Pensilvanya'daki fiyasko gösteriyle ilgili çok önemli iddia

13 Temmuz'da ABD'de gerçekleşen protesto gösterisi Türk hükümetinin bir psikolojik harp operasyonu muydu?

Pensilvanya'daki fiyasko gösteriyle ilgili çok önemli iddia

Geçtiğimiz Temmuz ayında Pensilvanya'da Hocaefendi'nin kaldığı evin yakınlarında gerçekleşen protesto gösterisi bir Özel Harp operasyonu muydu? Gösterilerin tam da Gezi Parkı olaylarının gerçekleştiği zaman diliminde vuku bulması akıllara 'neden şimdi?' sorusunu getirmiş, özellikle Pensilvanya'daki ulusalcı gösteriyi organize eden kişinin kimliği, olayın normal bir eylem olmadığı intibaını güçlendirmişti. ABD'de bulunan Samanyoluhaber.com yazarı Aydoğan Vatandaş ise şimdiye kadar hiç dile getirilmeyen bir iddiayı köşesine taşıdı. Vatandaş'a göre bu eylemin arkasında Gezi Parkı sürecinde tarafsız kalan ve Gezicilerin taleplerinin dikkate alınmasını isteyen hizmet hareketinin AK Parti tarafında saf tutmasını sağlamak arzusu var. Ancak bu istihbarat faaliyeti doğruysa ve Amerikan makamları bundan haberdarsa faturası ağır olabilir.

İşte o yazı
***

Pensilvanya gösterilerini nasıl okumalı?

Gezi olaylarının verdiği en önemli mesaj aslında Erdoğan Hükümeti’nin en azından toplumun bir kesiminin gözünde meşruiyetini gittikçe kaybettiği mesajıydı.

Hükumetin bazı üyeleri bu mesajı alırken, Erdoğan, bu mesajı almak yerine, Gezi olaylarını kendisine yönelik bir darbe girişimi olarak değerlendirerek, bunu bir varoluş meselesi haline getirdi. Erdoğan göstericileri bir taraftan ‘bir avuç çapulcu’ olarak tanımlarken, bir taraftan da Türkiye’nin büyümesini istemeyen dış mihrakların uzantısı olarak görüyordu.

Erdoğan’ın 17 Aralık operasyonu sonrası konuşmalarına baktığımızda, artık Cemaat konusundaki şüpheciliğinin çoktan sınırı aştığı, hoşuna gitmeyen hemen her türlü icraatın Cemaat tarafından organize edildiğinden emin gibi. 

Sanırım buna Gezi olayları da dahil.

Gerek Zaman gerekse Today’s Zaman yazarlarının bir kısmının Gezi olaylarını Erdoğan’ın gittikçe otoriterleşen liderliğine bir tepki olarak yorumladıkları ve Gezi’de ifade edilen demokratik talepleri olumlu algıladıkları bir sır değil.

Ama böylesi bir tutum almanın, Cemaatin, Gezi olaylarını da organize ettiği paranoyasını beraberinde getireceği kuşkusuz beklenemezdi.
Bunu yazmamın nedeni şu.
Dünyanın bir çok ülkesinde bu tür gösteriler, protestolar olur. Hükumetler de kontrol ettikleri istihbarat örgütleri ve psikolojik savaş aygıtlarıyla bu tür gösterileri kundaklamaya çalışarak akim bırakmak isterler.
Kara propaganda bu amaçlar doğrultusunda sıkça kullanılır.
Örneğin, Erdoğan, Brezilya’daki olaylarla Türkiye’deki olaylar arasında benzerlik kurmuştu.
Bence en önemli benzerlik protestocuların meşru taleplerinin bir süre sonra ‘provokatif’ gruplarca kundaklanarak gayri meşru hale getirilme çabasıydı.

Türkiye’de de aynısı oldu. Masum bir çevre duyarlığıyla başlayan gösterilerin, bir süre sonra yasa dışı örgütlerin de etkisiyle geniş halk kesimlerince benimsenmemesi istendi.
İşte ‘Camide içki içtiler!’ ve ‘Baş örtülü bacımıza saldırdılar.’ söylemi bu çerçevede kullanılan argümanların bir kısmıydı!

T24 yazarı Oya Baydar, 16-02-2014 tarihli ‘28 Şubat’ın Fadime'sinden Kabataş'ın Zehra'sına’ başlıklı yazısında, Kabataş olayını bakın nasıl yorumluyor:
‘Türkiye’de özellikle kadınlara yönelik vahşetin, şiddetin dört bir yanda kol gezdiğini bilmeyen yok. Ama, belden yukarıları çıplak, siyah bantlı, deri eldivenli saldırgan çeteleri bugüne kadar gören, bilen de yok. Dört bir yanda kameralar olan Kabataş’ta, onca insanın ve özel korumaların gözleri önünde böyle bir güruh hiç kimseye saldırmadan, yolda yürüse bile seyirlik olarak dikkat, güvenlik açısından şüphe çeker. Soruşturma sırasında o çevrede oldukları tesbit edilen, hatta o bölgeden telefon sinyalleri gelen pek çok kişinin tanıklığına başvurulduğu halde, nedense olayı gören kimse yok. Bu ülke insanlarının tümünün; böyle bir güruhun darp ettiği, yere düşürdüğü, bebeğinin ve kendisinin üzerine işediği, cinsel tacizde bulunduğu bir kadını görmezden gelebilecek kadar vahşileştiğine, vicdansızlaştığına inanan, bizi de inandırmak isteyenlerin kendi halklarına hakaret ettiklerini de geçerken not edelim.’

