Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün
silah ve
mühimmat envanterlerinde eksiklik olmadığını belirten açıklamalarından sonra gözler Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'na (MKE) çevrildi. 40 ülkeye 35 milyon dolarlık ihracat yapan
yerli savunma devinin geçen yılki cirosu 600 milyon lirayı buluyor.
Kurumun adı son günlerde
Ergenekon operasyonları kapsamında bulunan cephanelerle gündemde. İddianameye giren
bomba irtibat raporları bazı silahların MKE yapımı olduğunu gösteriyor. 10
Mayıs 2006'da
Cumhuriyet Gazetesi'nin bahçesine atılan
el bombası ile
İstanbul Poyrazköy'de çıkan silahların numaralarında yine kurumun adı geçiyor. Ancak gözlerin çevrildiği MKE'nin konumu, silahların
terör örgütlerinde çıkmasının sorumlusu olmadığının en büyük göstergesi. Çünkü MKE, bütün üretimini kurumların talebiyle gerçekleştiriyor.
Ergenekon iddianamesinde ilk olarak 30
Kasım 2007 tarihli bir
belge MKE'yi işaret etmişti. Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu'na göre Şırnak'ta 1999'da 41 kişinin tutuklandığı,
terör örgütü Hizbullah'a yönelik operasyonda ele geçirilen el bombalarından biri MKE yapımıydı. Fünye grubunda MKE MOD 45, KF MKE-25-10-92 yazıyordu. 10 Mayıs 2006'da Cumhuriyet Gazetesi'nin bahçesine atılan el bombası da benzer
seri numarada: M204 A2 MKE 173-9-85. Yine
İzmir Alsancak'ta İbrahim Çiftçi'nin öldürüldüğü saldırıda kullanılan 2 adet el bombasından birinin üstünde M 204 A2 MKE 151-6-83 yazıyordu. En son İstanbul Poyrazköy'de Ergenekon kazıları çerçevesinde çıkan mühimmatlarda benzer bir durum ortaya çıktı. Bazılarının seri numarası silinmek istenen silah ve mühimmatlarda; örneğin LAW silahlarından bir kısmının üstünde (1344-27- 4030, MKE LOT: 3/2000; 24 el bombasının bazılarında Tapa M204/A-2, KF-MKE -89 12-77) yazdığı tespit edildi. Bütün bunlar kamuoyunun MKE'den açıklama beklemesi için yeterli gereksinimi oluşturuyor. MKE'nin bu üretimleri kurumların talebiyle gerçekleştirildiği düşünülürse aslında zorda kalacağı bir nokta da yok.
İkinci husus üretilen mühimmatların ne kadarının hangi kuruma gittiği ile ilgili.
Genelkurmay Başkanı, 1988'de üretilen 3 bin 300 savunma
tipi el bombasının 3 bininin Emniyet'e gönderildiğini söyledi. Hatırlatmakta fayda var. El bombalarının Emniyet'e gittiği birim 1987'de Terörle Mücadele ve
Harekat Dairesi Başkanlığı bünyesine alındı ve Özel Harekat Şube Müdürlüğü olarak 1993'e kadar faaliyet gösterdi. Ergenekon yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanan İbrahim
Şahin de bu birim tekrar müstakil bir yapıya kavuştuğunda ilk Özel Harekat Daire Başkanı oldu. Susurluk'tan
hapis yatan Şahin, Ergenekon'un
ölüm timlerinin başındaki isim olarak tutuklandı. Ajandasından çıkan krokiler üzerine yapılan kazılarda Gölbaşı'nda cephanelik bulundu. Başbuğ o yıllara işaret ederken Şahin'i mi adres gösterdi bilmiyoruz. Ancak bugün sahipsiz kalan mühimmatların kaynağı açısından bakıldığında Şahin gibi birçok Ergenekon
sanık ve tutuklusunun polis-asker ayrımı yapmaksızın aynı şüphe kutusunun içinde yer aldığı anlaşılıyor. Bir de Özel Harekat Daire Başkanlığı'nın elindeki ağır silahların 28
Şubat sürecinde elinden alındığını hatırlatmak gerekiyor. 11 Şubat 1998 tarihinde Genelkurmay ve Emniyet yetkilileri bir araya gelerek ağır silahlara ilişkin envanter çıkarttı. Altı gün sonra da dönemin
Milli Savunma Bakanı
İsmet Sezgin İçişleri Bakanlığı'na yazdığı yazıyla EGM'nin ağır silahlara ve araçlara ihtiyacı olmadığını, bu silahların
Genelkurmay Başkanlığı'na teslim edilmesini isteyecekti. Bu silahlar teslim edildiyse, kurumların envanterinde de eksik yoksa, ortalıktan 'fışkıran' mühimmat ve silahlar kimin? Sakın Ergenekon'un olmasın?