'
PKK sorununun çözümü
Öcalan'dan geçer' diyenler devlet içinde
egemen olmadı. PKK bitmedi. Şimdi PKK
Karayılan başta olmak üzere Bayık,
Kalkan gibi isimler tarafından yönetiliyor...
PKK'nın son
terör eylemleri ve tezkere üzerine sohbet ettiğim çok deneyimli bir güvenlik uzmanı sözlerini şöyle bağladı: 'PKK sorununun çözümü İmralı'dan, yani Abdullah Öcalan'dan geçer.'
Yıllarını terörle mücadeleye vermiş birinden böyle bir cümle duymak insana şaşırtıcı gelebilir. Ama ben şaşırmadım. Çünkü uzun bir süredir bu görüşün, kısık sesle de olsa devletin değişik platformlarında seslendirildiğini, hatta bu uğurda utangaçça bazı girişimler başlatıldığını biliyorum.
Bu yaklaşım sahiplerinin üç temel önermesi var:
1) Bu denli karmaşık bir sorunu sadece askeri yöntemlerle çözmek imkansız;
2) PKK'yı büyük devletlerin, bölgesel güçlerin ve diğer dış mihrakların güdüm ve etkisinden
kurtarmamız şart;
3) PKK, Öcalan ile başlayıp Öcalan ile bitiyor. Onsuz, ona rağmen ve hele ona karşı bir girişinin başarı şansı olmaz. Eğer elimizin altındaki Öcalan'dan akıllıca istifade edebilirsek bu sorunu çözebiliriz.
Ben onun sözlerine şaşırmadım ama sanırım benim cevabım terör uzmanı dostumu biraz şaşırttı. Ona 'Galiba o
tren artık kaçtı' dedim ve bu noktaya nasıl vardığımı anlatmaya çalıştım. Bu yazıda da aynı şeyi deneyeceğim. PKK'yı sadece ve sadece '
yabancı güçlerin kucağındaki ve sıkı bir askeri harekatla ortadan kaldırılabilecek eli kanlı bir
terör örgütü' olarak görenler için bu yazdıklarımın anlamı olmadığını; hatta PKK'yı ciddiye alıp üzerinde kafa yormamı öfkeyle karşılayacaklarını biliyorum. Olabilir, ama bir gazeteci olarak PKK olgusunu anlamaya çalışmanın ve anladığım ölçüde de okuyuculara anlatmanın bir görev olduğunu düşünüyorum.
Durumunu kabulleniyor
Öcalansız bir PKK düşünülemeyeceğini bilen biriyim. Ama PKK'nın son bir-iki yılda, kimilerini üstlenmediği, kimilerini de TAK adlı
taşeron yapıya
havale ettiği terör eylemlerine baktığımda ve PKK liderlerinin gerek kendi yayın organlarında, gerekse yabancı basında çıkan açıklamalarına okuduğumda bir şeylerin ciddi biçimde değişmekte olduğunu hissediyordum. Son günlerde, gerek PKK ile mücadele konusunda uzmanlaşmış bazı isimlerle, gerek PKK'yı yakından ve eleştirel bir biçimde takip eden
sivil şahsiyetlerle, gerekse de örgüte bir şekilde yakın olan bazı kişilerle yaptığım sohbetler de bu hislerimi büyük ölçüde doğruladı. Sonuç olarak Öcalan'ın liderliğinin her geçen gün daha da sembolik bir hal aldığı, onun PKK'nın 'fahri başkanı'na dönüştüğü noktasına varmış durumdayım. Yani Öcalan'ın artık her dediğini yaptırma noktasında olduğunu sanmıyorum. Zaten avukatlarına sık sık 'ben artık bir şeye karışmıyorum. İstesem de buradan yönetemem' demesini de gelinen bu noktayı kabullenmesi olarak yorumluyorum. PKK bu noktaya uzun bir süreç sonunda vardı. Ben de Öcalan'ın yakalanmasından sonra PKK'nın nasıl bir 'Öcalan'ı kurtarma örgütü'ne dönüştüğünü gözledim ve bu konuda çok sayıda haber ve yorum kaleme aldım. Avukatları aracılığıyla PKK'yı kapattırıp yerine KADEK, Kongra-Gel gibi yeni örgütler kurdurdu; bunları yönetecek kişileri isim isim belirledi ve yıllar sonra PKK'yı yeniden açtırdı. Onun yönlendirmeleri sonucunda DTP ortaya çıktı.
Yaklaşık 8 yıldır Türkiye'deki
Kürt hareketi Öcalan'la yatıp Öcalan'la kalkıyor. Onunla birlikte '
ekolojik toplum', 'demokratik cumhuriyet' ve 'devletsiz konfederasyon' gibi hedeflerin peşine düşüyor. Öcalan'ın bütün bu manevraları, esas olarak Türk devleti, özellikle de TSK tarafından muhatap alınmak için yaptığını biliyoruz. Yani Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından Batı ülkelerine şirin gözükmek için Marksist-Leninist ideolojiden ve onun sembolü orak-çekiç'ten vazgeçen Öcalan, yakalanmasından sonraysa, Türk devletine yakınlaşmak için 'bağımsız Kürt devleti' hedefinin üzerini kalın çizgilerle çizdi. Ama 'PKK sorununun çözümü İmralı'dan, yani Abdullah Öcalan'dan geçer' diyenler devlet içinde egemen olmadı. Zaman zaman başlatılan gizli pazarlıklar kısa süre içinde iptal edildi. Sonuçta, Öcalan'ın da sık sık yüksek sesle şikayet ve
itiraf ettiği gibi fazla bir yol alamadı.
Ama PKK bitmedi. Öcalan'ın yakalanmasının şokuna, çok önemli kadroların ayrılmasına, ideolojik olarak derin bir boşluğa düşülmesine rağmen PKK varlığını sürdürdü. Örgüte para ve
militan akışı, eskisi kadar olmasa da sürdü. Ve şimdi PKK
Murat Karayılan başta olmak üzere
Cemil Bayık,
Duran Kalkan, Mustafa
Karasu gibi yıllarını bu örgüte vermiş isimler tarafından yönetiliyor ve yıllar sonra yeniden Türkiye'nin istikrarını ciddi biçimde tehdit ediyor.
RUŞEN ÇAKIR - VATAN