(...)

‘Yetkili ağızlar, özellikle de Tayyip Erdoğan tarafından sürekli kullanılan ve belgeleneceği söylenen olayla ilgili görüntüler (zamanlaması manidar şekilde) ekranlara yansıdığında, bazı medya mensuplarının, tanınmış gazetecilerin bunları daha o zaman gördüklerini ve bu görüntüler üzerinden, anlatılan dehşet hikâyesine inandıklarını söylemelerine gerçekten hayret ettim. O zaman olayın üstüne neden gitmediklerini sorguladım kendi kendime. Benimle aynı nedenlerle, yani örtülü kadını sakınmak için mi? Başbakan’ın hışmını çekmemek için mi? O sıralarda kendi medya grupları Penguen yayımcılığının parçası olduğu için mi? Yoksa şu günlerde bize seyrettirilen görüntülerden daha fazlasının bilgisine sahip oldukları için mi? Bu sorulara onların cevap vermesi gerektiğini düşünüyorum. “Olayı çok önemli bulmadım” açıklamalarını ise anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü olay, Başbakan’ın da anlattığı biçimiyle, Gezi’yi itibarsızlaştırmanın, çarpıtmanın, kitleleri kışkırtmanın iki büyük yalanından biriydi (diğeri müezzin tarafından da çürütülen camide içki içildiği tevatürü). Yani çok önemliydi.’

Ben, Oya Baydar’ın Gezi’yi itibarsızlaştırma olarak tanımladığı bu faaliyet ve söylemlere ek olarak, Pensilvanya’daki zaman zaman gerçekleştirilen protesto gösterilerini de ekliyorum. 
Nedenine gelince...
Fethullah Gülen Hocaefendi, bilindiği gibi Gezi Parkı göstericilerinin dinlenmesi ve aşırı karşılık verilmemesi gerektiğini söylemişti. Bu Gezi ruhunun ve taleplerinin reddedilemeyeceğinin en üst perdeden ifadesiydi. Diğer taraftan göstericileri entellektüel düzeyde desteklediği bilinen Oray Eğin’in Pensilvanya gösterilerini ‘zamansız ve zeka barındırmayan, protesto tarihinin en büyük laikçi fiyaskosu ve alay konusu’ olarak tanımlaması Gezi protestolarıyla, Pensilvanya gösterileri arasında hiç bir ilişki olmadığının göstergelerinden biriydi. 

Aynı şekilde Gezi olayları olduğu zaman, Gezi ruhunu Amerika’da temsil eden kesimlerin kendilerini, Pensilvanya göstericilerinden özenle ayırdıklarını gözlemledim. Nitekim Amerika’da yayın yapan ve Gezi ruhunu yansıttığını düşündüğüm Posta212 Gazetesinin yayınları incelendiğinde Pensilvanya göstericileriyle aynı perspektifte olmadıkları net bir şekilde görülür. 

Yani, Gezi’nin Amerika versiyonu olduğu iddiasında olan Pensilvanya göstericilerinin motivasyonu ile Gezi arasında bir paralellik olmadığı gibi son derece belirgin çelişkiler mevcut.

Yanı sıra Amerika’daki Türk toplumundaki yaygın kanaat Pensilvanya göstericilerinin AKP Hükümeti tarafından yönlendirildiği şeklinde. Burada güdülen amacın da Camiaya yakın medya kuruluşlarının ve yazarların Gezi ruhuna entellektüel düzeyde destek vermesinin önüne geçilmesiydi.
Gerçekten de, 13 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleştirilen protesto gösterisinden sonra, Hizmet tabanında ve yazarlarında ‘Geziye destek vermeyi bırakın bunlar size de karşı.’ algısı oluşturulmak istenmiş olabilir.
Ancak öyle anlaşılıyor ki, Pensilvanya gösterilerinin tek amacı bu değil. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz ‘zamanlama manidar’ sözünü burada da kullanmak mümkün.

Kuşkusuz tesadüf de olabilir ancak bazı gösterilere yapılan çağrıların Erdoğan’ın öfkesinin zirve yaptığı zamanlara denk gelmesini manidar bulanlar da az değil. 

Amerikalıların kullandığı çok meşhur bir söz var. ‘Eğer ördek, bir ördek gibi vaklıyorsa, onun bir ördek olduğu muhakkaktır.’ 

AKP Hükümeti eğer Amerika gibi bir ülkede bu tür protesto gösterilerini yönlendiriyorsa ve bu FBI’ın merceğine takılırsa bunun ağır sonuçlarının olacağı iyi hesap edilmeli. 
<< Önceki Haber Pensilvanya'daki fiyasko gösteriyle ilgili çok önemli iddia Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER