geldiği nokta yeterli mi?
Özellikle güvenlik görevlilerin insan hakkı ihlalleri sonrasında sanki, biraz olayların üzerinin örtülmesi çabası var gibi görünüyor. Her kurum kendi içinde, kendi personelini koruma eğilimi içinde. Yani, Beyoğlu’nda,
baba, oğlun polis aracına alınıp, dövülmesi iddiası vardı. Oradaki Emniyet müdürü uzun süre “Ben sorumluları bulamıyorum” dedi. Ardından 4 polisin suçu olduğu ortaya çıktı, aylıktan kesme cezası verdiler.
Ceza işkence ve kötü muameleden verilmedi, başka bir nedenle verildi. O kişileri korumaya çalışan Emniyet müdürü ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Eğer, amirlerle ilgili işlem yapılmazsa, alttakiler korundukları düşüncesiyle bu tür uygunsuz davranışlarda bulunmaya devam edeceklerdir. Bunun önlenmesi lazım.
BU İŞ TETİKÇİLERLE BİTMEZ
** İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak bir şey yapamadığınız için üzüldüğünüz bir başvuru oldu mu?
Belki de Hrant Dink dosyası üzerinde özellikle durmak gerekir. Hrant
Dink cinayeti ile ilgili biz bir inceleme yaptık,
rapor hazırladık. Bu olay tetikçinin yakalanması ile üzeri kapatılabilecek bir olay gibi görülmüyor. Biz, raporumuzda birçok kamu görevlisinin bu işte sorumluluğunun olduğunu tespit ettik ve bunun soruşturulması gerektiğini belirttik. Çok üzülerek ifade etmeliyim ki, bu konuda ciddi adımlar atılamadı. Hâlâ sorumluluğu söz konusu olan bazı
kamu görevlileri hakkında herhangi bir işlem yapılamadı. Bunu üzüntüyle karşıladığımı belirtmem gerekiyor.
SUSURLUK’TA DA YAŞANDI
** Faili meçhul cinayetlerle hayatlarını kaybedenlerin yakınları Meclis’i ve sizi ziyaret etmişti. Ağlamıştınız.
Önemli olan bu cinayetlerin arkasında kimlerin olduğunun hiçbir tereddüt bırakmayacak şekilde ortaya çıkartılmasıydı. Bu yapılamadı. Sıkıntı veren budur.
** Sizce neden yapılamadı?
Muhtemelen bu soruşturmalar, biraz
Susurluk araştırmasında da görüldü, belli bir düzeye gelince tıkanıyor, daha ileriye gidemiyor. Birileri demek ki korunmak isteniyor.
** Bu ziyaretten neden bu denli etkilendiniz?
O ziyarete gelenlerin içinde benim yakınlarımın arkadaşlarımın yakınları, tanıdıklarım vardı. Bir de ben bu ülkenin insanıyım, bu acı bir durum. Üstelik şu anda belli bir konumda bulunuyorum, bazen de çaresizlikle karşı karşıya kalıyoruz. Bütün bunlar üzüntü veriyor.
EN BAŞTAN ARAŞTIRILMALI
** Ne yapılabilir?
Bütün bu
faili meçhul cinayetlerin hepsi tek tek ele alınıp, sonuçlandırılacak gibi görünmüyor. Hiç olmazsa Hrant Dink suikastıyla ilgili eğer her şey ortaya çıkartılabilirse, bütün sorumlular tespit edilip, haklarında işlem yapılabilirse diğerleri de rahatlayacak.
** Dink suikastının aydınlatılabilmesi için ne yapılmasını öneriyorsunuz?
Bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bütün raporlar toparlanmalıdır, masaya yatırılmalıdır. Yeniden, en baştan, kim, nerede, ne yapmış, neyi
ihmal etmiş, neyi yapmamış bunlar saptanmalıdır. Şu anda yargılamaya girilemez, ama kim yargılanıyor, kim yargılanamamış karşılaştırılmalıdır. Biz biliyoruz ki, birçok kamu görevlisi, polisi, jandarması, vali muavini, belki
emniyet müdürü, belki valisi bu işlerde belli bir sorumluluk payına sahip görünüyor. Ama, incelemeler yeteri kadar yapılmadığı için veya soruşturma izni verilmediği için ileriye gidilemedi. Bir
Meclis Araştırma Komisyonu bunu saptayabilir.
Anayasa değişikliğine “
evet” ama yetersiz
** Anayasa değişiklikleri gündemde, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu
Anayasa değişikliği paketine “evet” ama yetersiz derim. Bana göre baştan sona yepyeni bir anayasa yapma ihtiyacı var. Bazı konularda aslında yapılmak istenen ama yapılamayacağı düşünüldüğü için getirilemeyen
düzenlemelerin o yeni anayasaya mutlaka konulması gerekir.
