'Özgürlükler artık yok, her vatandaş olağan şüpheli'

Yeni yargı paketiyle vatandaşın hukukî açıdan tamamen savunmasız bırakıldığını söyleyen avukatlar, yasa teklifine sert eleştiriler getirdi.

'Özgürlükler artık yok, her vatandaş olağan şüpheli'

HSYK seçimleri ve polislere verilen yeni haklar daha önce meclisten geçen torba yasalar derken Türkiye'nin gündemi bir anda IŞİD'den uzaklaşıp hizmet hareketi ve hukuk oldu. Vatandaş ne olduğunu bile anlayamasa da hukukçular bu durumdan oldukça muzdarip ve konuyla ilgili endişelerini dile getirmeye devam ediyorlar.

Avukat Ergin Cinmen, sıkıyönetim ilan edilmeden sıkıyönetim şartlarının uygulandığını söyledi. Avukat Ömer Kavili ise savunmanın göstermelik bir süs kabağı haline getirildiğini ifade etti.

'ÖZGÜRLÜK YOK OLDU, HER VATANDAŞ OLAĞAN ŞÜPHELİ'

Zaman'ın haberine göre; AKP’nin özgürlükleri yok eden yargı paketi, her vatandaşı devlet karşısında olağan şüpheli haline getiriyor. Hukuk camiasının önemli isimleri yasa teklifini sert ifadelerle eleştirdi. Paketin sıradan insanı nasıl etkileyeceğini ise kamuoyunun yakından tanıdığı avukatlar değerlendirdi. Avukat Ergin Cinmen, soruşturma aşamasında avukatın dosyayı incelemesinin kısıtlandığını, savunma hakkının çok geriye itildiğini söyledi. Cinmen, “Sıkıyönetim olduğu zaman bilirsiniz ve ona göre hareket edersiniz. Ama şimdi hukuk devleti var diyerek sıkıyönetim uyguluyorlar. Asıl sorun bu.” dedi.

'BU TÜR DEĞİŞİKLİKLER VATANDAŞIN MALLARINA EL KOYMAK İÇİN YAPILIR'

İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Üyesi Ömer Kavili, iddia ile birlikte devreye girmesi gereken savunmanın göstermelik süs kabağı haline getirildiğini ifade etti. 12 Eylül dönemi sıkıyönetim mahkemelerinde yıllarca yargılanan Avukat İrfan Sönmez ise AKP’nin hazırladığı değişikliklerin, İsrail gibi ülkelerde Filistinlilerin mallarına el koymak, böylece ülkeyi terk etmelerini temin etmek maksadıyla yapıldığını dile getirdi. AKP hükümetinin özgürlükleri kısıtlayan yargı paketine hukukçuların tepkisi çığ gibi. Sıkıyönetim dönemlerini aratmayacak 35 maddelik yasa teklifini değerlendiren avukatlar, paketin insan hak ve özgürlüklerini doğrudan hedef aldığına dikkat çekti. Yargı paketindeki savunma hakkını kısıtlayan 26 maddeyi eleştiren İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Üyesi Ömer Kavili, savunmanın göstermelik süs kabağı haline getirildiğini söyledi. Böyle bir ortamda da yargının onurlu bir duruş sergileyemeyeceğini vurguladı. Ceza kanunlarında yapılan değişiklikleri yap-boz tahtasına benzeten avukat Ergin Cinmen de "Sıkıyönetim olduğu zaman bilirsiniz ve ona göre hareket edersiniz. Ama şimdi hukuk devleti var diyerek sıkıyönetim uyguluyorlar." dedi.

'HİÇ BİR DEMOKRATİK ÜLKEDE KABUL GÖRMEZ; HUKUKLA DEĞİL ŞÜPHEYLE BİNA EDİLMİŞ'

Avukat İrfan Sönmez de AKP'nin yasa taslağındaki kanunları İsrail'in Filistin'e uyguladığına dikkat çekti ve ekledi: “Bu teklif, demokratik ülkelerin hiçbirisinde kabul görmez. Bu, hukukun deliller üzerine değil, şüphe üzerine bina edilmesidir. Siyasetin, hasımlarını bir şüphe üzerine yok ettiği, mallarına el koyduğu Orta Çağ zihniyetinin hortlatılması anlamına gelen bir düzenlemedir." Avukatların görüşleri şöyle:
Bu yargı paketi, Türkiye'yi daha da karanlığa itecek

'BÜTÜN BU DEĞİŞİKLİKLER AİHM'DEN GERİ DÖNECEKTİR'

