Siz olsaydınız ne yapardınız?

Evde yatağa bağımlı hastanın bakımını yapmak, en yakınımız bile olsa zor bir imtihandır.

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Hele bunu, sabırla, güleryüzle, kendini onun yerine koyarak incitmeden sürdürebilmek çok özel gayret gerektirir. Kayınvalide ve anneannesinden sonra şimdi de annesine hasta yatağında bakan İfakat Ekin ise ruhen ve bedenen çok zahmetli görünen bu vazifeyi sabırla yaşayarak rahmete çevirmeyi başarıyor. Neredeyse 30 yıldır evinde sürekli hasta ve yaşlı bir büyüğünün bulunmasını kendisine lütfedilmiş bir nimet olarak düşünen İfakat Hanım, "Yaşlılar evimize emanettir, diye öğrendik. Bir emanetim olsa onu en güvendiğime teslim etmek isterim. Demek ki Cenab-ı Allah en güvendiği emanetçisi olarak beni layık görmüş ve yaşlı kulunu teslim etmiş. Bu bir lütuftur benim için." diyor. Ailesinden, büyüklere saygıyı öğrenen İfakat Hanım, memleketi Ordu'da dede ve nineleriyle hep bir arada, onlardan sevgi ve ilgi görerek büyümüş. Babası astsubay olduğu için birçok şehir gezmişler ama aile büyükleri ile bağları kopmamış. İstanbul'a yerleştikleri zaman da evlerinde tedavi veya yatılı ziyaretler için gelen büyüklerine her zaman bir yer olmuş. 10 sene önce 78 yaşında vefat eden kayınvalidesi son yıllarını onun yanında geçirmiş. Sinirli, sert mizaca sahip olan kayınvalidesi ile ilişkisini şöyle anlatıyor İfakat Hanım: "Gelini değil, kızı gibi davranmaya çalıştım. Anneler Günü'nde oğulları hatırlayıp kutlamaz belki, çevresindeki annelerden özenir de üzülür diye, buradan hediye paketi yapar posta ile gönderirdim. Yatan hasta değildi, ama sinirsel sorunları vardı. Çabuk kızar, parlar, sonra pişman olurdu. Çok şükür Allah sabrını verdi. Dualarla, razı olarak göçtü." 1980'de anne Şükran Aylıkçı, beyin kanaması ve felç geçirince üç kız kardeşin büyüğü olan İfakat Hanım, bakımını üstlenmiş. Babasının vefatından sonra da annesini kendi evine almış. Bu arada halen hayatta olan anneannesi de felç geçirmiş. 2 odalı evde ona da yer açmış ve 2 çocuğu ve eşiyle birlikte büyüklerine bakmak için seferber olmuşlar. Anneannesi ve ninesiyle aynı odayı paylaşan kızı Meltem, bu arada ders çalışıp üniversite sınavlarını kazanmış. Geçen sene 95 yaşında vefat eden anneannenin ardından, bir süredir parkinson ve alzheimer hastalıkları başlayan Şükran Hanım da yatağa düşmüş. Son günlerde konuşma yetisini de kaybeden 72 yaşındaki annesini bir an olsun yalnız bırakmayan İfakat Hanım, büyüklerinin bakımında en büyük desteği çocuklarından ve eşinden almış. Evinde hasta baktığı yıllar boyunca hayır faaliyetlerinden ve iman derslerinden de geri durmamış İfakat Hanım. Üniversite öğrencilerinin kaldığı evlere destek olmak, haftanın birkaç günü arkadaşlarıyla bir araya gelip iman hakikatlerine dair kitaplar okumak, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek evdeki sorumluluklarına karşı sabır gücünü artırmış. Hatta onun gayretini gören arkadaşları, derslere katılmama konusunda mazeret bulamaz olmuşlar. Kızının evdeki yardımı sayesinde faaliyetlerine devam edebildiğini belirten İfakat Hanım şöyle konuşuyor: "Hasta bakanlarda bazen fiziksel ve ruhi sıkıntılar olur ama arkadaşlarım ve kitaplarım böyle bir hale düşmeme izin vermedi. Anneannem beni özellikle gönderir, 'Oradan aldığın güçle bize daha iyi bakarsın.' derdi. Gerçekten hizmet kardeşlerimle sohbet etmek çok iyi geliyor bana. Vesvese yapacak vaktim kalmıyor. Zaten yaşlıların eve bereket getirdiği bir gerçek. Onların hürmetine işlerimiz kolaylaşıyor." İfakat Ekin: Burada yatan ben de olabilirdim "Bir işi yapma kararlığında olunca Allah'ın izniyle kolaylaşıyor. Kendi kendime gayret veriyorum. O zaman sabrım lüzumsuz yerde tükenmiyor. Nasıl yapacağım diye zor taraflarını düşünüp şevkimi kırmak yerine, annemi nasıl rahat ettirebileceğimi düşünüyorum. Kendini yük hissetmesin, huzurlu olsun. Sevmeden, kötü bir yüz ifadesiyle bakılması onu daha çok üzer. 'Burada yatan ben olabilirdim' diye düşünüp kendimi onun yerine koymaya, bana nasıl davranılmasını isteyeceksem öyle hareket etmeye çalışıyorum. İleride ben de aynı halde olabilirim. Annem, çok neşeli, güleryüzlü bir insan olduğu için gelip hasta halini görenler üzülüyor. Oysa ben her sabah nefesini duyduğuma seviniyorum. İki kelime çıksa ağzından dünyalar benim oluyor. Bu zamana kadar pişman olacağım hiçbir şeyi yapmamaya çalıştım. Büyükler kaybedildikten sonra 'keşke şöyle yapsaydık, şunu demeseydik' demenin ne faydası var? Giden geri gelmiyor. Yaşarken onları rahat ettirebilirsek ne mutlu bize." Şemsinur Özdemir/ZAMAN
<< Önceki Haber Siz olsaydınız ne yapardınız? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER