AİHM’deki davada
Refah Partisi’nin kapatılmasını savunan, daha sonra Fazilet Partisi’nin kapatılmasına olduğu gibi, bugün
AK Parti’nin kapatılmasına da karşı çıkan Prof. Özbudun, 3 partiye açılan davalardaki farkı NTVMSNBC’ye anlattı.
Refah Partisi ve onun yerine kurulan Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra, o ekipten ayrılan AK Parti’nin de aynı gerekçeyle “
laiklik karşıtı fiillerin odağı” olma suçlamasıyla kapatılması isteniyor. Prof.
Ergun Özbudun, 1998’de kapatılan RP’nin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı davada,
Türkiye devletinin avukatlığını yapmış, “RP’nin aldığı oy, laik
sistem için bir tehdittir” demişti. Daha sonra, RP’nin devamı olan Fazilet Partisi’nin kapatılmasını haksız bulan Özbudun, bugün de AK Parti’nin kapatılması istemine “O zaman
halkı da kapatalım! Uzaydan halk mı getirelim” diyerek karşı çıktı. Görüşleri çelişkili bulunan Özbudun’a, birbirinin devamı olan üç partiye yöneltilen suçlamalar arasında fark ya da benzerlikleri sorduk. Dönemin RP Genel Başkanı Necmettin
Erbakan’ın “Kanlı mı kansız mı” sözlerini hatırlatan Özbudun, şiddeti özendiren bu ifadelerin her demokratik ülkede ‘
kapatma’ sebebi olacağını belirtti. “RP hakkında o günkü savunmamın noktasıyla, virgülüyle arkasındayım” diyen Özbudun, FP’nin ise
türban yasağını kaldırma girişimi nedeniyle kapatıldığını belirtti, “FP davayı geri çekmeseydi, AİHM bu partinin kapatılmasını haksız bulacaktı” dedi. Özbudun’a göre bugün AK Parti’ye yöneltilen suçlamalar ise, demokratik bir ülkede, fikir özgürlüğünün tezahürü olarak değerlendirilmeli.
AK Parti’nin anayasa taslağını hazırlayan bilim kurulunun da başkanlığını yapan Prof. Dr.
Ergun Özbudun’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
AİHM’de RP’nin kapatılması ile ilgili davada, Türkiye adına “RP’nin aldığı oy, laik sistem için bir tehdittir. Sahip olduğu güç dolayısıyla, mahkemece kapatılması, demokratik bir toplumda gereklidir” demiştiniz...
Doğrudur. Evet, aynen bunları söyledim.
Bu kez de yüzde 47’yle iktidara gelen AK Parti’ye karşı kapatma davası açıldığında “O zaman halkı da kapatıp, uzaydan halk mı getirelim?” sözünüzün birbiriyle çeliştiği vurgulandı. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Hayır. Hiçbir çelişki yok. Yüzde 47 oy almak, elbette o parti anayasal
yasakları ciddi biçimde ihlal ediyorsa, kapatılamaz, anlamına gelmiyor. “Halkı kapatma” deyimi ise bir siyasi tespiti içeriyor. Bir hukuki zorunluluğu veya hukuki düzenlemeyi değil. Şimdiye kadar pekçok parti kapatılmıştır ve hepsi daha büyük bir güçle yeniden meclise girmiştir. Yasaklanan siyasetçiler
cumhurbaşkanı, başbakan olmuşlardır. Yasaklanan partiler çok daha büyük bir güçle parlamentoya veya hükümete gelmişlerdir; o bir siyasi tespittir. Türkiye’de de kimsenin bunu inkar etmesi mümkün değil. Örnekleri hepimiz hatırlıyoruz. Benim burada değinmek istediğim şey, halkı değiştiremediğiniz sürece partileri kapatmanın bir anlam ifade etmeyeceğidir. Dolayısıyla iki beyan arasında hiçbir çelişki yok. Ben, yüzde 47 oy alan parti asla kapatılamaz, şeklinde bir ifade kullanmadım. Dolayısıyla RP hakkında da söylediklerim doğrudur. Bunun arkasındayım. O günkü savunmamın noktasıyla, virgülüyle arkasındayım. Fakat mühim olan RP’nin laik düzen, demokratik düzen bakımından oluşturduğu tehdit, bugün AK Parti bakımından var mı, tartışmamız gereken nokta budur. Yoksa
Başsavcı ikisini birbirine benzetti diye hepimiz onun iddiasını kabul etmeye mecbur değiliz.
Siz bu anlamda RP ve AK Parti arasında hiçbir benzerlik görmüyorsunuz...
Ben hiçbir benzerlik görmüyorum. Hayır, hiçbir benzerlik görmüyorum.
RP’DE “KANLI MI KANSIZ MI” İFADELERİ VARDI
RP ve Fazilet Partisi’nin kapatma davaları ile AK Parti’nin kapatma davaları arasındaki benzerlik ve farklılıklar neler?
RP’nin kapatılması durumunda bugünkü durumdan çok farklı bir tablo vardı. AİHM, RP’nin kapatılmasını iki açıdan sözleşmeye uygun buldu. Biri, RP’nin bazı söylemlerinde şiddet çağrışımı içeren unsurların mevcut olmasıydı. En azından bazı hallerde şiddetin meşru olabileceği inancını uyandıran “Kanlı mı kansız mı?”, “Kan dökülecek,
fıstık gibi olacak” biçimindeki ifadeler... Şüphesiz ki, bir partinin şiddeti savunması, şiddeti özendirmesi her medeni, demokratik ülkede kapatma sebebi olabilir. İkinci olarak da, Refah’ın toplumsal projesinin özü itibarıyla demokratik rejimle bağdaşmayacağı noktasından hareket etti AİHM. Ve özellikle de “çok hukukluluk” önerisinin özü itibarıyla demokrasiyle bağdaşmayacağı noktasına dayandı. Çünkü çok hukukluluk,
kanun önünde eşitlik prensibine aykırıdır, kanun önünde eşitlik de demokrasinin vazgeçilmez prensiplerinden biridir. Dolayısıyla Türkiye’nin
parti kapatma davalarında sözleşmeye uygun bulunan tek olay RP olayıdır. Ve dediğim iki nedenle; bir yandan şiddet çağrışımı, ikincisi partinin toplum projesinin özü itibarıyla demokratik bir rejimle bağdaşmaması.
FAZİLET’İN KAPATILMASINI İSE SAVUNMADIM
Fazilet Partisi ise, daha çok türban yasağının kaldırılması yönündeki çabaları nedeniyle kapatıldı. Benim şahsi kanaatimce bu hatalı bir karardı. Ve bir partiyi
insan haklarına aykırı bir yasak koymak istediği için kapatmanız belki anlaşılabilir bir husustur. Ama bir partiyi bir yasağı kaldırmak için sarfettiği çabalardan dolayı kapatmanız, içte ve dışta herhangi bir demokrata izah edilebilecek bir husus değildir. Dolayısıyla ben geçmişte RP’nin kapatılmasını AİHM önünde savundum. Fakat, FP’nin kapatılmasını hiçbir şekilde savunmayacağımı da daha o tarihlerde açıklamıştım. Benim şahsi tutumum budur. Fazilet Davası, AİHM önüne gitmişti, fakat daha sonra FP yöneticileri bu davayı geri çektiler. Eğer karara bağlanmış olsaydı, öyle inanıyorum ki, burada AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ihlali neticesine varacaktı.
SUDAN GEREKÇELER...
Türban yasağının kaldırılması nedeniyle bir partinin kapatılması kanaatimce hiçbir Avrupa demokrasisinde tasavvur edilebilecek bir olay değildir. Avrupa’da parti kapatmayı kabul eden ülkeler vardır. Fakat bunlar son derece istisnai durumlarda düşünülen ağır bir müeyyidedir. Bu kadar sudan gerekçelerle bir partinin kapatılması hiç bir Avrupa demokrasisinde sözkonusu olamaz.
RP’nin kapatılma gerekçesinde ileri sürülen “lâikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelme” iddiası ile bugün AK Parti’nin kapatılması talebinde ileri sürülen gerekçeler aynı mı?
Bunlar iddiadır. İddiaların ispat edilmesi gerekir. Benim bahsettiğim hususlar evrensel demokratik standartlardır. Özellikle AİHS hükümleri ve AİHM kararlarıdır. Ben ancak bu ölçüler dairesinde partilerin kapatılmasının meşru olacağını düşünüyorum. Özellikle AK Parti hakkında laikliğe aykırı hareketlerin odağı haline geldiği düşüncesi şahsi bir düşüncedir. Bunun ispatlanabileceğini sanmıyorum. Çünkü ben öyle görmüyorum.
NORMAL BİR FİKİR HÜRRİYETİNİN TEZAHÜRÜ
AK Parti’nin, laikliğe aykırı çıkışlar yapan partilileri uyarmadığı, kamuoyuna gerekli güveni vermediği gibi bir izlenim, sizde de var mı?
Böyle bir argümanı ileri sürebilmek için evvela iddia edilen beyanların gerçekten laikliğe aykırı ve laikliği zedeleyici nitelikte olup olmadığına bakmak lazım. Sayın Başsavcı’nın iddianamesinde ileri sürülen hususların pek çoğunda ben normal bir fikir hürriyetinin tezahürlerini görüyorum. Laikliğe aykırı bir taraf da görmüyorum. Dolayısıyla bu bir yorum meselesidir. Sayın Başsavcı o şekilde yorumlamış. Aynı beyanları, ben bir demokraside rahatlıkla dile getirilebilecek fikirler olarak görüyorum.
MHP’NİN ÖNERİSİ CİDDİYE ALINMALI
Şu anda en sağlıklı önerinin ne olacağını düşünüyorsunuz?
Çeşitli öneriler var. MHP’nin önerisi şüphesiz ciddiye alınmaya değer bir öneridir. Burada belki
terör bağlantısı olan partiler haricinde partilerin kapatılmasından vazgeçilmesi, suç işleyen parti üyelerinin bireysel olarak sorumlu tutulması önerilmektedir. Fakat bu doğrultuda bir anayasa değişikliği gerçekleşecek mi, gerçekleşemeyecek mi, bunu şu anda kestirmek mümkün değil. Bu bir çözüm olabilir. Avrupa ülkelerinin önemli bir bölümünde geçerli olan bir sistemdir. Her halükarda bunun iyi değerlendirilmesi ve üzerinde düşünülmesi gerekir.
BU GARABET ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK LAZIM
Sorunun aşılması konusunda sizin bir öneriniz var mı?
Şu anda çok somut bir formül öneremeyeceğim. Fakat Türkiye’nin siyasal partiler rejiminde ciddi bir garabet olduğu ortada. Son 50 yıl içinde bütün Avrupa kıtasında topu topu üç parti kapatılmış. Biri terör örgütüyle organik bağlantısı olduğu için. İki tanesi de 1950’lerde
Almanya’da totaliter nitelikte partiler. Türkiye’de ise 1961’den bu yana 24 parti kapatılmış. Bu garabet üzerinde düşünmek lazım. Her aydın ve demokrat insanın burada anormal bir durum olduğunu ve Türk partiler sisteminin liberalleştirilmesi gerektiğini kabul etmesi lazım. Bunu kabul ettikten sonra,
teknik yolları bulunur.
PARTİLER KAPATILABİLİR AMA...
2001 ve 2004’te Siyasi Partiler Kanunu’nda bazı iyileştirmeler yapıldı. Ama deneyimlerimiz gösteriyor ki, bu değişiklikler yeterince köklü ve yeterli değildi. Daha radikal değişiklikleri gidilmesi gerekirdi. Mühim olan Türkiye’yi evrensel standartlarda bir demokratik rejime kavuşturmaktır. Dünyada demokratik ülkelerde ne yapılıyorsa bizde ona benzer sistemleri kabul etmeliyiz. Yoksa böyle kaderci bir yaklaşımla, “Efendim, partiler elbette kapatılır” anlayışı içerisinde olmak, bence fevkalade yanlıştır. Partiler kapatılabilir ama son derece aşırı, ekstrem durumlarda. Ve demokratik rejim için çok ciddi bir tehdit oluşturdukları takdirde kapatılabilir. Bunu böyle kayıtsız bir anlayışla, “parti kapatılması demokrasilerde normaldir” havasıyla ile takdim etmek, benim anlayabileceğim bir husus değil.