Türkan Saylan deyince Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği,
ÇYDD deyince Kardelenler geliyor akla… Bir yanda okumak isteyen
genç kızlar, diğer yanda bu kızlara burs vererek yardımcı olan binlerce
gönüllü… Şimdiye kadar 25 bin kız okula gönderilmiş. Hedef 100 bin. “Bunu başardığımızda fark yaratacağız” diyor Türkan Saylan. Sadece burs yetmiyor; kızların okuması için okul, özellikle de
yurt yapılması şart. Dolayısıyla her ile, her ilçeye bir yurt yaptırmak gibi bir hayalleri de var. Yaklaşık 800 taneye yani…
Bir yurt 500-600 bin YTL’ye mal oluyor. Peki, bu parayı verip yurt yaptıracak zenginimiz, işadamımız yok mu? Zengin hem de çok zengin bir işadamına bu teklifte bulunmuş Türkan Hanım. “Trilyonların telaffuz edildiği ihalelere giren çok önemli biriydi. ‘Maliyeti bölsek bütün işadamlarına yaptırsak’ dedim. Gülerek baktı bana; ‘Valla hocam bu çok hayali bir şey. Olacak iş değil.
Başbakan telefon açsa, belki bir tane yaparız’ yanıtını verdi.” Şimdilik projelere, kampanyalara
destek veren kuruluşlar,
emekli ikramiyesini hibe eden öğretmen, memur, doktorlarla idare ediyorlar.
“Kampanyalarla yaptırdığımız yurt sayısı 25’e yaklaştı. Biz de 10 tane kadar yaptırdık. Bu sene kendimizle pek bir övünüyoruz; 4 tane yaptırdık.
400 kıza daha eğitim imkanı tanıdık.”
KÖŞKE HARCANACAK PARA İLE…
Şu günlerde kafasını
Çankaya Köşkü’nde değişiklik için gözden çıkarılan 30 trilyona takmış bulunuyor. “Çok öfkeliyim bu konuda. O parayla ne kadar çok okul, yurt yapılır düşünsenize! Zarar görmüş olsa, eksiği olsa anlayabileceğim. Gerçekten
inançlı olsalar, bu kadar büyük bir parayı,
Türkiye’nin parasını, bizim paramızı çar çur etmezler.” 30 trilyona 50 tane yurt yapılır mesela! Cumhurbaşkanından yurt yaptırılmasına destek, hükümetten,
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ise zorunlu eğitimin lise sona kadar uzatılmasını istiyor. “11 yaşında
mezun olunca kocaya gidiyordu kızlar. Şimdi 14’te mezun oluyorlar, yine
erken.
Erkekler çobanlık yapıyor askere gidinceye kadar, kızlarsa evleniyor.”
Gelelim esas konumuza, türban meselesine... 20 yıl öncesine kadar türban sorunu yoktu, genç kızlar kapanma mücadelesi vermiyordu. Ne oldu sonra?
Şule
Yüksel diye bir kadın çıktı.
Dışişleri Bakanı
Babacan’ın halası... Tabii kızların bir modele ihtiyacı var;
Angelina Jolie olsa modelleri, ona özenecekler.
Türkan Şoray olmadı mı bir dönem kızlar? Filiz Akın gibi sarıya boyatmadılar mı saçlarını? Geçen gün bizim kızlara
elbise alınıyor. “Hepsi
Seda Sayan oldu kızların” dedi arkadaşlar. Gece elbisesi almışlar. “Kızım, memleketine,
Batman’a döneceksin, orada nasıl giyersin bunu?” dediklerinde, “Bir gece giyeyim, sonra sandığımda saklayacağım” cevabı verilmiş. Giyinip bir yere gitmeyecek, aynanın karşısında kendini seyredecek.
En doğal hakları…
Elbette. Bir arzudur ama sömürülmemesi gereken bir arzudur. Bu bir kadın, genç kız sömürüsüdür. Kendimden örnek vereyim; lisedeyken çalışacağım diye tutturdum. İzin vermedi
ailem. Israr edince annemle beraber gittik. Giderken başörtüsü taktım.
Neden?
Beni ‘fingirdek kız’ zannetmesinler diye!
Biliyorum ki genç kızlar birtakım amaçlar için takıyorlar. Bir, modaya uymak için; iki, çalışabilmek için. Başı kapalı olunca aile izin verecek, işyerindeki adamlar hafif kız zannetmeyecekler. Şimdi daha serbest olmak için de takıyorlar. Ne var ki
siyasetçiler bunu fark ettiler. Biz nasıl onlar okusun, kendi ayakları üzerinde dursun, ezilmesin diyorsak, siyasetçiler de biz bunlardan nasıl yararlanırız, diye peşlerine düştüler. ABD 80’lerde bize ne dedi? Dininize dönün, dinsizlik sizi komünizme götürür, ılımlı
İslam şablonu dayadı önümüze. Erkekler kenara çekildi, kadınları öne sürdüler.
