11 gündür hastanede Ecevit’in başından ayrılmayan DSP Genel Sekreteri Ahmet Tan, şunlarnı anlattı:
KALDIRIM DEFTERİ
Sayın Genel Başkanımız için tutulan iki defter var. Birisi ’Kaldırım’ diğeri ’
Şeref defteri.’ GATA’nın karşı
kaldırımında
kamp kuran ve elleri yüreklerinde günlerdir bekleşen partililerin çadırında tutulan "Kaldırım defterine" yurttaşlar ve yurdun dört bir yanında gelen partililer
şifa dileklerini ve duygularını yazıyor. Öteki defterler ise hastanenin şeref salonunda ve siyasetçilere ayrılmış durumda. Şeref salonunun bu defterleri bazı siyasiler için ise daha çok ’pişmanlık bildirme,
özür dileme veya bağışlanma’ dilekçesine dönüşmüş durumda. Ecevit’in, yarım yüzyılı bulan siyasal yaşamında birlikte çalıştığı, sonra da kaderin yol ayırımına getirdiği bazı siyasetçiler belli ki işi "Mahkeme-i Kübra"ya bırakmak istemiyorlar. Bu dünyada vicdan muhasebesi yapıyorlar.
ERDOĞAN VE BAYKAL YAZAMADI
Baş
bakan Erdoğan ve
CHP Lideri
Baykal’a bu defterler uzatılmadı. Onlardan da bir istek gelmedi.
Mesut Yılmaz, şifa dileklerini yazdı.
AÇIK SÖZLÜ ÇEVİKÇE
En açık sözlü ziyaretçilerden biri Ecevit’in 1980’den önce kurduğu hükümetlerde bakan olarak görev yapan
Erol Çevikçe. Karaoğlan CHP’sinin en önde gelen siyasetçilerinden Çevikçe daha sonra Baykal ile bir olup Ecevit’e karşı
bayrak açanların başında yer almıştı. Çevikçe’den açıklamak için izin aldığım satırları şöyle: "Sevgili Genel Başkanım, Sayın
Başbakanım. Kendimi, sizin CHP’den gitmenize neden olan hareketin en önde gelen sorumlusu sayıyorum. O büyük hata, hem CHP’yi bugünkü duruma getirdi, hem de sizin ülkeye daha etkin ve uzun
hizmet vermenizi engelledi. Huzurunuza bu ciddi hatamızın ve sorumsuzluğumuzun yükünü ve elemini sonuna kadar taşıyacağımı belirtmek için geldim. Derin sevgilerimle."
ÖZKAN DA YAZDI
Sayın Erol Çevikçe veya Sayın
Hüsamettin Özkan gibi önde gelen siyasetçiler, elbette nedamet ya da helallik için Ecevit’in yatağa düşmesini beklemediler. O talihsiz
rüzgar yüzünden geldiler. Onları Ecevit’e getiren,
Ertuğrul Özkök’ün deyimiyle "Cumhuriyetimizin 11 Eylül’ünün, Danıştay’a yani milletin vicdanına yapılan kanlı saldırının rüzgarıydı". Bir siyasetçinin kendi günahlarını ortaya dökmesi elbette cesaret ister.
HÜRRİYET