Habere göre Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Gülen Hocaefendi hakkında dava açmak üzere araştırma başlatmıştı. Aslında bir ihbar üzerine yapılan araştırma tamamlanmış ama dava açmayı gerektirecek bir şey bulunmadığından konu kapanmıştı. Haber ise sanki yeni bir dava açılmış gibi veriliyordu. Bir haber neticede doğru çıkmamış olsa da asıl önemli olan başkaydı. O haberi ganimet bilenler neler yazdı neler. Eski defterler raftan indirildi. İddialar bir bir sıralandı. Mahkeme sürecinde çıkan bir kanundan yararlanıldığı için davanın ertelendiği yazıldı. Beraat kararına başsavcının itirazı yazıldı. Ama gerçek bir türlü yazılmadı. Gülen Hocaefendi'nin, hakkındaki tüm isnat ve iftiralardan beraat etmiş olması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın beraate itirazının ardından toplanan Yargıtay Ceza Kurulu'nun beraati onadığı açık bir gerçekti ama o kalemler bu gerçeği bir türlü yazamadı. Bir asılsız habere, hüsnü zandan mahrum duygularını bina ederek, Gülen Hocaefendi'yi af çıkmasaymış mahkumiyeti kesinleşecek bir insan gibi göstermekten çekinmediler. Bu insanlar zaten hüsnü zandan mahrumiyetle kendilerine en büyük kötülüğü yaptıklarından bekli de onlara acımak gerekir. Ama kalplerindeki art niyeti dışa vurup eyleme geçirmek istedikleri için dikkate almak gerekiyor. Mesela Ergenekon'dan tutuklu Muzaffer Tekin'in söylediklerine bakalım. Adam ifade verirken savcıyı tehdit ediyor. "Bozulan dişliler onarılır." diyor. Sadece Gülen Hocaefendi ile ilgili değil bu art niyetler. Ergenekon örgütlenmesiyle de sınırlı değil. Mesela Alevi örneğini ele alalım. Aleviliğin felsefesi gönül dünyasına dayanıyor. "Elinden, dilinden, belinden emin insanlar" yetiştirme iddiası taşıyor. Ama diğer taraftan bakıyorsunuz, Alevi nüfus üzerinden siyasî amaçlarına ulaşmak isteyenler o felsefeye hiç de uymayan işler yapıyor. Kendi amaçları doğrultusunda Alevi halkımızı kontrol edebilme telaşına düşüyor. Madımak ve Gazi olaylarının bir de bu açıdan incelenmesinde fayda mülahaza ediyorum. Fütüvvet, Ahilik ve alperenlik ruhuna sahip aksiyoner Türkmen Aleviliğini yok sayıp, Marksizm'in etkisiyle asi ve reaksiyoner muhalefetin kaynağı gibi göstermeye çalışanlar çıkıyor böylece ortaya. Aleviliğin Orta Asya ve Türklükle ilişkisini kesip, Alevilik Anadolu'nun ortak kültürünün adıdır, diyebiliyorlar. Böylece Hititlerden başlayan, Ermeni, Rum ve diğer milletlerin karışımından doğan bir kültürün halkına Alevi diyorlar. Alevilik böyle kabul edilince rahatlıkla "Ali'siz Alevilik" gibi, "Alevilik, İslam'ın dışında bir inançtır" gibi iddialara kapı aralanıyor. Kendi amaçları doğrultusunda Alevi nüfustan yararlanmak isteyenler, sıra problemlerin çözümüne gelince farklı seçenekleri ortadan kaldıracak sertliklere giriyorlar. Reha Çamuroğlu tarafından verilen iftar, bu açıdan tam bir gösterge oldu. Çünkü AK Parti'nin Alevi problemlerini çözme umudu uyarmasından endişelenenler iftara katılanları "düşkün" ilan etmekle tehdit ettiler. Alevileri kardeş bilip, tebessüm eden kesimleri art niyetlilikle, Alevileri asimile etme isteğiyle suçladılar. Bu da yetmedi Gülen Hocaefendi hakkında Prof. İzzettin Doğan'ın nispeten olumlu birkaç cümlesini diline dolayıp, Sayın Doğan'a olmadık isnatlarda bulundular. Neden?.. Toplumun kaynaşma temayülü neden birilerini tarifi imkânsız derecede rahatsız ediyor? Bu sorulara çeşitli açılardan cevap verilebilir. Fakat, Alevi haklarını dile getirerek miting yapan federasyona Reha Çamuroğlu'nun teklifi problemin can damarına parmak bastırıyordu. "Önce Marksizm'le hesaplaşın" diyordu Çamuroğlu... Alevilik bir inanç işidir. Irk değil ki doğuştan Alevi olunsun. İnançtan yoksun olanların cem gibi, dedelik gibi inanç değerlerine tekabül eden sembolleri meydanlarda dalgalandırması siyasî amaçlarına Aleviliği alet etmekten başka ne ifade ederdi ki?.. Güzel olan taraf şu ki; artık bunlar herkes tarafından biliniyor. Doğru ve yanlış her gün biraz daha net olarak seçiliyor. Ve biliyoruz ki, iyi insanlar istismarcılardan daha çok... Doğruyu söylemeye dilleri varmayanlar olsa da gerçek kendisini her gün biraz daha fazla ortaya koyuyor... HAMDULLAH ÖZTÜRK - ZAMAN