Onların ürettiği
komplo teorileri yüzünden
Anadolu topraklarının altındaki değerler hakkında gerçekler de dikkatlerden kaçıyor. Madenlerimiz hakkında yanlış doğru birçok bilgi kirliliği söz konusu.
Örneğin, “
Türkiye petrol denizi üzerinde; ama çıkarmamıza izin verilmiyor”, “
Petrol kuyularımızı çimento ile kapattılar” bu gibi söylemleri hatırlayın.
Samanyolu Televizyonu’nda muhabir olarak görev yapan
genç bir gazeteci
Mahir Etyemez, “Türkiye’de Petrol Gerçeği” isimli eseri ile gerçek ile hayalin birbirine girdiği bu alan’da önemli bir açığa
cevap verdi. Etyemez araştırmalarında ulaştığı ilginç bilgileri bizimle paylaştı.
Açılan petrol kuyularımızın birileri tarafından betonla kapatıldığı iddiaları hep konuşulur. Gerçekten böyle bir şey yapılabilir mi?
Evet yapılır. Bunun örnekleri var. Her yıl Türkiye’de CERA adıyla düzenlenen, dünya petrol patronlarının katıldığı toplantıya
başkanlık eden Daniel Yergin’in bir kitabı var, “Petrol” isimli. Pulitzer ödüllüdür. Yergin,
2. Dünya Savaşı sırasında Doğu Hint adalarında,
İran Körfezi’nde ve Suudi
Arabistan’da petrol kuyularının çimento ile kapatıldığını anlatır. Yine
Türkçe’ye ‘Petrol Oyunu’ ismiyle çevrilen kitapta da
Libya’daki kuyuların çimentolandığı izah edilir. Yani bizdeki kimilerinin, “Olmaz canım petrol kuyuları çimentoyla kapatılamaz,” demeleri boşunadır.
Peki Türkiye’de kapatılmış mıdır?
Evet. Kitapta anlattığımız bir örnek var mesela.
Bismil Jandarma Komutanlığı yapan
merhum,
Albay Cevat Öztarhan; Bismil’de bir ilkokulun bahçesinde yapılan
sondajdan sonra buradan müthiş petrol fışkırdığını, sonra 3
vagon dolusu çimento getirilip kuyunun kapatıldığını anlatıyor. Buna benzer olaylar çok yaşanmıştır.
Sivas’ta,
Hakkari’de,
Isparta’da… Örnek olay çok; ama asıl mesele başka… Mesele çimento,
civa meselesi değildir.
Nedir peki?
Türkiye’deki petrol rezervleri matematik formülle kapatılmıştır. Ve o matematik formül, Petrol Kanunu’nun içindedir. Yabancı petrol
arama-çıkarma şirketleri kendi kontrollerinde hazırlanan yasanın oluşturduğu avantaj ile petrol olması muhtemel alanların ruhsatlarını alıp, ruhsat süresi boyunca ellerinde tutmuşlardır. Ve böylelikle saha direkt aramalara kapalı hale gelmiştir. Bunu, devletin resmî kurumu Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmî rakamlarını incelerseniz görürsünüz. Petrol bulunmasını sağlamak için yapılması gereken jeolojik, jeofizik ve sondaj çalışmasının büyük bölümünü tek başına TPAO yaptı. Peki diğerleri ne yaptı? Az önce de söylediğim gibi petrol olması muhtemel alanların ruhsatlarını aldılar. Arama yapmayarak böylece
üretim yapılmasına engel oldular.
Devlet şirketi bu duruma engel olamaz mıydı?
