Bir kavram üret
Türkiye konuşsun!
Issız Adam filmi, vizyona girdiği 7 Kasım'dan beri pekçok kişi tarafından izlendi. Ancak, sadece bir sinema filmini çağrıştırmıyor. Çünkü, artık bir film adı olmaktan çıktı ve toplumda bir kesimi tanımlar hale geldi. Geçmişte de bunun gibi tek bir durumu tanımlamak için ortaya atılan, ancak daha sonra sosyolojik ya da siyasi bir tabir olarak bir durumu açıklığa kavuşturan ve topluma mal olan pek çok kavram var.
Gündeme kavram çaldım, ya tutarsa?
Bazen öyle bir söz söylemek istersiniz ki, anlatmak istediğinizi tam olarak anlatsın. Söylediğiniz söz hislerinize tercüman olsun, karşınızdaki de leb demeden leblebiyi anlasın. Bu o kadar kolay değildir elbette ve çoğu zaman böyle bir tanımlama çıkmaz. Ancak, hayatımıza bir şekilde, yani bir edebiyat eseri ile bir
şarkı ile ya da bir filmle girmiş kavramlar vardır. Bunlar tam da aradığımız sözcüklerdir. Bir kısmı da siyasi ya da sosyolojik bir
tartışma sonunda topluma mal olmuştur. Çağan Irmak'ın Issız Adam filmi işte böyle bir şeye tekabül ediyor. Yani sadece film ismi olarak kalmayıp bir kavram olarak dilimize yerleşti. İtalyan şefler ıssız adamlar için
tatlı tarifleri verirken, yazar Ayşe Kulin bir röportajda eski eşlerinin 'ıssız adam' olmadığını söyledi. Issız adamlara ve ıssız kadınlara dair çok şey konuşulur oldu, bu konudaki haberler
gazete sayfalarında yerini aldı.
Bu örnek bir sinema filminden. Ancak kavramlarla ilişkimizi, sinema filmleri, şarkılar veya kitaplardan ziyade
siyaset ve günlük polemikler belirliyor. Gazete ve televizyon haberleri, köşe yazarları, siyasetçiler bunun baş aktörleri oluyor. Geçmişe doğru bir
yolculuk yaptığımızda, Şerif
Mardin'in '
mahalle baskısı' kavramı, Mehmet Ali Bayar'ın 'makul çoğunluk' ifadesi,
Ufuk Güldemir'in 'Beyaz Türkler' tanımlaması,
Serdar Turgut'un 'Öteki Türkiye' tespiti, dikkatimizi geçiyor. Daha da eskiye gidince, yeşil
sermaye, postmodern
darbe, balans ayarı, ortadirek, sinei millete dönmek, içimizdeki
İrlandalılar kavramlarına şahit oluyoruz. Genç subaylar rahatsız, e-
muhtıra, sözde değil özde kavramları da yakın zamanda literatürümüze girmişti.
CHP İstanbul İl Başkanı
Gürsel Tekin, çarşaf açılımına karşı çıkan milletvekillerine 'Tombala vekiller bu işe karışmasın' cevabı vererek başka bir kavramı ortaya atmıştı. Tombala vekillerin tutup tutmayacağını göreceğiz, ancak bugüne kadar söylenen pek çok söz ilk günkü ağırlığını koruyor ve toplumda bir şeylere karşılık geliyor.
Issız adam-Çağan Irmak:
Yüksek gişeli filmler yapan Çağan Irmak, son filmi ile de bir kavramı gündemimize soktu. Issız adam sadece bir film adı olarak kalmadı, yeri geldiğinde erkekleri veya kadınları tanımlayan bir kavram olarak olarak yerini aldı.
Mahalle baskısı-Şerif Mardin:
Şerif Mardin'in bir röportajında, "Türkiye'de mahalle baskısı diye bir şey var. Jöntürklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu." sözleriyle Türkçeye kazandırdığı kavram, özellikle
anayasa değişiklikleri sırasında üniversitede başörtüsü ile eğitim alma tartışılırken çok kullanıldı.
Makul çoğunluk-Mehmet Ali Bayar:
2002 yılında siyasete giren Mehmet Ali Bayar, hedefini "Ben toplumun makul çoğunluğunun
iktidar olması için çalışacağım." sözleriyle açıklamıştı.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök bu kavramı gündeme taşıdı.
Beyaz Türkler-Ufuk Güldemir:
Halktan kopuk bir kısım zenginleri tanımlamak için "Beyaz Türk" kavramını ortaya atan Güldemir, bunu ilk kez, Turgut
Özal-
Amerika ilişkisini anlattığı "
Teksas Malatya" isimli kitabında kullandı. Güldemir, köyden kente göçen
İslami yönü kuvvetli kişilerin dine bakışlarını da "Büfeci İslam" olarak tanımlamıştı.
Öteki Türkiye-Serdar Turgut:
2000 yılında Serdar Turgut tarafından öncelikle
ekonomik krizle ilgili kullanılmıştı. Ancak daha sonra ekonomi, gelir düzeyi,
yaşam tarzı ve siyaset konularında da kullanılmaya başlandı.
Yeşil sermaye (28 Şubat):
28 Şubat döneminde, özellikle muhafazakâr kesimin
finans kaynakları ve büyük şirketleri için kullanıldı. Bu o dönem için bir mimlenme ve markaların özellikle Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere belli yerlerden dışlanmasını getirdi.
Postmodern darbe (28 Şubat):
Türkiye üç askerî müdahale geçirmişti. Bunlarda, asker yönetime el koyuyordu. 28 Şubat'ta ise perde arkasından gözdağı vermeyi, hükümet düşürmeyi ve yönetimi belirlemeyi seçmişti. Bu, postmodern darbe olarak nitelendirildi.
Balans ayarı-Çevik Bir:
Yıl: 1997, 31 Ocak gecesi yapılan
Kudüs gecesinin ardından birkaç gün geçmişti ki, tanklar
Sincan sokaklarında yürüdü. Dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı
Çevik Bir, bunu hükümete, 'balans ayarı' olarak yorumladı.
Genç subaylar rahatsız:
2002'de iktidara gelen AKP, Silahlı Kuvvetler'de rahatsızlık oluşturmuştu. Bir gazete, haberi, "Genç subaylar rahatsız" ifadesiyle veriyordu. Bu başkalarına da ilham oldu ki, bir grup
genç "Genç siviller rahatsız" adıyla
bildiri hazırladı. Bu daha sonra çeşitli kullanımlara ilham oldu.
e-muhtıra (27 Nisan bildirisi):
Darbelerin şekli değişince muhtıraların da şekli değişti. 2007 yılında cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci tur oylaması yapılmıştı ki, Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden bir bildiri yayınlandı. Gece yarısı yayınlanan bildiriye 'e-muhtıra' adı verildi ve siyasi literatürdeki yerini aldı.
Enseyi karartmak-Çetin Altan:
Türkiye'nin önemli
kalem üstatlarından biri olan Çetin Altan, daha önce de bir deyim olarak kullanılan kavramı iyice yerleştirdi. Ona göre, şartlar ne kadar kötü olursa olsun pes etmemek lazımdı. AB ve AKP ilişkisini konu aldığı kavramı yazılarında sık sık kullandı, bizim hayatımıza da girmiş oldu.
Ortadirek-Turgut Özal:
1983 yılında
ANAP genel başkanı olarak katıldığı ilk seçimlerde bu kavramı kullanan ve bunun üzerine siyaset yapan Turgut Özal, yüzde 45 oyla iktidara geldi. Bir kampanyada siyasi literatüre yerleşen kavram daha sonra da hep kullanıldı.
Sözde değil özde-Yaşar Büyükanıt:
Cumhurbaşkanlığı seçiminde
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, nasıl bir
cumhurbaşkanı istediklerini tanımlarken, 'Sözde değil özde laik' bir ismin cumhurbaşkanı olmasını istediklerini dile getirdi. Bu kavram daha sonra 'sözde değil özde demokrat' tanımlaması başta olmak üzere pek çok şekilde kullanıldı.
Sine-i millete dönmek:
"Biz de sine-i millete döneriz" deyip ordudan
istifa ederek kurtuluş mücadelesini başlatan Mustafa Kemal'le birlikte dilimize giren sine-i millete dönme kavramı, daha sonra çok kereler kullanıldı. En son Özal'ın Köşk'e çıkmasına karşı olan
Demirel-
İnönü ikilisinin kozuydu. Söz daha sonra siyasetteki yerini aldı.
İçimizdeki İrlandalılar-Mustafa Denizli:
İrlanda-Türkiye maçı sonrasındaki galibiyet üzerine kameraların karşısına geçen Mustafa Denizli, "İrlanda'yı da yendik, içimizdeki İrlandalıları da" ifadesini kullandı. Bu daha sonra içimizdeki düşman anlamında kullanılan bir deyim oldu.
[email protected]
AB için kullanmıştım siyasetçiler de sevdi
Çetin Altan/Gazeteci-yazar: Bu bir Rumeli deyimidir. Babaannemin çok kullandığı bir deyimdi, o da
Bulgaristan göçmeniydi. İnsan tarlada başı önünde çalışır. Enseyi karartmayalım dediğimiz zaman öyle düşünmeyelim demektir.
AK Parti iktidara geldiği zaman AB rotasında gidiyordu, üyelik görüşmeleri hızlanmıştı. Hâlbuki statükocular bunu istemezler. Ben de, AB'ye dönük rotadayken enseyi karartmayın diyordum. Bu çoğu kişinin hoşuna gitmişti. Daha sonra siyasetçiler de kullanmaya başladı.
***
Bu kadar tutacağını beklemiyordum
Serdar Turgut/Akşam Gazetesi: Bu, popüler kültürle alakalı bir şeydir. Toplumun toplam bilinçaltının bir ürünüdür. Ben öteki Türkiye kavramını
yabancı bir yazardan almıştım ancak bu kadar çok tutacağını beklemiyordum. Bu tür olaylara 'meme atma' denir, bir kavram ortaya atılır ve bu çeşitli yerlerde karşılık bulur. Ben
Mesut Yılmaz-
Hüsamettin Özkan ikilisinin yaptığı işlere karşı, 'teknokratlar hükümeti' kavramını da ortaya atmıştım. Bu kavram arkasından yıllarca kullanıldı.
***
Kavramı kimin söylediği önemli
Ruşen Çakır/Gazeteci-yazar: Bu, insanların dile getirmek istediği birtakım şeyleri açıklamada çok kullanışlı bir kavram olarak gündeme geldi. Çünkü insanların meramını anlatmakta zorlandığı bir konuda kolay bir işlev görüyor. Bir karşılığı var. Kimsenin dayatmasıyla çıkmadı, var olan bir şeye denk geldi. Bir kavramı kimin nasıl dile getirdiği de önemli. Ortada Şerif Mardin gibi herkesin üzerinde mutabık kaldığı saygın bir bilim insanı var. Bunu söylerken herhangi bir art niyeti de yoktu.
Emine Dolmacı / Zaman Pazar