Sine-i millet Çankaya'ya çıkmaz

‘Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 12 Eylül’ün mimarı 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in koltuğu bırakmasından önce başlayan tartışmalar sırasında bir yıl boyunca bocalamıştı:

Sine-i millet Çankaya'ya çıkmaz

Cumhurbaşkanı olmalı mıyım? Olmamalı mıyım?’ En yakınındaki kurmaylarından birinin ifadesiyle, “Akşam Cumhurbaşkanı olmaya karar vermiş, sabah bundan vazgeçmiş olarak kalktı.” aylarca Özal. Devleti yönetmiş, siyasetin zirvesine çıkmış kişilerin başına gelebilecek en insanî ikilemdir bu belki de. Kuşkusuz her Cumhurbaşkanı adayı gibi Özal’ın da tek derdi milletine hizmet etmekti. Hem de herkesten daha çok. Tartışmaların içinde boğulmayan Özal, kader çizgisinin onu taşıdığı Köşk’e çıktı önce. Sonra ‘aktif siyasete dönmek’ istese de ömrü vefa etmeyecekti. Hakkında ne söylenirse söylensin 10 yıl gibi kısa bir sürede Türkiye Cumhuriyeti tarihine damgasını vurdu hem başbakan hem cumhurbaşkanı olarak. 1987 genel seçimlerinde Anavatan Partisi’nin oy oranı yüzde 36’ya, Mart 1989’daki yerel seçimlerde ise yüzde 21,75’e gerilemişti. SHP ve DYP’nin yerel seçim zaferlerine karşın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) çoğunluğu elinde tutan Özal, Çankaya’da karar kılmıştı. Bunu hem kamuoyuna açtı, hem yakınlarına. Her kararında olduğu gibi konuyu zemininde tartıştırdı ve son kararını 31 Ekim 1989’da 263 oyla cumhurbaşkanı seçilerek milletin iradesine tevdi etti. O günlerde en ateşli cümleler yine sine-i millet ile başlıyordu. Ne Erdal İnönü’nün SHP’si, ne Süleyman Demirel’in DYP’si bunu göze alamadı. Muhalefetin tek yapabildiği Cumhurbaşkanlığı oylamasına katılmamak oldu. ‘BAYKAL SİNE-İ MİLLETİ İSTEMEDİ, İSTEMEZ’ Sine-i millet tartışmalarının zirveye çıktığı geçen hafta bir dost sohbetinde dinlediğimiz Özal’ın Cumhurbaşkanlığı macerası günümüz siyaset ve siyasetçilerine birçok açıdan ışık tutuyor. Hatta Özal’ın adaylığının netleştiği son aylarda yaşanan sine-i millet tartışmasının aktörleri, söylemleri bile kısmen aynı. Örneğin dönemin SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal, bugün CHP lideri olarak tartışmaların tam da göbeğinde. Demirel eskisine nazaran temkinli, Meclis dışı muhalefetin varını yoğunu ortaya koyduğu sine-i millet formülünü beğenmese de Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasını istemiyor. “Baskı olur, ama işe yaramaz.” diyor. Ona göre çözüm kendisi uygulayamasa da Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesinde. MHP lideri Devlet Bahçeli ise, Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltiyor: “Azarlama ile pazarlama ile Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çıkılmaz. Sine-i millet Meclis aritmetiğiyle oynamak demek değildir. Ara rejim kaygılarıyla bir cumhurbaşkanlığı seçimi olmamalı.” Ama önemli bir fark gözden kaçırılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Özal gibi kararını açıklamadı. Hatta başından beri stratejisini konuyu konuşmamak üzere kurdu. Kendisi dışında kimse gerçekten Köşk’e çıkıp çıkmayacağını kestiremiyor, bilmiyor. Özal’ın yakın dostlarının tabiriyle ‘eski tuzaklara düşmeyecek ustalıkta’ zamana oynuyor Başbakan. Fatih Altaylı’nın izlenimiyle ‘olmamaya karar verdi’ ancak bunu partisine nasıl anlatacağını bilemiyor. CHP lideri Deniz Baykal ise, baskılara cevap niteliğinde sine-i milleti kerhen de olsa zikrediyor. Bir de Meclis’teki diğer partilerde mutabakat yok. DYP lideri