Daha öncekilerinin tekrarı gibi... Doğrusu ben uzun konuşmasını Cumhurbaşkanı'nın bir nutku değil de, '
Cumhuriyet Gazetesi'nden bir
makale okuyor' gibi okudum. Üslup, içerik 1930'lu, 40'lı yılların tek parti zihniyetini yansıtıyor.
Cumhurbaşkanlığı makamını
özgürlük ve
demokrasi nutuklarına borçlu olan Sezer'in, 7 yılın sonunda geldiği noktaya bakınız... Şimdi demokratikleşmeyi bile
tehlike ve tehdit görüyor.
Uzun konuşmasının içinde üzerinde durulması gereken hususlar çok. Sezer, bir süredir cumhurun dini olan
İslam'la sorunlu görüntü sergiliyor. Ilımlı İslam, radikale dönüşür aman dikkat, dedi. Sanki İslam'ın kendisini tehlike olarak değerlendiriyor. Onun için ılımlı, radikal fark etmiyor. İslam tektir, sadece yorumlarda fark olabilir. Henüz unutulmadı, daha önce de dinin bazı kutsallarını 'boş
inanç ve dogma' diye nitelemişti. Geçen yıl yine
Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada
laiklik uğruna bazı ibadetlerin yasaklanabileceğini bile savunmuştu. Artık iyice anlaşıldı, Sezer'in laiklik anlayışı din ve vicdan özgürlüğünden çok yasaklayıcı özellikler taşıyor. Keşke bu düşüncelerini
cumhurbaşkanı seçilmeden önce de dile getirseydi.
Malum gazetenin reklamlarından sonra bazı kesimler tarafından sıkça tekrarlanır oldu; 'Cumhuriyet kurulduğundan beri hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlike ile karşı karşıya kalmadı' diye. Sezer de vurguladı bunu. Tehlikede olan cumhuriyet ve değerleri değil, bunlara yüklenen dar ve katı ideolojik anlam. İçerideki bütün provokasyonlara rağmen
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Sezer'in cumhurbaşkanlığı döneminde büyük tehlikeler yaşamadık değil. Hatırlamakta yarar var; tehlikenin en büyüğü dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e fırlattığı
Anayasa kitapçığının tetiklediği ekonomi v
e devlet kriziydi. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı en ağır bunalım buydu. Hatırlayın o günleri Türkiye bir anda
alabora oldu. Ne zor atlattık o vartayı. Toplum o krizde payı olanların tüm siyasi kadrolarını
tasfiye etti. O fotoğraftan sadece Sezer kaldı. Maalesef o krizin hesabını vermeden gidiyor. Sezer giderayak bir başka kriz çıkarmaz umarım. Sezer'i gördükten sonra Turgut
Özal'ı hatırlamamak, hayırla yâd etmemek mümkün mü? İki gün sonra
ölüm yıldönümü... Bazı etkinlikler söz konusu. Bugün
Ankara Kocatepe Camii'nde mevlit programı var. Geleneksel hale geldi, geçen yıl da on binler Kocatepe'ye koşmuş, '
sivil, demokrat,
dindar cumhurbaşkanını' dualarla, aminlerle anmıştı. Dünkü 'sarıkız mitingiyle' ilişkilendirenler çıkabilir. Hiç ilgisi yok. Yeri gelmişken mitingle ilgili bir-iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Genel görüntü birleşik sol cephe gibiydi. Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin
mesajından çok genel seçimlere dönük mesaj daha güçlüydü. Solun birleşmesi yönünde slogan atanlar oldu. Bu yönde beklentiler dile getirildi.
Programı düzenleyen
Turgut Özal Derneği yetkilileriyle konuştum, mitingden hiç söz edilmezken belirlenmiş. Mitingin rövanşı falan değil. Etkinlikler, Ankara metroda Turgut Özal fotoğraf sergisiyle başladı. Dernek ayrıca bugün demokrasi ve ekonomi ödülü de verecek. Demokrasi ödülü
Meclis'in, ekonomi ödülü ise
Devlet Bakanı Ali Babacan'ın... Meclis'in ödülünü
Meclis Başkanı Bülent Arınç alacak. Program çok anlamlı... Toplum Turgut Özal gibi değerlerine, kutsallarına sahip çıkan yöneticilerini unutmuyor, ve unutmayacak. Bir diğer mesaj da yeni seçilecek cumhurbaşkanı Özal gibi biri olsun. Sezer'in otoriter konuşmasına bakın, Turgut Özal'ın şu sözlerine; 'Biz çocukları severiz. Biz insanları severiz. İnsandan daha
mübarek ne bir mahlûk ne bir kurum ne de bir doktrin var'.
Ölümünün 14. yıldönümünde Özal'ı rahmetle anarken şu sözlerini hatırlatmak istiyorum; 'Ben öbür dünyaya inanır ve bu dünyanın bir geç
iş yeri olduğunu düşünürüm. Öbür dünyada bugün yaptıklarının hesabı sorulur. İlim sahibinden ilmini, para sahibinden paranı doğru yolda kullandın mı, diye sual edilir. Bize de sana
hizmet imkanı verdik, bu imkanı iyi değerlendirdin mi, diye sorulur'. Yurtdışında olmasam Kocatepe Camii'ndeki dualara amin demeyi çok isterdim.
MUSTAFA ÜNAL - ZAMAN