Ne oldu Dündar, Can’ın mı yandı?
Bir kamyon, 3
Kasım 1996 günü
Türkiye’nin rotasını değiştirdi. Dönemin İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar görevinden
istifa etti,
Başbakanlık Teftiş Kurulu ve
TBMM Araştırma Komisyonu
Susurluk’la ilgili
rapor hazırladı, üzerine onlarca kitap yazıldı,
makale döşendi, konferanslar tertiplendi. Şimdi
Ergenekon sürecindeyiz. 11 yıl arayla Türkiye’nin gündemine taşınan bu iki skandala reaksiyonlar, ne hikmetse birbirinden çok farklı.
Ogün; Koalisyon ortağı DYP Susurluk’un üzerine gitmedi, iddialar zaman içinde DYP’de iç kanamaya yol açtı.
Ogün; Koalisyonun büyük ortağı RP Susurluk için ‘fasa fiso’ dedi.
Tuğgeneral Veli Küçük,
Orgeneral Teoman Koman, Orgeneral Necdet Üruğ ve Osman Nuri Oduncu’yu meclise gönderemedi.
Ogün,
Medya çok ateşliydi. 11-22
Aralık 1996 tarihleri arasında gazetelerde ilanlar yayınlandı. ‘Gerçek artık gün ışığında’ sloganıyla tüm Türkiye’nin şeffaf biçimde inşasını öngören çağrılar yapıldı.
Ogün;
TÜSİAD,
TOBB,
Türk-İş, DİSK,
TESK kısaca iş ve işveren dünyası Susurluk’un üzerine gidilmesi için
kıyamet kopardı.
Bugün; İktidar partisi, sonu nereye varırsa varsın Ergenekon’la ilgili çete soruşturmasının sonuna kadar yürütülmesini istiyor.
Bugün; İki
emekli orgeneral başta olmak üzere çok sayıda emekli asker
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı, çoğu tutuklandı.
Bugün; Anamuhalefet Partisi
CHP, Ergenekon’un avukatlığına soyundu, iddiaları ‘deli saçması’ olarak tanımladı, soruşturmayı yürüten savcıya ‘eşkıya’ diye bağırdı.
Bugün; Medya felçli.
Karanlık ikna odalarında bekliyorlar.
Bugün: TOBB Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu, alkışlar arasında Ergenekon soruşturmasını kınadı.
Bugün; Susurluk fatihi
Fikri Sağlar ile Ergenekon üstadı
Can Dündar saf değiştirdi.
Sol yanağa vurulunca
Ne oldu da 11 yılda böylesine değişiverdik? Dün çetelerin üzerine gitmediği için siyasi otoriteyi yerden yere vururken bugün çetelerin üzerine giden siyasi iradenin önüne set çekiyoruz?
Demek ki Susurluk’taki temel kaygımız, çetelerden arındırılmış şeffaf bir
yönetim değilmiş. Ya da ‘ötekinin çetesi’ne dokunmakla sınırlıymış. RP ve DYP’nin Susurluk karşısındaki aczini 28
Şubat sürecinde
psikolojik harekata dönüştürenler, şimdi
iktidarı devirmek için kullanmaya çalışıyorlar.
Can Dündar’a bakın. ‘Ergenekon’un kitabını yazdım ama bu kadar da değil...’ diyor. Sonra 2.5 saat ifade verdiği
Savcı Zekeriya Öz’ün sürekli tespih çektiğine dem vuruyor. ‘Bu çete, Ergenekon değil. Savcı da dinci...’ demeye getiriyor.
Çünkü, Dündar’ın Ergenekon’u
ülkücü mafyadan ibaret. Kurucusu Alpaslan Türkeş, üyeleri
Haluk Kırcı,
Abdullah Çatlı gibi isimler. Susurluk’ta da bu adamların izleri var. O halde vurun Ergenekon’a. Çünkü: Sağ yanağa tokat, mubahtır.