Olamazdı. Zaten Türkiye’nin kendine yetecek petrolü çıkaramamasının sebebi de bu anlatacağım noktada yatıyor. İşte bu nokta en önemli meseledir. Türkiye’nin
yerli petrolü Güney
doğu Anadolu Bölgesi’nden çıkıyor. Ve
Amerikan Jeoloji Kurumu’nun haritasına göre bu bölgemiz, bol petrollü Arap plakasının kuzey ucundadır. Yani 100 milyar varil ve üzerindeki petrolün… O bol petrollü
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün düzenlemesine göre 3
petrol arama bölgesinin içinde kalıyor. Petrol Kanunu’nun 53. maddesi, bir petrol şirketinin petrol arama bölgesinde sadece 400 hektarlık alanda petrol arayabileceğini söylüyor. Yani TPAO, 3 petrol arama bölgesinde toplam 1.200 hektarlık alanda petrol arayıp çıkarabilir. Dolayısıyla geri kalan bölümlerde arayamaz. Çünkü devlet şirketi TPAO da sonuçta şirkettir. Ve o Petrol Kanunu’na tabidir. Kanun da böyle demektedir. Bir nevi
kanun çıkarken kendi kendimizi engellemişiz. TPAO kendisine ait bu 1.200 hektardan yaklaşık 2 milyon ton petrol çıkarıyor. Ama TPAO dışında Petrol Kanunu’na tabi 20 şirket daha var.
Bu şirketler TPAO’nun çıkardığı kadar petrol çıkarmışlar mıdır?
Hayır. Hepsinin 2 milyon ton çıkardığını düşünün. TPAO’dan çok daha güçlü şirketler var. Ne eder? 40 milyon ton. Türkiye’nin ihtiyacı ne kadar? Yıllık 28 milyon ton. Basit bir hesapla ihtiyacımızdan fazlası etmiyor mu? Ediyor… Bakın şu andaki Petrol Kanunu çıkarken, devletin madencilik kurumu MTA’da yayınlamış makaleler var. Diyor ki bunlardan biri, “Biz bu çıkacak Petrol Kanunu ile sadece kendi ihtiyaçlarımızı karşılamayacağız aynı zamanda
ihraç eden
ülke olacağız…” Demek ki hesabımız doğru. Peki yanlış olan ne? O da şu: Kanuna o dönem “tamam” diyenler bütün şirketlerin petrol arayıp çıkaracağını hesaplamışlardı. Öyle olacağını sanıyorlardı. Ama mevzu petrol olunca kusura bakmayın uluslararası ticaret arenasında kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Türkiye, her yıl 10 milyar dolarlık
ham petrol alıcısıdır. Ruhsatları alırken ödedikleri azıcık paranın yanması onlar için önemli değildir. Çünkü Türkiye her yıl 10 milyar dolarlık ham petrol alıcısıdır.
Nasıl böyle bir durum oluştu?
Petrol Kanunu, kimi uzmanlara göre Marshall yardımının sonunda oluşan
doğal sürecin ürünüdür. Marshall yardımını da 1947 yılında kabul etmiştik. Marshall yardımı, Daniel Yergin’in ifadesiyle petrol yardımıdır. Petrol Kanunu hazırlandığı tarih ne? 1954. Bizim ilk petrol mühendislerimiz
mezun olduğunda, ki sadece iki tanedir, tarih 1960’ı gösteriyordu. Oysa Petrol Kanununu hazırlayan kişi Max Ball, hem jeolog hem de avukattır. Max Ball bizim kanunumuzdan önce 1952
İsrail Petrol Kanununu hazırlamıştı. Maalesef Türkiye’nin yerli petrolleri bazılarınca insanımızı
yabancıya, yabancı
sermayeye düşmanlaştırmanın aracı olarak kullanılıyor.
Nasıl yapıyorlar bunu?
Bunun için zaman zaman yalanlar uyduruluyor. Örneğin “Türkiye petrol denizinin üzerindedir” sözü bunlardan biridir. Petrol denen madde yerin altında ne denizdir, ne de
okyanus. O yüzden yabancı sermaye düşmanlığı yapmaya çalışanların planlarına da alet olmamak gerekir.
Zaman Pazar