PKK'nın içindeki batılılar

E. Hemingway'in "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" isimli kitabını birçok insan bilir.

PKK'nın içindeki batılılar

İspanya iç savaşının anlatıldığı bu romanda ana karakter, Amerikalı İspanyolca profesörü Robert Jordan'dır. Jordan Cumhuriyetçilerin safında savaşmak için oradadır ve bu hayatının en anlamlı işidir. Jordan'ın Franko'nun faşist güçlerine karşı Cumhuriyetçilerle birlikte mücadele etmesinin arkasında Cumhuriyetçi değerlere ilişkin evrensel bir tema vardır. Onu İspanya'ya çeken bu ülkeye karşı duyduğu sevgi kadar işte bu evrensel temadır. Çünkü İspanya iç savaşı, bu dünyanın neresinde olursa olsun kimsenin bigane kalamayacağı, kendi değerleriyle, ilkeleriyle bağlantılı göreceği bir bağlamda yaşanmaktadır. Hemingway'in 17. yüzyılda yaşamış İngiliz mistik şair John Donne'den hemen girişte yaptığı alıntıyla (ki şair bunu İstanbul'da hapis yatan bir arkadaşı için yazmıştı) söylenecek olursa, "Herhangi bir insanın ölümü de benden bir şey eksiltir, zira ben insanlığın içindeyim. Onun için sen de sakın çan kimin için çalıyor diye sorma, senin için çalıyor." Bu yıl Guevara'nın otuz dokuz yaşında Bolivya'da öldürülmesinin kırkıncı yılı. Onun hayatını, tişörtünü giyip şapkasını takarak ondan "tehlikesiz bir biçimde" rol çalmaya kalkanlar bir yana, insanlığa bir ders olarak okuyanlar hatırlayacaklardır. Bu romantik devrimci aslen Arjantinli bir doktordur. Küba'da Batista rejimine karşı Castro ile birlikte savaşmış, buradaki başarıdan sonra benzeri bir mücadeleyi örgütlemek için Bolivya'da bulunurken 1967 yılında öldürülmüştür. Guevara'yı ülkeden ülkeye savuran sosyalizme ilişkin evrensel temalardır. Ancak bu sosyalizmin başında onun kendi hayatının deneyimlerinden çıkarttığı evrensel insan sevgisi vardır. Bir konuşmasında dediği gibi "Alay konusu olacak olsam da söyleyeceğim, gerçek devrimcinin kılavuzu güçlü sevgi duygularıdır. Bu niteliği taşımayan bir hakiki devrimci düşünmek imkânsızdır." Onun hayatını vakfettiği "hakikat", ülkeleri, dilleri, kültürleri farklı olan fakat bu sınırları aşkın bir evrensellik bağlamında bir araya getirilebilecek insanlara/insanlığa ilişkin bir hakikattir. Bakunin, 19. yüzyılın bu romantik devrimcisi köken olarak Rus'tu. "Tanrı ve Devlet" kitabında da ifade ettiği gibi her tür otoriteye ve iktidar biçimine karşı oldu, itaat edilecek yegâne kaynak olarak doğanın yasalarını gösterdi. Bakunin "insanın özgürlüğü"nü esas alan sosyalist ve anarşist görüşleri istikametinde çeşitli ülkelerde ayaklanmalar örgütlemeye çalıştı, 1870 yılında Lyons'daki en somut girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Bakunin'in de hayatını vakfettiği anlamlar, "hakikati, doğruluğu, tutarlılığı" ayrıca tartışılabilir olmasına rağmen evrenseldi, en azından teorik olarak herkesle ilgiliydi. "Guevara devri geçti" Bu örnekleri ve benzerlerini bana hatırlatan son günlerde Türkiye'nin ana gündemini oluşturan PKK'ya ilişkin bazı haberlerdi. Sınır ötesi operasyon ciddi olarak gündemin birinci maddesi olunca sınırın ötesindeki PKK kampları da yabancı gazetecilerin gözde yerleri haline geldi. Bu gazetelerin ve televizyonların verdikleri haberlere göre, PKK'lı güçlerin arasında Batılı ülkelerden az sayıda da olsa bazı insanlar vardı ve onlar "hayatlarını riske ederek" zor şartlarda yaşıyorlar, bu silahlı güçlerin "ideallerini" paylaşıyorlardı. Bu haberlerde daha detay veriler sunulmadı, Batılı yabancıları oraya savuran rüzgârın mahiyeti ortaya konmadı. Kendi ülkelerinde huzur içinde yaşamak varken Kandil Dağı'ndaki "yarınki güneşi görmenin mümkün olamayabileceği" hayat tarzını niçin seçmişlerdi? Tercihte bulunanların bunu ne tür bir söyleme döktüklerini öğrenemedik. Talabani'nin "Guevara devri bitti, silahlı