Şu anda hukuk devletinden güvenlik devletine geçiş yaşıyoruz. Ceza Muhakemesi Kanunu zavallı kanunlarımızdan biridir. Yaz-boz tahtasıdır. İkide bir esen rüzgâra göre maddeler değiştirilir. Savunma hakkı son derece gerilere itiliyor. Avukatın soruşturma aşamasında dosya incelemesi kısıtlanıyor. Avukat dosyaya bakamayacak, müvekkilini dosyadaki deliller konusunda haberdar edemeyecek. Adil yargılama konusunda Türkiye giderek karanlıklara bürünecek, bundan korkuyorum. Sıkıyönetim olduğu zaman bilirsiniz ve ona göre hareket edersiniz. Ama şimdi hukuk devleti var diyerek sıkıyönetim uyguluyorlar. Asıl sorun bu. Ama yaptım oldu diyemezler, artık bir AİHM var, diğer tarafta dünya çapında bir İnsan Hakları Mahkemesi var. Halihazırdaki durum devam ederse bütün bu değişiklikler AİHM'den geri dönecektir. Bu tür düzenlemelerle AB'ye giremezsiniz. Hukuk kurumlarına, Anayasa Mahkemesi'ne, barolara çok önemli görevler düşüyor. Aksi takdirde Türkiye karanlığa gömülecektir. Biliyorsunuz özellikle İstanbul'daki sulh ceza hâkimleri nasıl atandı? Bunlar, 17 Aralık operasyonlarında tutuklananlara tahliye kararları veren mahkemelerdir. Şu andaki Cumhurbaşkanı, başbakanlığı sırasında ‘Kuvvetler ayrılığı ilkesini tasvip etmiyorum.' diyebilmiş bir kişidir. Yani bunun anlamı iktidar yasama ve yürütmeye zaten hâkimdir, yargıyı da etkisi altına alma arzusu vardır bunu ortaya koymuştur. Bu yaşananlar bu arzunun tezahürüdür. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin içinde demokrat olan kişiler de vardır. Onların bu gidişe bir dur demesi gerekmektedir.

'BU DÜZENLEMEYİ İSRAİL, FİLİSTİN'E UYGULUYOR'

AB perspektifi ve müktesebatıyla ters düşen, Türkiye'yi gelişmiş ülkelerin çok gerisine atacak düzenlemeler yapılmak isteniyor. Sulh ceza hâkimliklerinin yetkisinin tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmesi Türkiye'de bir yargı kaosuna sebep olacaktır. Hâkimler arasında bir yetki ve görev karmaşası oluşacaktır. Hâlbuki hukuk, karmaşayı ve keyfîliği ortadan kaldırmak için vardır. Bu şekildeki bir düzenleme, en başta yargı çevresi açısından bir belirsizliğe sebebiyet vereceği için son derece yanlıştır. Dünyanın hiçbir yerinde şüphe ile hukuk bir araya gelmez. Şüphenin mutlaka makul ve maddi delillerle desteklenmesi gerekir. Evrensel hukuk normlarında, ‘şüphe sanığın lehine yorumlanır' diye bir hukuk kaidesi vardır. Burada, şüphenin şahsın aleyhine çevrilmesi söz konusudur ve evrensel kaideler tamamen ters yüz edilmektedir. Bu, daha çok İsrail gibi ülkelerde uygulanan, Filistinlilerin mallarına el koymak, Filistinlilere zarar vermek, ekonomik olarak güçsüzleştirmek, etnik arındırma yapabilmek, böylece ülkeyi terk etmelerini temin etmek maksadı olan bir sistemdir. Bu, demokratik ülkelerin hiçbirisinde kabul görmez. Bu, hukukun deliller üzerine değil, şüphe üzerine bina edilmesidir. Siyasetin, hasımlarını bir şüphe üzerine yok ettiği, mallarına el koyduğu Orta Çağ zihniyetinin hortlatılması anlamına gelen bir düzenlemedir. Darbe dönemleri, hukukun olağanüstülüğe feda edildiği, evrensel kabullerin dışına çıkarıldığı dönemlerdir. Şu anda Türkiye'de olağanüstü bir durum da, bunları gerektirecek bir durum da yoktur.

'KENDİLERİNE UYGULANDIĞINDA NE YAPACAKLAR'

Şu an muktedirler, istediğini yapabileceğini sanıyor.
Araştırma işi soruşturmaya dönüştüğü anda, iddia ile birlikte savunmanın da devreye girmesi gerekir. Oysa iddia aşamasında kişilerin tutuklanmasında, mal varlığına el konulmasında, kişinin özel bilgilerine el konulup kamuya mal edilmesinde her türlü istediğini yapacağını sananlar, er geç hukuk kurallarına kapılarını tak diye çarpacaklardır. Sadece şu var, hukukun kuralını anlamayanlar sadece bu kuralları kendilerine uygulandığı takdirde ne yapmaları gerektiğini, ne yapacaklarını düşünsünler. Eğer bu düzenlemeler varken, o zamanki Başbakan'ın oğlu, o zamanki bakanlık yapan devlet memurları veya o zamanki töhmet altında kalan şüpheli kişilerle ilgili olarak eğer bu kurallar uygulansaydı, eğer Reza Zarrab'ın avukatı Zarrab hakkındaki soruşturma evrakına ulaşamamış olsaydı müvekkilini tahliye ettirebilir miydi?

'DÜNYADA HER İŞİN KANUNU OLAN TEK BİR DİKTATÖR VARDIR: HİTLER'

Şimdi bu ortaya çıkarılacak olan tasarı hukuk değil, bu kanun bile değildir. Çünkü dünyada her işin kanunu olan tek bir diktatör vardır o da Hitler'dir. Kimse onu geçemez. Ama böyle bir tasarı yasalaşacak olur ise bu tür hukuku silah, tetikçi olarak kullanmak isteyenleri ilk önce vuracaktır. Çünkü ihtilaller önce kendi evlatlarını yer. Eğer savunma kutsal olsaydı, savunmayla dokunulamazdı, savunma eleştirilemezdi, tutuklanamazdı. Bırakın savunmanın kutsal olmasını, göstermelik süs kabağı haline getiriliyor. Etkisiz hale getiriliyor. Ama savunmanın çökertildiği bir ortamda yargı asla onurlu olmayacaktır.

ZAMAN
<< Önceki Haber 'Özgürlükler artık yok, her vatandaş olağan şüpheli' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER