Türkiye'nin Mart'ta beklenen kara
operasyonları zinciri, hiç tahmin edilmeyen bir zamanda başladı. Hem kış şartlarının en ağır olduğu bir dönemde yapılıyor hem de ABD'nin “kara operasyonuna izin vermeyeceği” ön kabulünü boşa çıkaracak şekilde gerçekleşiyor.
Dünyanın onayı, Arap dünyasının kabulü,
Avrupa Birliği'nin zımnen desteği, ABD ve İsrail'in
işbirliği ile olağandışı şartlar altında başarılı bir
kara harekatı sürdürülüyor. Terörle mücadele tarihinde hiç bu kadar elverişli bir ortam yakalanamamıştı. Yıllardır hiç bir mücadele yöntemi böylesine bir uluslararası
destek bulamadı. Bu şekilde geniş boyutlu bir siyasi işbirliği inşa edilememişti. İçeride
iktidar merkezleri hiçbir zaman bu kadar aynı
hedefe yönelememişti.
Hem içeride inşa süreci yaşandı hem uluslararası camiada yoğun ve son derece başarılı bir siyasi çalışma yürütüldü. En az askeri operasyonlar kadar başarılı, “
zafer” olarak nitelendirilmesi gereken bir sonuç bu. Siyasi zaferden sonra şimdi askeri zafer süreci işliyor. Ardından iç kamuoyuna yönelik, gerilimleri aşmaya yönelik bir başka siyasi süreç başlayacak. Umarız bu süreç de “zafer”le sonuçlanır.
5
Kasım 2007 sonrası tartıştığımız planlama şuydu: Türkiye ile ABD arasındaki işbirliği
PKK'yı yakın gelecekte Türkiye için tehdit olmaktan çıkarmayı içeriyordu. Ancak burada ABD'nin kazanımı
Irak'ta “zafer” olarak pazarlayacağı tek yer olan
Kuzey Irak'ın istikrarını korumaktı. Türkiye'nin
bölgeye müdahalesi bu istikrarı bozabilirdi. Bu yüzden kara operasyonu olmayacaktı.
Şimdi bunun doğru olmadığını göryoruz. Türkiye büyük bir kara harekatı başlattı. Hava operasyonlarına yönelik desteğin kara operasyonunu da kapsadığını gördük. O zaman bu planlamanın daha ileri aşamaları da olacak demektir. Bu iş belki ilk kez bu kadar ciddi. Belki de hiç olmadığı kadar sonuç doğuracak.
Muhtemelen kara operasyonlarının ilk aşaması yapılıyor. Belli bölgelere odaklı, hava saldırılarıyla vurulan yerlerin
kontrolünü içeren, belli güzergahları kontrol altında tutmayı amaçlayan bir harekat. Bundan sonra muhtemelen yeni operasyonlar göreceğiz. Her operasyon bir öncekinden daha kapsamlı olacak. Hava saldırıları ilk aşamaydı, kara operasyonları zinciri ikinci aşama, üçüncü aşaması Kuzey Irak'ta somut sonuçlar almaya, örgütün sembollerini, isimlerini devre dışı bırakmaya dönük olacak.
“PKK için Kuzey Irak'ı barınak olmaktan çıkarma” hedefi için gereken ne varsa yapılacak. Bunlar yapılırken de uluslararası destek bir şekilde devam edecek, ettirilecek. Kara operasyonları ile K. Irak'ın belli bölgelerinde Türkiye'nin kontrol alanını giderek genişletecek. Hepsinin sonunda, bugünkü Irak sınırının güneyinden geçen bir güvenlik hattı ihtimali giderek güç kazanıyor.
Konuyu dar anlamda PKK olarak görünce durum böyle oluyor. K. Irak, Irak'ın
toprak bütünlüğü ya da Irak halkı değil, PKK ve
terör hedef alınıyor. Gerçek de bu zaten. Ama bir sonraki aşamada, bölgedeki genel belirsizliğin yol açtığı sorunlar bu hedefi farklılaştırabilir.
Bugün hâlâ, ABD ve İsrail'in K.Irak'ta Türkiye karşıtı desteklerini nasıl olup da keskin bir şekilde geri çekerek Türkiye'ye destek verdiklerine dair ihtimaller netleşmiş değil. PKK'yı silahlandıran güçler nasıl alıp da bu ani dönüşü yaptılar?
Burada sorular giriyor devreye:
1- Irak'ta ABD'nin bıraktığı boşluğu Türkiye mi dolduracak? Bu aynı zamanda İran'ı mı dengeleyecek?
2- PKK'dan sonra
Barzani de tehdit olmaya başlarsa Türkiye Barzani'yi saf dışı etmeye yönelik neler yapabilecek? Aynı desteği alacak mı?
3-
Ankara bölgenin yeni Washington'u mu oluyor? AB'nin Ortadoğu'ya yönlendirmeye çalıştığı Türkiye, bölgesel bir liderliğe mi soyundu?
4- Bölgede yeni bir
Osmanlı vizyonu değil ama süper bir Türkiye mi inşa edilecek?
Bu yüzden Türkiye'yi tehdit edecek unsurlara karşı ortak
temizlik mi başlatıldı?
5- Son dönemde: ABD Senato heyetinin, Adalet Bakanı'nın, Savunma Bakanı'nın ve en önemlisi de Başkan Yardımcısı Cheney'nin Türkiye'yi ziyaret sebepleri sadece PKK mı?
6- Bu bölgede artık Türkiye'siz hiçbir oyun kurulamaz. Bu doğru. Sebep öncelikle Türkiye'nin izlediği politikaların kendisine beklentilerin ötesinde güç kazandırması. Ama birilerinin bu güç ve etkinlik üzerine bir
hesap yapmayacaklarını düşünmek saflık olur. İşte, konu PKK'nın ötesine geçince bu hesabın ne olacağı sorusu önem kazanıyor.
7- Böyle bir güce eriştiğinde Türkiye'nin AB'ye tam üyelik ihtiyacının kalmayacağı bir gerçek. Çünkü kendisi merkezi güç haline gelecek. İşte biz, bu yeni pozisyonun bölgesel etkilerini öğrenmeye çalışıyoruz. O zaman nasıl bir bölge şekillenecek ve Türkiye'nin etkisi ne olacak?
8- Türkiye ve İran'ı sıcak bir çatışmaya itecek hiçbir gerekçe olamaz. İki ülkenin siyasi geçmişi öncelikle buna izin vermeyecektir. Ama birilerinin bunun üzerine hesap yaptığı da aşikardır. En azından onlar için İran'ı dengeleyecek bir Türkiye, hem kendisi güç kazanacak hem de güçlendirilecektir.
Unutmayalım: PKK bir karttı. Kullanıldı ve bir kenara atılıyor. Yeri geldiğinde başka amaçlar için kullanılacak tekrar. Türkiye'nin bakışını PKK ile sınırlamak gözlerini kör etmektir, demiştim çok kez.
Yine söylüyorum: Bu hesap PKK'dan çok daha büyük. Gerçekten de hem ABD'nin ve İsrail'in politikalarında radikal dönüş yaptıran hem de içerideki
iç savaş senaryolarını güç birliğine dönüştüren “büyük uzlaşma”nın gerçek sebebi ne?
PKK'dan ötesini de görmek istiyoruz…
İBRAHİM KARAGÜL/YENİ ŞAFAK