Söylem ve sonuç
Terör eylemleri, söylemlerinin dışında hatta bu söylemlerin tam tersi sonuçlar yaratır. Mesela
El-Kaide örgütü
Müslümanlar adına, onları sömüren,
inançlarına karşı tavır alan Hıristiyanlarla mücadele ettiğini söyler ama ulaşılan sonuçlar savundukları tarafa büyük zararlar verir. 11
Eylülden sonra gelişen olayların bilançosu
İslam dünyası açısından son derece olumsuzdur. ABD’nin, bu eylemleri sebep sayarak yaptığı operasyonlar sonucunda iki
ülke işgal edilmiş, yüz binlerce Müslüman hayatını kaybetmiştir. Can kayıplarının dışında işgal edilen ülkeler sosyal ve
ekonomik açıdan onulmaz yaralar almıştır.
Terörü yönlendirenler en karmaşık
terör eylemlerini gerçekleştirecek kadar bilgi ve beceri sahibiyken bu sonuçları
hesap etmemişler midir?
Terörü
analiz etmekte ciddi zorluklar bulunmaktadır. Halk eylemin yarattığı panik içinde siyasi değerlendirmeler yapamamakta, eylemin kendisi ile meşgul olurken yaratılan sonucun kimin, hangi amacına
hizmet ettiğini görememektedir. Tartışmalar kimin haklı kimin haksız olduğu noktasında yoğunlaşırken perdenin arkasında gelişen siyasi sonuçlar göz ardı edilmektedir.
Bir savaşta, sonucu kestirmek için, tarafların güçleri ve bunu oluşturan unsurlar değerlendirilir. Terör eylemlerinde güç mukayesesi yapılmaz ve terörün zayıfın güçlü karşısında kullanabileceği bir
silah olduğu düşünülür. İnançlı bir avuç insanın dünyanın en büyük güçleriyle mücadele edebileceği ve onları yenebileceği bilinçli bir biçimde yaygınlaştırılır. Aslında bu inanç, terörün savunduğu tarafta olanlar için kurulmuş en büyük tuzaktır. Çünkü bu insanlar ne güçlü olmak ne de
hazırlık yapmak ihtiyacını duymazlar.
Terörün başka bir özelliği de asıl
hedefin yerine sahte hedefler koymasıdır. Bir ülkenin yönetiminde ciddi aksaklıklar olsa bile bunlar şikayet konusu yapılmaz husumet başka bir güce yönlendirilir. Mesela İslam dünyasının en büyük gelir kaynağı olan petrolün getirisini har vurup harman savuran ülke yöneticileri, siyasi mücadeleyle bertaraf edilecek yerde, bu petrolü satın alanlar hedef olarak gösterilir. Bunun sonucunda Müslüman ülkelerde değişim ve gelişme yönünde bir iç mücadele yaşanmazken insanlar Batıyla mücadeleye yönlendirilir.
Mesela petrol üreten
Arap ülkeleri hiçbir çaba harcamadan elde ettikleri gelirlerle,
Sudan ve çevresinde gelişmiş bir
bölge yaratabilir ve geleceklerini burada arayabilirlerdi. Ama onlar ultra lüks bir hayat sürmek, paralarını Batının
finans kurumlarında değerlendirmek yolunu seçtiler ve belki de mücadelenin kendilerine yönelmesini engellemek için, Müslüman kamuoyunu Batı karşıtlığına yönlendirdiler.
Bu mücahitlerin ilan ettikleri tüm hedeflere ulaştığını düşünelim ve dünyanın durumunu değerlendirelim. ABD çökmüş, Batı tümüyle darmadağın olsun. Bu ülkeler petrolü kime satacaklar? Lüks eşyaları bir yana bırakın yaşamlarını nasıl sürdürecekler?
Terörü anlamanın en iyi yolu ilan ettikleri hedeflere vardıklarını varsayıp sonucun ne olacağını hesaplamaktır. Yoksa
12 Eylül öncesinde devletin başa çıkamadığını düşünüp komünizme savaş açan sağcıların durumuna düşeriz.
MAHİR KAYNAK- STAR GAZETESİ