Ancak Erdoğan, önemli bir feragatte bulundu ve partinin ikinci adamına
Çankaya yollarını açtı. Bu davranışıyla Erdoğan'ın takdir topladığı aşikâr; çünkü "hiçbir fani, ayağına kadar gelmiş
Köşk imkânını reddetmez" sözünü elinin tersiyle itti. Bu arada "
Başbakan icraatın başından ayrılmasın" diyen sevenlerini de mutlu etti. Ayrıca, kendisinin cumhurbaşkanlığını içine sindiremeyip ülkeyi kamplaşmaya götürmek isteyenlere de izin vermedi.
Abdullah Gül ismine hemen her kesimden olumlu
cevap geldi.
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ dün çok net bir duruş sergileyerek "Köşk seçiminde Meclis'e saygı, demokrasinin vazgeçilmez gereğidir" ifadesini kullandı ve Gül'ün 'uzlaşmacı kişiliği'ne vurguda bulundu. MÜSİAD'ın ve diğer
sivil toplum kuruluşlarının tavrı da aynı çerçevede. Güler
Sabancı'nın Abdullah Gül ile ilgili değerlendirmesi de oldukça önem arz ediyor. Sabancı, bir yandan Tayyip Bey'in fedakârlık ve istikrar isteğine işaret ediyor; diğer taraftan da Gül'ün herkese sempatik gelen özelliklerini hatırlatıyordu. İş dünyasının olumlu yaklaşımın bir diğer göstergesi de şu oldu; borsa dün
rekor yükselişle kapandı.
Sokağın havası nedir? Çok net: Vatandaş Gül'e sıcak bakıyor. Çünkü Abdullah Bey'in hiçbir kimseyle
kavgası yok. Herkesle uyum içinde, uzlaşma gayretleriyle tanınan bir
siyasetçi o. Bu sebeple
AK Parti dışından insanlar da Gül'ü sempatik bir
aday olarak görüyor.
Milliyet Gazetesi internet sitesinde anket yapılıyor; orada bile vatandaş yüzde 62 oranla Gül'ü
destekliyor. 358 bin oy içinde böyle bir oranın çıkması yabana atılacak bir durum değil. Ayrıca ekonomideki olumlu gidişat ,
cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüşmesi yüzünden olumsuz etkilenirse vatandaş buna sebep olanları unutmaz.
Çok kritik bir nokta var: AK Parti'den kim aday olursa olsun, kavga çıkarmaya baştan karar vermiş takıntılı bir zümre var bu ülkede. Tayyip Bey aday olsaydı, kıyameti koparacak gürültüler çıkarmayı planlıyorlardı. Gül, onlar için de
sürpriz oldu. İlk anda hevesleri kursağında kalan bu dar zümre, şimdi başka bir
komplo peşinde. Mesela var güçleriyle merkez sağ diye gördükleri Anavatan ve DYP'ye yükleniyorlar. Hayatlarında yataklarından bile sağ taraftan kalkmamış adamlar birden sağcı kesilivermiş. Aylar önce başlayan
Mesut Yılmaz ve
Demirel destekli çalışmalar, ilk genel seçimlerden ziyade, Meclis'teki ilk oylamayla ilgili. 367 diye ortaya atılan ve Türk siyaset tarihinin en büyük palavrası sayılacak bir senaryoyu
Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar'ın üzerine yıkmak istiyorlar. Hatta Ankara'da sıkça konuşulan bir söylenti hızla yayılıyor: Güya gazetecilik yapan, ancak otobüslerin üzerine çıkıp tükürükler saçarak kin ve nefret körükleyen bir adam merkez sağ parti liderleriyle görüşmeler yapmış, onlara arkasında ulusalcı bir grubun olduğunu, destek vereceğini
vaat etmiş. Tek dileği varmış 367 meselesinin krize dönüşmesi. İddia o ki, solu harekete geçiremeyen şahıs sağdaki partilere Yüksek
Yargı'daki dostlarından bahsediyor ve şayet bu mesele
Anayasa Mahkemesi'ne giderse kesinlikle aleyhte karar çıkacağını söylüyor. Zaten bu şahıs nereye gitse yargı üzerindeki güçlerini(!) ifade ederek başlıyor söze...
Merkez sağ liderlerinin, CHP ile ittifak anlamına gelecek oturuma katılmama kararını kendi seçmenlerine izah etmesi mümkün değil. Hele söz konusu kişi Abdullah Gül'ken ve arkasında bu kadar geniş kamuoyu desteği varken Erkan Mumcu'nun ve Mehmet Ağar'ın kendi tabanlarıyla karşı karşıya gelmesi düşünülemez. CHP ile durum böyleyken, ağzından çıkanı kulağı duymayan ve ettiği hakaretlerle milletin öfkesine sebep olan bir kişiyle ittifak kurulması düşünülebilir mi? Şahsen ben ihtimal vermiyorum. En azından -tanıyabildiğim kadarıyla- Mumcu'nun buna
boyun eğmeyeceğine ve Ağar'ın bunu kesin bir dille reddedeceğine inanıyorum .
Ya tam aksi olursa? Yani, yargının siyasal tasarrufuna kapı aralanırsa ve hiçbir dönemde aranmayan 367 şartı, AK Parti döneminde ortaya atılırsa, cumhurbaşkanlığı seçimi sonsuza kadar kilitlenirse... Açıkça söylemek lazım ki o zaman AK Parti mağduriyetin verdiği hızla oy patlaması yapar, merkez sağdaki partiler çok büyük sıkıntı çeker. Ülkenin yaşayacağı
kaos da işin cabası. İşte tam o noktada vatandaş sorar: "Ne gereği var bu komplonun ve ne mantığı var komplocularla işbirliğinin?"
EKREM DUMANLI- ZAMAN