Türkiye'de bir zamandır yükselen '
Rusya hayranlığı'nın daha ziyade ulusalcı çevrelere has bir yaklaşım olduğu, malum. Hatta
Ergenekon terör örgütü ile ilgili oldukları ileri sürülen bazı
emekli subayların 'Rusyacı' olduğu, TSK'nın mevcut yönetimini de 'NATO'cu' diye suçladıklarını gösteren deliller var. Aynı ideolojik yaklaşıma sahip çevreler, Gürcistan'da yaşanan son çatışma karşısında da sıkı bir 'Putinci' tavır içine girdiler. Milliyet'in dış
politika yorumcusu
Semih İdiz, geçenlerdeki bir yazısında bu tutumu 'Rus muhipliği' olarak yorumluyor ve eleştiriyordu.
Peki ama nedir bu 'Rusya muhipliği'nın ve özellikle de son 10 yıldır Rusya'yı
demir yumrukla yöneten Putin'e duyulan ilginin sebebi?
Geçen hafta
İngiliz The
Telegraph gazetesinde yayınlanan
Anne Applebaum imzalı ve 'Putin Neden Gürcistan'dan Bu Kadar Korkuyor' başlıklı yazı, bu soruya ışık tutacak önemli bilgi ve analizler sunuyor. Komünizm ve Doğu Bloku üzerinde uzman bir araştırmacı ve Pulitzer ödüllü bir yazar olan Applebaum, Putin'in Gürcistan'a 'haddini bildirmek' istemesinin, sadece bir sınır meselesi olmadığını, Rus liderin Gürcistan'ın
demokratikleşme eğilimlerinin 'kötü emsal' yaratmasından endişe ettiğini anlatıyor.
Bu endişe, Putin'in 'formasyonu' ile yakından ilgili. 1999 yılında o zamanki Rusya lideri Yeltsin tarafından göreve atanır atanmaz Putin'in ilk yaptığı iş, eskiden KGB'nin şimdi de Rus Gizli Servisi FSB'nin merkezi olan Lubyanka'yı ziyaret edip eski Sovyet lideri Yuri Andropov anısına bir plaket dikmek olmuş. 1982 yılında Komünist Parti genel sekreteri olan Andropov, ülkede durumun iyi gitmediğinin farkındaymış. Ama kendisinden sonra gelecek Gorbaçov'un başlatacağı Glastnost (Açıklık) ve Perestroika (
Reform) politikalarının aksine, sorunun 'daha fazla düzen ve
disiplin' ile çözüleceğini düşünüyormuş.
Applebaum, kendisi de eski bir KGB yöneticisi olan Putin'in Andropov'la temsil edilen 'siyasi kültür'e hala inandığını vurgulayarak şöyle diyor:
'Putin'in ulusun yaşamını
kontrol etmek için devletin güçlü olması gerektiği konusunda derin bir inancı var. Buna göre olaylar kendi kendine gelişemezler; mutlaka (devlet tarafından) kontrol edilmeli ve yönlendirilmelidir. Dahası Putin'in bundan farklı düşünenlere karşı derin bir güvensizliği var. Son tahlilde, eğer kendi kendilerine bırakılırsa, Rusya vatandaşlarının siyasi ve
ekonomik konularda doğru kararları veremeyeceklerine inanıyor.'
Peki Putin demokratikleşme eğlimlerini nasıl frenliyor? Basit; demokratları 'dış güçlerin ajanları' olarak tanımlayarak. 2007 yılındaki bir konuşmasında 'ülkemizde ne yazık ki
yabancı ülkelerin çakallığını yapanlar var' diyerek bağımsız gazetecileri,
insan hakları savunucularını ve sendikacıları
hedef aldığı biliniyor. Applebaum, Rus liderin bu demagojiyle topluma verdiği mesajı şöyle özetliyor:
'Ülkedeki tüm önemli kararların, bu 'dış güçlere' direnmeyi bilen, seçilmemiş dar bir kadro tarafından Moskova'da verilmesi gerekmektedir.'
Nasıl, epey tanıdık bir zihniyet değil mi?
İşte, burada birilerinin 'Rus muhibi' kesilmesinin ardında, bu tanıdık zihniyet yatıyor...
MUSTAFA AKYOL/STAR