** Kemalizm anayasadan çıksın demiştiniz.
Onu Deniz
Baykal da söylemişti.
İSTESEK HASDAL’DA GENERALLERiN KOĞUŞUNA GİRERDİK
** Cezaevlerinde incelemeler yapıyorsunuz, sizce en önemli sıkıntı nedir?
Cezaevlerinde aşırı bir yoğunluk var, aşırı kalabalık, kapasitenin çok üzerinde insan var.
Adalet Bakanlığı kapasiteyi 140 binin üzerine çıkarmak için yoğun bir çaba harcıyor.
** İlk kez askeri cezaevlerini denetlediniz, neden böyle bir karar aldınız?
Askeri cezaevleri de bu ülkenin cezaevleri. Dolayısıyla bizim cezaevlerinde inceleme kararımız son derece
doğal. Şimdiye kadar Türkiye’de İnsan Hakları Komisyonu bu incelemeyi yapmamış ama, mesela
Avrupa Konseyi gelip askeri cezaevlerini incelemiş. Yani yabancılar inceliyor da biz niye incelemiyoruz?
** Bir tepkiyle karşılaştınız mı?
Hayır, onlar da memnun oldular. Yabancılar denetleyeceğine, bizim denetlememizin makûl olduğunu, ayrıca yasamızın böyle bir
yetki vermesi nedeniyle bunun doğal olduğunu söylediler.
** Diğer cezaevleri ile kıyasladığınızda ne gibi farklılıklar var?
Fiziksel şartlar oldukça iyiydi ama disiplinin biraz daha ağır olduğu görülüyor. Hatta bazı yerlerde gereğinden ağır bir disiplinin uygulandığı görülüyor. Bunları raporlarımızda belirteceğiz.
ONLAR GÖRÜŞMEK İSTEMEDİ
**Hasdal’a gittiğinizde generaller sizinle görüşmeyi neden reddetti?
Hasdal ile ilgili haberlerde çok ciddi hatalar var. Biz orada general ve amirallerin bulunduğu koğuşa gitmedik. 5 koğuşu incelemiştik ve orada kalanlarla görüşmeler yapmıştık, bayağı yorulmuştuk. Hapishane müdüründen,
generallerin, amirallerin bulunduğu koğuşa gidip, bizimle görüşmeyi isteyip istemediklerini sormasını rica ettik. O da gitti “Görüşmek istemiyorlar” dedi. Olay bu. İsteseydik giderdik, girerdik, buna hiçbir engel yoktu.
**Neden gitmediniz?
Yeteri kadar incelememizi yapmıştık, o cezaevi ile ilgili bir kanaate ulaştık. Bütün koğuşları dolaşmak şart değil, bu çoğu zaman mümkün de değil. Biz cezaevlerini incelerken rastlantısal olarak “Şu kapıyı açın” deriz, açarlar, idareciler dışarıda kalır, alt komisyon üyeleri içeri girer, görüşmelerini yapar. Kimin orada kaldığını sormayız, bizi ilgilendirmez.
SİLİVRİ’YE POLİKLİNİK KURULACAK
** Cezaevlerinin doktor sorunuyla ilgili bir başvurunuz olmuştu.
Hekimler,
Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlarda çalıştıkları zaman
döner sermaye gelirlerinden pay alıyorlar ama Adalet Bakanlığı kadrolarında çalıştıkları zaman alamıyorlar. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı’na bağlı cezaevlerinde çalışmak istemiyorlar. Ben hiç olmazsa büyük kampüslerde
hapishane hastane yapılmasını önerdim. Yani
hastaneyi hapishane kampüsünün içinde kursunlar, orası bir hapishane gibi korunsun, hasta olanlar da gidip hem muayenelerini olabilsinler hem de gerekiyorsa yatıp,
tedavi görebilsinler. Avrupa’da bunun örnekleri var.
** Bu öneriniz nasıl karşılandı?
Ceza ve Tevkifevleri’nde sağlık hizmetlerini artık
Sağlık Bakanlığı yürütecek. Cezaevlerinde görevli doktor sayısı 66’dan 200’e çıktı. Bu çok önemli bir gelişme. Ayrıca, büyük kampüslerde
poliklinik açma kararı verildi. İlk uygulaması da Sincan’da yapıldı. Şu anda Sincan’da cezaevinin içinde Numune Hastanesi’ne bağlı bir poliklinik kurulmuş durumda. Bu Silivri’de, İzmir’de kurulacak, başka yerlerde kurulacak. Bazı yerlerde, nüfusu daha az olan bazı cezaevlerinde de sağlık ocağı türü kurumlar kurulacak. Hastane düşüncemden de hâlâ vazgeçmiş değilim.
CHP’liler
Ergenekon’a müdahale istiyor
** CHP’li üyeler Ergenekon Davası’na müdahil olunmasını istedi, siz karşı çıkıyorsunuz neden?
Tüm CHP’li üyelerin değil ama bazılarının bu konuda çok duyarlı olduklarını görüyorum. Neredeyse her toplantıda konuyu gündeme getirmeye çalışıyorlar. Benim ve komisyonumuz için
yargıya müdahale etmeme kararı temel önemde bir karardır. Bu anayasanın getirdiği bir zorunluluk. Anayasaya uyacak mıyız uymayacak mıyız buna bir karar versinler. Onlar müdahale etmemizi istiyorlar ama ben böyle bir şeyi asla yapmayacağım.
YARGIYA KARIŞIYORLAR
** Komisyon üyesi CHP Milletvekili Ahmet Ersin hakkında gizli tanıkla görüştüğü iddiaları gündeme gelmişti.
Aslında bunu bir tutukluyu savunmak için yapıyor ama o tutuklu kişinin avukatı, “Kardeşim karışma bu işe, bize de zarar veriyorsun, ayrıca suç işliyorsun” dedi. Bu yargıya elbette müdahale. Yargıya herkes müdahale ediyor ve ben buna çok karşıyım. General kalkıyor bir konuşma yapıyor, yargıyı etkileyecek sözler söylüyor, geçmişte de oldu bugün de oluyor.
Yargı
adaletin tarafında olmak zorundadır
** Sizce neden Türkiye’de böyle bir yapıyla biz karşı karşıya kalıyoruz?
Bir dönüşüm sürecini yaşıyoruz. Bu dönüşüm sürecine karşı olanlar, statükoyu korumak isteyenler var. Bunlar yargının içinde de var. Türkiye’deki bölünme yargıya da yansıdı. Neredeyse “benim yargıcım, senin yargıcın” gibi bir bölünme ortaya çıktı. Bu bölünmeyi gidermek lazım, bunun için reform lazım. Bu dönüşüm biraz sancılı olacak, başka çaresi yok. Seçilmişlerle atanmışlar arasındaki ilişkinin mutlak surette yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
** Yargıyı nasıl konumlandırıyorsunuz?
Yargının bağımsız olması demek, keyfi, istediği gibi hareket edebilme yetkisine sahip olması demek değildir. Yargı adaletin tarafında olmak zorunda. Yargıç kararını verirken kendi inançlarını, tercihlerini kapının dışında bırakıp kürsüye çıkmak zorunda. Yargının verdiği her kararın altında “Türk milleti adına karar verildi” der. Eğer Türk milleti adına karar veriliyorsa, o zaman Türk milletinin de bu yargı kurumlarının oluşmasına katılabilmesi gerekir.
Fişleme,
insan haklarına aykırı bir uygulamadır
** Siz güvenlik soruşturmalarının kaldırılmasını istemiştiniz.
Bir istihbarat örgütüne
eleman alacaksanız elbette güvenlik soruşturması yaparsınız, ama Meclis’e çaycı alacaksanız güvenlik soruşturması yapmanın gereği var mı? Birisi “Bu öğrenciyken filanca olaya katıldı” diye bir not düşüyor, ömrü boyunca bu onu etkiliyor. Bu insan haklarına aykırı. “Dayısı şu suçu işlemiş,
bakkal onun hakkında şunu söylüyor,
muhtar bunu söylüyor” diyerek insanların geleceği ile oynamak, insan haklarına aykırıdır. Bu konuda mutlaka bir düzenlemenin yapılması gerekir. Şeffaflığın da getirilmesi gerekir ki insanlar herhangi bir durumla karşı karşıya kaldıklarında nedenini bilebilsinler.
** Türkiye sürekli fişlemeleri tartışıyor, böyle bir düzenleme ile bunun da önüne geçilebilir mi?
Fişleme zaten budur.
Güvenlik soruşturmaları ile zaman içinde hep bu bilgiler birikiyor birikiyor, yok edilmiyor. Bir bilgi alınıyor, bir yere konuluyor, ondan sonra bir şey yapacağınız da önünüze bütün o bilgiler, bir anlamda fişler çıkartılıyor. Hatta o yeterli değilse, o anda da bir soruşturma yapılıyor.
RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK/Bugün