Kadınların bunu fark etmemesine, kapanmak için mücadele vermelerine ne diyorsunuz?
Bir kadın, bir cumhuriyet kadını, hatta bir feminist olarak olaya baktığımda ‘çocuk ve kadın hakları’nı öne çıkarıyorum. Her çocuk büyürken güneşten yararlanacak, denize girecek,
spor yapacak. Sağlığı ve gelişmesi açısından kız ve erkek çocukları ile birlikte eğitim görecek. Hayata atılırken birbirlerinden çekinmeyecekler, bağımsız ve demokrat aileler kuracaklar. Dolayısıyla kimsenin o küçücük kızları örtmeye hakkı yok.
O yaşta kişinin özgür iradesi de mümkün değil!
Bizim leydileri düşünün; abisi istemiş, ağlamış, intihara kalkışmış, sonra yüreğine gelmiş. Kimi kandırıyorlar? Herkesin yüreğine geliyor. Ben yüreğime geldiği zaman duamı ediyorum, abdestimi alıyorum, kimseye kötülük etmiyorum. Dindarlık böyle olacak. Bazıları öyle bir
baskı kuruyorlar ki çocuklar üzerinde, “Saçın gözükmeyecek, yılan olur seni sokar!” diyorlar. Bunu söylemek hakkına kim sahip olabilir? O çocukların çoğu
psikolojik rahatsızlıklara uğruyor. Bir doktor olarak asla kabul etmiyorum bunu. Genç kızlar üzerinden siyaset yapılması da ağırıma gidiyor, benim üzerimden yapılmış gibi hissediyorum. Tamam, özgürlüktür, örter, kimse bir şey diyemez. Kimse karışmıyor zaten! Sadece eğitimde, bürokraside olmayacaklar. Ben kadınlara bir şey demiyorum, kızmıyorum. Zaten kızma hakkım yok. Onları bu şekilde kullanan siyasetçilere kızıyorum. Bunun kadınlara ikinci bir haksızlık olduğunu söyleyenler var. Erkekler okuyup,
vekil olabiliyorlar ama kadınları bir de burada dışlıyoruz… Kadının ‘örtünmesi değil, örttürülmesi olayı’ ile karşı karşıyayız. Kadın üzerinden siyaset yapılmasın. Din ve kadın sömürüsü birbirine paralel gitmiştir.
Peki, ne olacak?
Yasalarımız var, anayasamız var,
insan hakları mahkemeleri var. Mahkemelere gidip, hakkımızı arayacağız. Nasıl isterlerse öyle giyinsinler, bizi ilgilendirmez ama eğitimde ve kamusal alanda olmayacaklar. Bugün belki o kadınlara yardımcı olamayız, ama onların yetiştirdiği çocuklar konusunda uyanık olmalarını sağlayabiliriz. Biz
Atatürk’ün kızlarıyız.
Cumhuriyete bir borcumuz var. Bu borcumuzu da çağdaş kızlar yetiştirerek ödüyoruz. Bu da bizim en doğal hakkımız.
Türkçe ezandan Arapça ezana
“Tek partili sistemden çok partili sisteme geçtiğimiz dönemde ilk işi ne oldu
Demokrat Parti’nin? Ezanı Türkçe’den Arapça’ya çevirdi! Ben Türkçe ezanla büyüdüm. Sözlerini anladığımızdan büyük keyif duyardık dinlediğimizde. Yıllar sonra bunun nedenini gazeteci-yazar Nezihe Araz’dan öğrendim. Babası Demokrat Parti’den milletvekili. Adnan
Menderes’le
röportaj yapıyor ve “neden?” diye soruyor. “Sen biliyor musun ben kimle yarıştım?” diye
cevap veriyor Menderes. Bir devle,
İstiklal Savaşı kahramanı, Milli Şef, büyük bir kitlenin hayran olduğu, arkasından gittiği bir isimle,
İnönü’yle yarıştığını söylüyor. Onların söylediklerini tekrarlamamak için dinden imandan girdiğini, ezanı Arapça yapma sözü verdiklerini söylüyor. Ben Menderes’in hiçbir zaman şeriatçı olduğunu düşünmedim. Ama siyasetin içine girince, inanç sömürüsü yapılınca iş değişiyor.
AKŞAM