Mehmet Ağar ile Anavatan Partisi lideri Erkan Mumcu sine-i millet demiyor. Demokratik yollarla alınabilecek erken seçim kararı ile sine-i millet dayatması Meclis çatısı altında ayırt edilmiş vaziyette. Başbakan Erdoğan’ın ABD dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamalarında “Sine-i millet mevcut parlamentodur.” sözü Meclis dışı muhalefetin ‘erken seçim’ tahrikinin tutmadığının tescili bir yerde. Çünkü tartışma ve tazyikler CHP kadar AK Parti’ye de yöneliyor. ‘SEZER’İN GÖREV SÜRESİ BİTTİ Mİ YOKSA?’ 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 5 Mayıs 2007’de sona eriyor. Anayasa’ya göre en geç 15 Mayıs’a kadar yeni Cumhurbaşkanı görevine başlamış olacak. Cumhurbaşkanlığı adaylık süreci ise 15 Nisan’dan itibaren başlayacak. Yani Sezer’in görev süresinin bitmesine daha 4,5 ay var. AK Partili bir vekil bunu farklı şekilde hatırlatıyor: “Bazı çevreler o senaryo senin, bu proje benim siyaseti dizayn etme gayreti içinde. Meclis dışı muhalefetin baskılarıyla ortaya çıkan sine-i millet tartışmasına bakılırsa, kimi çevreler Sezer’in görevi bitmişçesine rahat. Asıl tehlikeli olan bu.” Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle suni tartışmalarla öncelikle mevcut cumhurbaşkanına haksızlık yapılıyor. Üstelik makamın saygınlığı erkene çekilen tartışmalarla farklı bir anlamda gölgeleniyor. ‘Erken Seçim Hareketi’nin neferlerinden Kanaltürk’ün sahibi Tuncay Özkan’ın bir gazete demecinde “CHP en geç Şubat’ta sine-i millete dönecek” sözleriyle tartışmalar geçen hafta zirveye çıkmıştı. Peki ‘televizyonum emrinizde’ diyecek kadar CHP sevdalısı Özkan, parti adına konuşma hakkını kimden almıştı? Bu kadar kesin bir dille nasıl ifade etmişti sine-i millet talebini? CHP Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem buna sert cevap veriyor: “Nereden duymuş bunu? Bu konuda nasıl bizim adımıza konuşabilir?” Cevdet Selvi, Özkan’ın parti üyesi bile olmadığını hatırlatıyor. “Her vatandaş gibi konuşabilir; ama CHP adına asla.” Görünen o ki, zamansız, zeminsiz harladığı sine-i millet tartışması yüzünden Özkan’ın CHP içindeki imajı pek de iyi değil. CHP Meclis Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un “Yetkili organlarımız aşama aşama toplanıp en doğru kararı verir. Heyecana kapılıp birtakım beyanlarda bulunmak ciddi politika yapmak değildir.” demesi de partinin sine-i milleti de erken seçimi de istemediği şeklinde yorumlanıyor. CHP’li milletvekilleri arasındaysa “Sine-i millete dönüp, bir daha dönmemek var.” diyenler var. 154 sandalyeli CHP’nin içinde vekillerin yüzde 20’sinden fazlasında bu ortak kaygının taşındığı söyleniyor. Bu en az 30 vekilin tereddüdünü gözler önüne seriyor. CHP’nin muhtemel sine-i millet kararı önce bu vekillerin kaybı anlamına da gelebilir. AK Parti’ye engel olalım derken CHP gemisi su alabilir. ‘BOL ŞARTLI SİNE-İ MİLLET TALEBİ OLMAZ’ Peki CHP sine-i milleti nerede ne zaman tartıştı? Baykal bu konuyu ilk kez 25 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleştirilen CHP Parti Meclisi toplantısında dile getirmiş: “Birkaç kişi söyledi diye sine-i millete gidilmez. Bu o kadar kolay değil. Siz istifa edersiniz, geride Anavatan, DYP var. Onlarla yasama faaliyetlerini götürürler. Cumhurbaşkanını da seçerler. Aynı millet bu kez ‘niye Meclis’i boş bıraktınız’ deyip CHP’den bunun hesabını sorar. Sinenin bunu istemesi lazım. Bir milyon insan Meclis’in önüne toplansa biz de sine-i millete döneriz. Bu kararlılığın önce toplumda görülmesi lazım.” Baykal’ın bundan altı ay önce söyledikleri ile bugün söyledikleri çok da farklı değil. Tedbiri elden bırakmayışının izleri var bu yüzden. Sine-i millet sözü kerhen çıkıyor ağızlardan. TÜSİAD da, DİSK de istesin, hele 1 milyon kişi toplansın sözleri bu yüzden zikrediliyor. SHP lideri Murat Karayalçın’ın tabiriyle Baykal ve partisi ‘Meclis dışı muhalefetin kurduğu baskıdan’ çıkış yolu arıyor. Manevra alanını geniş tutarak, partiyi bağlayacak köklü adımlar atmıyor. Karayalçın ayrıca solda birlik tartışmalarında olduğu gibi lafı eskitmenin, eğip bükmenin de anlamsız olacağını belirtiyor: “Sine-i milletse dendiğinde yapacaksın. Yoksa bunu söyleyip durmanın bir anlamı kalmaz. Bir de Allah korusun 2001 gibi ekonomik bir kriz vs. olursa, millet bunu CHP’ye yükler, hesabını da sorar. Bu korkuları da var, gözardı etmemek gerek.” Karayalçın’a göre CHP üstündeki baskının görünen aktörleri arasında Tuncay Özkan kadar, İlhan Selçuk ve İnönü’lerin Meclis’teki son temsilcilerinden Ayşe Gülsün Bilgehan da var. Sezer’in MHP’nin yeni yönetimin kabulünde söylediği ileri sürülen ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce erken seçim yapılmalı’ sözleri de açıklık kazandı. MHP liderinin bizim ziyaretimiz sırasında görüşlerimize katıldı yorumu gözlerden kaçmamalı. Teklifi dile getiren Sezer değil bir anlamda. Yeni Siyaset Girişimi öncülerinden eski milletvekili Ertuğrul Günay daha farklı bir noktaya işaret ediyor. CHP lideri Baykal’ın Özal döneminde yaşanan sine-i millet tartışmalarında da geri durduğunu hatırlatarak, “O zaman Baykal SHP Genel Sekreteriydi, ben de partideydim. Hiçbir zaman sine-i milletin tarafı olmadı. Üstelik o gün SHP bunu yapsa daha çok milletvekili alarak Meclis’e geri dönebilecek güçteydi.” diyor. Günay’a göre şimdi ne TBMM’nin siyasi yapısı, ne de CHP’nin oy potansiyeli ve parti içi yapısı buna müsait. Üstelik parti üst yönetiminin aklında bir de 18 Nisan 1999’da erken seçim kararının alınmasından sonra yüzde 10 barajının altında kalınmış olması gibi acı bir gerçek var. Kimilerine göre bu CHP’nin en büyük sendromu. CHP yönetiminin yeni bir yıkıntıya tahammülü yok. Erdoğan’ın Köşk’e çıkacağı varsayımından hareketle onu engellemekten başka çare görmüyorlar. SİNE-İ YARGIDAN NE ÇIKACAK? CHP’nin halkı harekete geçirme konusunda daha aktif olması gerektiğini söyleyerek sine-i millet tartışmasını partide ilk dile getiren isim olan Bülent Tanla, sokak tepkilerinin ölçüsüz olmaması gerektiğini hatırlatıyor ilk günkü sözlerinin aksine. “Bu konuda inatlaşmak Türkiye’nin altından fay hattı geçirmek, mevcut faylarını harekete geçirmek olur. Ben sivil toplum kuruluşlarının demokratik yollarla taleplerini dile getirmesini kastediyorum. Cumhurbaşkanlığının inatlaşarak değil, toplumsal mutabakatla çözülmesini öneriyorum.” Bir milyon senden bir milyon benden deyip sokakta cepheleşmeye de, Menemen mitingine de karşı çıkıyor: “23 Aralık 1930 Menemen Hadisesi bir gerçektir, tarihten ders çıkarılmalıdır. Ancak olaylar birbirine karıştırılmamalıdır. Bu ayrı, Cumhurbaşkanlığı ayrıdır. Bu tür tuzaklara düşülmemelidir.” Tanla, sivil toplum örgütlerinin tepkilerinin sınırını da 28 Şubat sürecinin aksine net şekilde çiziyor: “Talepler ve tartışmalar demokratik zeminlerde yapılmalı.” Peki sine-i millet tutmazsa CHP’nin yeni taktikleri ne? Baykal’ın başından beri uyguladığı politika Başbakan Erdoğan’ın ağzından ‘kendi adaylığını’ ya da ‘Köşk’ün yeni adayını’ erken duymak üstüne kurulu. CHP bu yolda ilerlemeye devam edecek. Ocak ayı ortalarına kadar istense de istenmese de sine-i millet tartışmaları gündemde bir şekilde yerini koruyacak. Partinin umut bağladığı sokak ve STK’ların tepkileri de politikaların sertliğini belirleyecek. Meclis içinde ise farklı bir hazırlık sürüyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin basın kuruluşlarının Ankara temsilcileri ile yaptığı kahvaltılı basın toplantısında çıtlattığı dokunulmazlık dosyaları CHP’nin de gündeminde. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın birincisini geçen hafta Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ilettiği ‘İstanbul davaları’ sırayla yeniden gündem yapacak. İGDAŞ, AKBİL dosyaları, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminin bürokratları bugünün vekillerini kapsayan dava dosyaları tozlu raflardan tekrar iniyor. CHP’nin hukukçu milletvekili Kart, sine-i millet tartışmalarını bırakıp başka bir noktaya dikkat çekiyor. “CHP, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında parti devleti olma sürecini engellemeye çalışıyor.” Yani kadrolaşmayı, yani AK Partili bir Cumhurbaşkanı ve ikinci bir AK Parti iktidarını. Kart’a göre yaşananlar bir yönetim krizi süreci. Bunu aşmanın yolu ise Başbakan Erdoğan’ın oturup açık açık Cumhurbaşkanlığı konusunu, adaylığını ya da adaylarını konuşması. CHP kulislerinde iki genel başkanın ‘cumhurbaşkanlığını’ oturup konuşabileceği de dile getiriliyor. Bu talebin referansı da Başbakan Erdoğan’ın Siirt ara seçimleri öncesinde Baykal ile yaptığı öne sürülen bir görüşmeye dayandırılıyor. Bahse konu Erdoğan-Baykal görüşmesinde, CHP lideri anayasal ve demokratik hak olarak AK Parti liderinin önünün açılması konusunda desteğini belirttikten sonra “2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce oturup tekrar konuşalım.” demiş. Bilinen haliyle bu görüşme hakkı henüz kullanılmamış. Bu hakkın da kullanılması isteniyormuş. Bu yüzden Baykal’ın ‘Nisan’da erken seçim uygundur, her konuda ne düşündüğünü söyleyenlerin bu konuda da ne dediğini merak ediyoruz, bize yönelik talepleri varsa söylesinler, bunu duymaya ihtiyacımız var’ sözlerini dikkate almak gerekiyor. Meclis dışı muhalefetin sine-i millet dışındaki senaryoları arasında referanduma gidilmesi, Sezer’in Anayasa üzerinden Meclis’i feshetme yönünde yapabileceği girişimde bulunabileceği de dillendiriliyor. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, bu tip senaryoların geçersizliğine vurgu yapıyor. Bütçe görüşmeleri ve sine-i millet tartışmaları nedeniyle yoğun bir gündem yaşayan Meclis, yeni tartışmaları daha farklı düzlemde ele alacak. Herkes Mart odaklı erken seçim derken, AK Parti Grup Başkan Vekili İrfan Gündüz’ün “Sine-i millet değil, aslında bu ülke için erken Cumhurbaşkanlığı seçimi lazım” sözleri sürprizlerin yer alacağı yeni bir yıla girileceğini gösteriyor. Tartışmalar arasında Anayasa’ya göre 5 yılda bir yapılan genel seçimler ile 7 yılda bir tekrarlanan Cumhurbaşkanlığı seçim tarihlerinin yakın olmasından kaynaklanan sorunların bir daha yaşanmaması, belki de başkanlık, yarı başkanlık sistemi gibi konular da yer alacak. Erdoğan’ın halkı dikkate alacağı yönündeki beyanlarını bir de bu gözle okumakta, son dakika ataklarını sadece muhalefetten değil, iktidardan da beklemekte fayda var. Fatih Uğur - Aksiyon
<< Önceki Haber Sine-i millet Çankaya'ya çıkmaz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER