Faruk Loğoğlu’nun evindeki ‘çok güzel
akşam yemeği’nde ne konuşulduğunu bilmiyorum ama (koca adamlar sadece ‘
futbol geyiği’ yapmak için toplanmadı herhalde), mütekait
Başsavcı Sabih Kanadoğlu’nun, mütekait Cumhurbaşkanı Sezer’e, ‘Elinize sağlık,
Anayasa Mahkemesi üyelerini çok güzel atamışsınız. Ne kadar isabetli atamalar yaptığınız ortada. Rejimin geleceğini kurtarıyorlar’ dediğini çok iyi biliyorum.
Bence de çok güzel ve isabetli atamalar olmuş.
Nasıl mı?
Bir örnekle bu düşüncemi açmaya çalışayım.
Hatırlayacaksınız, Sezer,
CHP’liliği tescilli eski
Baro Başkanı
Özdemir Özok’u
Anayasa Mahkemesi üyeliğine önerdiğinde büyük bir
gürültü kopmuştu.
Bir CHP’linin Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması şık olmazdı.
Bu nedenle, Özok, kendisine yakışanı yapmış, Cumhurbaşkanı’nın üyelik teklifini (kendi ifadesiyle, ‘bu onurlu görevi’) reddetmişti.
Düşünebiliyor musunuz, duygularını ve ideolojik tercihlerini ‘hukuk’un önüne geçiren, zaman zaman bir ‘
savunma adamı’ndan beklenmeyecek çıkışlar yapan Özdemir Özok, (mesela,
İmam Hatip’li bir
Başbakan’ı içine sindiremediğini söylemişti), mutlak tarafsızlık ve ‘hukuk hassasiyeti’ gerektiren yüce mahkemenin ‘
yargıç’ üyelerinden biri ve
Türkiye için hayati önemi haiz kararların altına
imza atıyor...
İnsan düşünmek bile istemiyor...
Demek ki, değerli
avukat Özok, karşısına
İmam Hatip kökenli bir
sanık geldiğinde soğukkanlılığını kaybedecekti.
Neyse...
CHP’li Özok’un reddettiği bu onurlu görevi, DSP’li avukat Serruh Kaleli kabul etti...
Kaleli sadece eski bir DSP’li değildi, aynı zamanda CHP’den DSP’ye milletvekili
transfer etmek amacıyla kurulan ‘hülle partisi’nin (‘Solda Katılım Partisi’nin) genel başkanıydı.
Bir ‘savunma adamı’ olarak Kaleli’nin işiyle idoeolojik tercihleri arasında nasıl bir bağ kurduğunu, ‘öteki’ne bakışta hangi siyasal düşünceyi temellük ettiğini bilmiyoruz...
Çünkü bu konuda tartışmalı herhangi bir davranışını, temel ‘hukuk ilkeleri’yle çelişen herhangi bir beyanını hatırlamıyoruz.
Fakat, Anayasa Mahkemesi, bir hüllecinin üyeliğini kaldırır mıydı?
Burası tartışmalı işte...
Düşünebiliyor musunuz, ‘Anayasa’yı deldirtmemekle’ görevli
yüksek yargı organına üye olarak atanan Serruh Kaleli, 1994 yılında DSP’ye katılabilmek için hülle yapmış, yani ‘ufaktan’ Anayasa’yı delmiş.
Peki neden böyle yapmış?
İşte cevabı: ‘DSP’ye katılmak adına kurulan partiye üye oldum. Parti kurmak için
İçişleri Bakanlığı’na başvurmuştuk, adımı genel başkan yazdılar, yani herhangi bir isim o. Zaten üç günlük partiydi, o kadar ciddiye almayın...’
Ne kadar kolay, görüyorsunuz.
Ben de Kanadoğlu gibi düşünüyorum:
Sezer ‘çok güzel atamalar’ yapmış.
Belli ideolojik görüşteki insanları Anayasa Mahkemesi’ne yığmış.
İyi de etmiş.
Sorun elbette değerli üyelerin ‘mensubiyetleri’ değil...
Sağcı, solcu, DSP’li, CHP’li,
AK Parti’li, laikçi, ulusalcı, hülleci olunabilir...
Karar veren yargıç, dünya görüşü ve ideolojik tercihleri karşısında da ‘tarafsız’ ve ‘bağımsız’ davranabiliyor mu? ‘Hukuk’u mu, yoksa belli bir ideolojiyi mi önceliyor?
Sorun bu...
AHMET KEKEÇ/STAR