Ne zaman fotoğrafın sol yanağı görünmeye, sadece ‘öteki’ değil ‘beriki’ de
hesap vermeye başladı, Dündar’ın da arkadaşlarının da Can’ı yandı. ‘Benim çeteme dokunmayın’ dercesine feryat ediyorlar. Öyle ya, çete faaliyetleri sadece
Ülkücülerin işi!
Çetecilik devrim oldu
Doğan Avcıoğlu önderliğinde
sivil-asker karışımı cuntacıların Yön Dergisi’nde pişirdiği 9
Mart darbe girişimini bile bize yıllarca ‘devrim hareketi’ diye ballandıra ballandıra anlattılar. Onlara göre Ülkücüler çete kurar, solcular devrim yapar!
Nitekim
Soner Yalçın,
Hürriyet’te dün Ergenekon soruşturmasını
12 Mart muhtırasından sonra cuntacı ekibe açılan meşhur ‘Bomba Davası’na benzetti. Yalçın, askeri ihtilal yapmak,
bombalı saldırılar düzenlemek,
Boğaz Köprüsü’nü havaya uçurmak gibi bir dizi iddianın yer aldığı soruşturmanın ‘uyduruk’ olduğunu yazdı.
Sonra Uğur
Mumcu’nun şu sözlerine gönderme yaptı: ‘Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay,
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve
İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Faik Türün üçlüsünde simgelenen emperyalistlerle bütünleşmiş işbirlikçi iç güçler, ulusalcı Faik Gürler-
Muhsin Batur-Kemal Kayacan üçlüsünü buna engel görüyorlar ve onları bertaraf etmek istiyorlardı.’
Şüpheli ölümler
Mumcu’nun sözünü ettiği isimlerden Oramiral Kemal Kayacan 29 Temmuz 1992 günü İstanbul
Göztepe’de Dev-Sol tarafından öldürüldü. Kayacan’ın kızı Fatoş Hataylı, 4
Nisan 2003 tarihli
Aksiyon Dergisi’ne şu şüphesini aktardı: ‘Babamın ismi Dev-sol’un yayınladığı ölüm listesinde geçmiyordu. MİT Başkanı
Teoman Koman sonradan ‘Göztepe civarında bir büyüğe suikast yapılacağına dair bir duyum almıştık’ dedi. Tabii bu beni çok incitti. MİT biliyorsa, o zaman bizi niye önceden uyarmadı?’
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan
Erol Mütercimler’in eski ifadelerini hatırlayın. Mütercimler, Ergenekon’u ilk kez
Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ten duyduğunu ancak inanmadığını, Oramiral Kemal Kayacan’ın ise kendisine ‘ciddiye almamakla salaklık yaparsın’ dediğini aktarmıştı: ‘Kemal Kayacan’ın öldürülme nedeni bana göre Ergenekon konusunda bilgileri yavaş yavaş kamuoyuna açmaya başlamasıdır.’
Şimdi de Ardan Zentürk’ün 24 Ocak 2008 tarihli
Star’daki yazısına dönelim. Muammer Aksoy ve Bahriye
Üçok cinayetleriyle ilgili bilgi vermek üzere 1991 yılında gazetecilerle sohbet toplantısı düzenleyen
MİT Müsteşarı Teoman Koman, ‘Yakında bireyleri
hedef alan bir
terör dalgası yaşanabilir’ deyince
Uğur Mumcu espriyle takılmış: ‘Aman paşam böyle bir durum varsa söyleyin dikkat edelim...’ Sonra, 24 Ocak 1993 günü Uğur Mumcu öldürüldü.
İzliyorum televizyonları, Mustafa
Balbay ‘Ben gazeteciliği Uğur Mumcu’dan öğrendim, Ahmet
Taner Kışlalı oda komşumdu’ diyor. Bu konuda samimi isen yerin Ergenekon’un karşısıdır, içi değil. Gelin, ‘ülkücü-solcu-dinci’ tasnifine tabi tutmadan tüm çetelerin üzerine gidelim.
Çağrım sadece Mustafa’ya değil, Can sana da söylüyorum...
ŞAMİL TAYYAR/STAR