İşte Özkök'ün bugünkü ilginç ve çarpıcı imalarla dolu yazısı...
Asker emprovize davranmaz
DÜN taşra baskılarında yazımı değiştirip, şehir baskılarına bir yenisini yazdım.
O yazıda şu soruyu sordum:
"
Genelkurmay Başkanı ve komutanların
bomba atılan yere gitmesi doğru muydu?"
Türk ordusunun komutanları hep planlı hareket ederler.
Onların hayatlarında "emprovize" (doğaçlama) gibi kavramlar yoktur.
Bir büyükelçiliğin milli gününe kimin gideceği en az 20 gün önceden bellidir.
Durum böyleyken önceki akşamki bu emprovize hareket beni şaşırttı.
Bu soruyu sormakta çok haklıydım.
Çünkü yıllardır
Ankara’dan bizlere, "Terör eylemleriyle ilgili haberleri fazla büyük vermememiz gerektiği, çünkü bunun örgütün propagandasına
hizmet ettiği" söylenir.
Durum böyleyken komutanların apar topar olay mahalline gitmeleri, ister istemez medyanın ilgisini de oraya çekti.
* * *
Olay yerine giden komutanlardan biri, ortak tanıdığımız birine bu hareketlerini şöyle izah etmiş:
"Bu ABD’deki 11
Eylül saldırısına benzer bir saldırıydı. Orada belediye başkanı, yöneticiler hemen olay yerine gitmişti. Biz de böyle bu eylemlerden korkmadığımız mesajını verelim istedik."
Bu gövde gösterisi, çok iyi niyetli ve insani bir gerekçeye dayandırılabilir.
Ama bu iyi niyetli gerekçe de fikrimi değiştirmiyor.
Anafartalar Çarşısı saldırısı, ötekilerden farklı değildi.
Kuşadası’nda minibüse konan bomba 5 kişiyi öldürdü.
Tahrip gücü biraz daha fazla bir bombaya
11 Eylül gibi önem atfetmek,
terör örgütünün paçavra militanlarının gururunu okşamaktan başka bir işe yaramaz.
Eğer bunun altında başka bir amaç yoksa, komutanların oradaki varlığı bence doğru olmadı.
Tabii işin bir başka boyutu daha var.
"Türkler, 30 bin
Kürt’ü öldürdü"
iftirasına inanan
yabancı çevrelere, özellikle de ABD ve
Avrupa Birliği’ne şunu açıkça anlatmalıyız:
Bu, alelade bir terör örgütüdür.
Bunlar çocuk katilidir.
Dağdaki yöneticilerinin, Afgan dağlarındaki
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide militanlarından zerre kadar farkı yoktur.
Kendi güvenliği için
Irak’ı işgal eden, liderini asan ABD, bu katillerin bizim güvenliğimizi en az onlarınki, hatta onlardan fazla tehdit ettiğini anlamalıdır.
Onlar için El Kaide neyse, bizim için de bunlar odur.
Bağdat’ın canlı bombaları,
Afganistan dağlarının çoluk çocuk ayırt etmeyen El Kaidecileri onlara ne ifade ediyorsa,
PKK bize daha fazlasını ifade ediyor.
ABD, bu duygumuzu anlamadığı takdirde, bizleri bir daha uzun yıllar kazanamayacak.
* * *
Türkiye,
sivil insanlara yönelik bu
katliam girişimlerini bütün dünyaya çok iyi anlatmalıdır.
Anlatmalıdır ki, "Türkler, 30 bin Kürt’ü öldürdü" iftirasının etkileri silinebilsin.
Bu iftira, 20-30 yıl sonra çocuklarımızın önüne yeni bir
Ermeni olayı olarak çıkmasın.
Ama başkaları da, bu ülkede bir arada yaşamak istiyorsa, artık bu katliamlarla yakından uzaktan ilgisi olmadığını, çocuk katili, kadın sivil katliamcısı olmadığını ispat etmelidir.
Birlikte yaşamanın ve iyi niyetin en sağlam adımı bu olacaktır.
MOBESE’nin kör alanları
BOMBA olayını duyar duymaz ilk tepkim şu oldu:
"MOBESE
kameralarında görüntü var mıymış?"
Bu sorunun cevabını ancak dün öğrenebildik.
Öyle anlaşılıyor ki, Ankara’nın bu hassas bölgesinde öyle çok sağlam bir MOBESE sistemi yok.
Civarda üç kamera bulunuyormuş.
Bunların ikisi
trafik, biri de bir özel mağazanın güvenlik kamerası.
Onlarda da herhangi bir görüntü tespit edilememiş.
Demek ki,
terörist bilerek veya bilmeyerek "kör bir bölgeyi" seçmiş.
Ankara’nın MOBESE sistemini hızla kuvvetlendirmesi gerekiyor.
Artık hepimiz şunu iyice içimize sindirmeliyiz.
Terörle iç içe yaşayacağız.
Hepimiz, kendimizi terörle mücadelenin elemanları olarak görmeliyiz.
Şüpheli kişileri, valizleri, davranışları anında bildirmeliyiz.
Devletin üst kademesi de böyle olaylarda nerede, nasıl boy göstereceğinin akıllı bir egzersizini yapmalı.
Ertuğrul ÖZKÖK/
Hürriyet