mücadele ile sonuç elde etmek mümkün değil." şeklindeki PKK'nın mevcut stratejisini eleştirmekle birlikte Guevara'ya atıf yapan ifadesi oradaki havayı anlatması bakımından mühimdi. Unutmayalım ki Talabani de Amerika Irak'a müdahale etmezden evvel KYB'nin başında bulunan ve mevcut rejimin gözünde illegal faaliyetlerle meşgul olan bir figürdü. Muhtemelen o dönemde Talabani kendisiyle Guevara arasında bir benzerlik kuruyor, böylelikle Kürt etnik kimliğini esas alan hareketinin evrensel bağlamla moralite akrabalığı oluşturduğunu hayal ediyordu. Aynı Talabani devlet başkanı olduğunda "düzenin safına" geçti ve Guevara anlatısını bir tür "maceracılık" olarak değerlendirdi. Gerçekten PKK'nın silahlı mücadelesini "günümüz şartlarında geçerli olmayan anakronik bir romantik kalkışma" olarak mı görüyor, yoksa Türkiye'nin açık ve kesin tavrından sonra kendisine yeni bir politik konum mu oluşturuyor, bunu tam bilemiyoruz. Mevcut Irak ve Ortadoğu denkleminde taşlar her gün yeniden dizilir, kartlar yeniden dağıtılırken fazlasıyla kıvrak manevraları ve bunun karşılığı olan "yaratıcı" söz oyunları Talabani'nin istikrarlı bir yerde anlaşılmasına imkân vermiyor. Fakat politik konumlanmanın oynak ve belirsizleştirici ifade tarzı bir kenara bırakıldığında dahi bu Guevara atfı kendi başına bir anlam taşıyor. Kürt etnik kimliğine seslenen, ulusalcı niteliklere sahip bir silahlı başkaldırının insanlığın ortak bağlamına tekabül eden ne tür bir anlam dünyası olabilir ve kim bu seslenişi tıpkı Jordan, Guevara, Bakunin gibi aynı gerekçeler ve hissedişler esasında kendisine yönelik bir "seslenme" olarak duyabilir? PKK sosyalist bir terminolojiyi kullansa, etnikçi karakterini örtbas etmeye dönük söz stratejileri geliştirse dahi sahadaki gerçekliği ırkçılığa uzanan bir ulusalcılığa yaslanır. Doğrudan Abdullah Öcalan PKK'yı önceki isyanlardan ayırmakta, ilk gerçek ulusalcı nitelikteki bir ayaklanma olarak tanımlamaktadır. Şiddeti yöntem olarak alan etnik milliyetçiliklerin bariz özelliklerinden birisi, soya yaptığı mistik ve abartılı vurgudur. Çünkü kendiliğinden belli bir etnik kesime ait olan insanları "kendileri için" bir siyasi amaç etrafında örgütlemede, sevk ve idare etmede, buradaki ortak paydaya tavizsiz/katışıksız bir şekilde yüceltici anlamlar atfetmenin eşsiz bir rolü vardır. Bu etnik çekirdeğin özel ve farklı okunuşunu (yani ırkçılığı) esnetmek, daha az önemli görmek, etnisiteyi aşkın bir ortaklık oluşturmaya uğraşmak, "mücadelenin zor şartlarında" taraftar bulmayı güçleştirmek demektir. Etnik çekirdek "ölümüne adanma" için gerekli olan ebedilik mitini ancak saflığını muhafaza üzerinden üretebilir. Öte yandan egemen milliyetçilik, farklı etnik kimlikleri kucaklayan yapısıyla başkaldıran etnikçiliği de kendisine katabilmenin araçlarına sahiptir. Ona karşı durmak, direnmek, onun kapsayıcı diskuruna karşı mukabil ayırt edici söylemi dolaşıma sokabilmek, yine etnik çekirdeğin saflığına vurgu yapan bir yaklaşımı gerektirir. PKK'yı herhalde en fazla rahatsız eden hususlardan birisi, "Bin yıldan bu yana bu topraklarda insanların birbirine karıştığı, ortak bir tarihe sahip oldukları, birbirlerinden kız alıp verdikleri, akraba oldukları, kimin Kürt kimin Türk olduğunun öyle kolayca ayırt edilemeyeceği" yolundaki sözlerdir. Gerçekten de bugün Türkiye'de biraz Kürt biraz Türk olan, hatta bunların yanı sıra farklı etnik kimliklerle bağlantıları bulunan çok sayıda insan vardır. Hiç kimsenin, hiçbir çevrenin bu insanları etnik tercihte bulunmaları için zorlamaya, buradan özel anlamlar üretmeleri için baskılamaya, hasımlık ve hısımlık ilişkilerine mecbur etmeye hakkı olamaz. M. NACİ BOSTANCI - ZAMAN
<< Önceki Haber PKK'nın içindeki batılılar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER