Çeşit çeşittir günahlar. Nebiler Sultanı en büyüklerini sayar önce: Yaratıcıya eş ve ortak koşmak, haksız yere cana kıymak, anne-babanın hukukunu çiğnemek, yalancı şahitlik yapmak, mücadele devam ederken cepheyi terk edip kaçmak, iffetlilerin iffetleriyle oynamak. Bazı günah vardır, sadece sahibine zarar verir. Rabbisiyle onun arasındadır. İfşa edilmemiş, reklamı yapılmamıştır. Sahibi günahıyla övünmemiştir. Bir başkasını günahına davet ya da
teşvik etmemiştir.
Günah, insanın fıtratıyla zıtlaşmasıdır. Kendine
ihanet etmesidir. Yüce Yaratıcı'nın bahşettiği melekler üstü potansiyeli saçıp savurmasıdır. İlahi vaadlere
kulak asmamak, vaidleri (tehditleri) ciddiye almamaktır günah. Rahman'dan değil, şeytandan yana tavır koymaktır.
Günah süslüdür, caziptir. Tatlı
tatlı esen zehirli bir rüzgâr gibidir. Bir kere gelip insanın gönlüne oturdu mu kalkmak bilmez. Günah, Rahman'ın kasrına yapılmış gecekondudur. Onu oradan atmak kuvvetli bir iradeye ve İlahi inayete bağlıdır. Günahla mücadele için gözünü karartmayan, zamanla kendinden uzaklaşır.
Kişilik erozyonuna uğrar. Hisleri körelir, alıcıları kapanır.
Babamla ilk defa bir diyabet
hastanesine gittiğimizde oradaki doktorun bir uyarısı dikkatimi çekmişti. Şeker hastalarına, ayakkabılarını giymeden önce mutlaka ters çevirip silkmelerini tembihliyordu. Aksi takdirde, ayakkabının içinde olması muhtemel diken, çivi, cam kırığı vs. gibi zararlı maddeleri hissedemeyebilirlerdi. Çünkü diyabet hastalarının sinir uçları zaman içinde köreliyordu. Kan örneği almak için parmağına batırılan iğnenin acısını bile hasta bir süre sonra hissetmez olur. Zira kanın ulaştığı her noktada
şekerin tahribatı söz konusudur.
Şeytanın insanın damarlarında kan gibi dolaştığını anlatan Nebevi beyanı her okuduğumda bu tahribat gelir aklıma. Günah da öyledir. İnsan günah işleye işleye bir kısım manevi hassasiyetlerini kaybeder. Ne ibadetlerin neşvesi, ne zikrin tadı, ne kıraatin lezzeti hissedilir. Göze ilişen
haram utandırmaz olur. Dilden irin gibi dökülen gıybet tiksindirmez. Kalbi kirleten su-i zan, haset,
kibir, riya, kin, nefret gibi levsiyat rahatsız etmez.
Çeşit çeşittir günahlar. Nebiler Sultanı en büyüklerini sayar önce: Yaratıcıya eş ve ortak koşmak, haksız yere cana kıymak, anne-babanın hukukunu çiğnemek, yalancı şahitlik yapmak, mücadele devam ederken cepheyi terk edip kaçmak, iffetlilerin iffetleriyle oynamak.
Bazı günah vardır, sadece sahibine zarar verir. Rabbisiyle onun arasındadır. İfşa edilmemiş, reklamı yapılmamıştır. Sahibi günahıyla övünmemiştir. Bir başkasını günahına davet ya da teşvik etmemiştir. Günahının hacaletini vicdanında hissediyor, işlediği ayıptan ötürü utanıyordur. Böyle bir günahın affa mazhar olması ümidi büyüktür.
Bir de Rahmeti Sonsuz'un "Bütün insanları affederim ama onları asla!" dediği bir zümre vardır. Onlar günah işlerler, günahlarıyla övünürler. Kendilerini günahlarıyla ifade ederler. Günahlarıyla tanınmak, hatırlanmak isterler. İsterler ki herkes onları kıydıkları canlarla, yedikleri haramlarla tanısın. Çiğnedikleri kul hakları anılsın arkalarından. Ahlar, feryatlar yükselsin mütemadiyen ve onlar bunu keyifle seyretsinler.
İftiralar art arda gelsin, yaftalar birbirini izlesin ve onlar bunu hep insanlık ve barış (!) için yapsınlar.
Masum insanlara düşünmeden karalar çalsınlar ve herkesten alkış alsınlar. Dünyayı cehenneme çevirip yanan ateşte pişen kahvelerini yudumlasınlar. Sadece kendileri zengin olsunlar. Kararları onlar versinler, mührü onlar vursunlar. En iyi okullarda kendi çocukları okusun. Başkalarının okumaya mecali kalmasın.
Böyleleri yaptıklarından utanmazlar. Yürekleri daralmaz onların, vicdanları sızlamaz. Çünkü günah onların hayatlarının belirleyici rengi olmuştur. Siyahtır onun rengi. Kalbi de karartır, vicdanı da. Gözü de karartır gönlü de. Günah deryasına yelken açanın kulağı duymaz, dili söylemez olur. Kalbi zift bağlamış gibidir. Ne mazlumun iniltisi ne çaresizin imdadı yankılanır orada. Talihsizdir bu günahkâr ve bedbahttır. Rahmetin kuşatıcılığından hızla uzaklaşmaktadır. Uzaklaşmakta ve halini hiç umursamamaktadır. En büyük günahın gayyasına doğru sürüklenmektedir.
Ama bilmez ki şirkten sonra en büyük günah, günahı umursamamaktır.
SÜLEYMAN SARGIN-ZAMAN