Mesut Yılmaz ve tarihe not düşmek
Sayın
Hasan Celal Güzel,
Radikal gazetesinde yayınlanan makalesinin başlığını “Zavallı Mesut
Onbaşı” olarak koymuş ve sayın Mesut Yılmaz’ın aleyhine
Anayasa Mahkemesinde açılan davadan bayan
Rahşan Ecevit affı diye bilinen aftan yararlanarak paçasını kurtardığını yazmıştır.
Diğer taraftan, sayın Mesut Yılmaz’ın bayan Semra
Özal’ın elini öperek
ANAP genel başkanlığına seçildiğini,
kumar oynamayı sevdiğini, 28
Şubat’ta da adını Mesut Onbaşı olarak koyduğunu,
darbeci generaller karşısında bir onbaşı kadar hükmü bulunmadığını, geldiği her yere birilerinin himayesinde geldiğini, darbecilerle iyi geçindiğini, ordunun kışlaya dönemez dediğini… vs yazmış ve bize bir Mesut Yılmaz tarifi yapmıştır.
Biz de, dahil olduğumuz iki hadiseyi izahla sayın Mesut Yılmaz’ın biraz daha tanınmasına yardımcı olalım dedik. Malum,
merhum Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilince ANAP’ın başına sayın
Yıldırım Akbulut getirilmişti. Arkasından ANAP’ta genel
başkanlık yarışı başlamıştı. İşte o dönemin genel başkan adaylarından birisi de, sayın Mesut Yılmaz’dı.
Bazı arkadaşların ısrarı ve sayın Mesut Yılmaz’ın daveti üzerine,
İstanbul Tarabya Oteli’nde bir görüşmemiz olmuştu. Bu görüşmenin halen yaşayan şahitleri vardır. Mücahit
Gülen ve İstanbul ANAP milletvekili, Fatin
Rüştü Zorlu’nun damadı,
Hilmi Özen.
Sayın Mesut Yılmaz’la otelde masaya oturunca, diğer arkadaşlar yanımızdan ayrıldılar. Konuşma şu şekilde gelişti:
- Davetinize teşekkür ediyoruz, buyrunuz.
- Biliyorsunuz, ANAP’ta genel başkanlık yarışına girdik. Sizin tecrübelerinizden istifade etmek istedik. Bizim lehimize çalışmanızı bekliyoruz.
- Mesut bey, biliyorsunuz ki siz muhafazakar görünen bir partinin genel başkanlık yarışına giriyorsunuz. Sormak istiyorum.
Namaz kılıyor musunuz?
- Günlük kılmam ama bazen
Cuma namazı kılarım.
-
Millet bu yönünüzü öğrenirse oy alamazsınız.
- Milletten ziyade delege önemlidir.
- Mesut bey, geçenlerde gazetelerde eşiniz bikinili mayo ile görüntülendi. ANAP’ın başına geçecek bir insanın hanımı çok dikkatli olmalıdır, değil mi? Zira, millet sizi beyaz bir çarşaf olarak görmek ister. Oysa, hanımınızın bu resimleri beyaz çarşaf üzerinde
siyah leke olarak görülmektedir.
- Önemli olan şekil değil,
kalp temizliğidir.
- Bu izah, inanan insanları tatmin etmez.
- Önemli değil, alışırlar.
- Mason olduğunuz söyleniyor, ne dersiniz?
- Eskiden milliyetçiydim, şimdi ise liberalim.
- Bilderberg toplantılarına katıldığınız yazılmaktadır. Yoksa Bilderbergçi misiniz?
- Evet, Bilderbergçilerin davetine icabet ediyorum. Onlarla müşterekliğimiz var. Bir katılmamızda TCK’nın 163. maddesinin kaldırılması noktasında mutabakat sağladık. İyi de oldu. Onların desteği olmasaydı, bu maddeyi hiçbir kuvvet kaldıramazdı. Bilderberg
yabancı menşeli bir kuruluştur ama faydalı hizmetler görür. Benden önce Süleyman
Demirel ve
Bülent Ecevit de Bilderberg toplantılarına katılmışlardır. Ben Bilderberg toplantılarına katılmaktan memnunum.
- Peki, Mason musunuz?
- Yok.
- Sizi destekleyen olmazsa genel başkan olamazsınız. İçten ve dıştan destekçileriniz var mı?
- İçten bayan
Semra Özal, dıştan da dostlarımız vardır.
- Hedefiniz milliyetçi, muhafazakar bir
Türkiye midir?
- Zaman gösterir ama ben liberalim. Bu sözcüğün içinde her şey vardır.
- Bu düşünceler ve destekçileriniz sayesinde genel başkan olursunuz, ama sizden lider olmaz.
***
"Rahmetli Turgut Özal, bizimle görüşmeyi arzulamış, biz de sayın Ömer Öztürkmen’le birlikte, İstanbul Harbiye
Orduevi’nde davetine icabet etmiştik. Bizi son derece nazik bir şekilde karşıladı. Odasına aldı. Hoşbeşten sonra bize dönerek; “İsmail bey, nerelerdesiniz,
politika sahnesinde görünmüyorsunuz, siz son derece hareketli bir insansınız, aklımdan hep geçtiniz ama görüşme bugüne nasip oldu” dedi. Biz de kendisine milli görüş çizgisinde siyasetimizin devam ettiğini ama parti içinde bazı sebeplerden dolayı aktif olmadığımızı söyledik. Merhum Özal “öyle ise benim yeni kuracağım partide beraber olalım inşaallah” dedi.
“Türkiye’nin durumundan memnun musunuz” diye sordu. Cevabımız hayır oldu. Neden diye sordu. Biz de, büyük bir manevi tahribat var, vurgun,
soygun alabildiğine, borçlanma hızla artıyor, manevi coğrafya hızla çoraklaşıyor dedik ve Türkiye’nin manevi coğrafyasını çizdikten sonra, bana cevaben “İsmail bey, ben bunları bilmiyordum” dedi. Anladım ki, manevi coğrafya ile ilgilenecek zaman bulamamıştı.
Daha sonra kendisine bazı sualler sorduk. “Niçin YÖK Başkanı
İhsan Doğramacı’yı görevden almıyorsunuz?” sorumuza cevabı netti: “Gücümüz yetmez.”
Bu meydanda, benzer bir görüşme de, Sayın
Süleyman Demirel’le gerçekleşmişti. 1. Cephe hükümeti kurulurken İhsan Sabri Çağlayangil’i
Dışişleri Bakanı yapmayınız dediğimizde, “o zaman bu hükümet kurulamaz” cevabını almıştık. Demek ki, bazı güçleri ve uzantılarını aşmak mümkün olmuyor.
Daha sonra sözü alan merhum Özal, üç insan tipine hakkını hiç
helal etmeyeceğini ifade ile onları şöylece sıraladı: 1- Benim inançlı olduğumu bildikleri halde, beni tekfirleyenler. 2- Mesut Yılmaz. 3- Çok iyiliğim dokunduğu halde
aile efradıma sövenler.
Mesut Yılmaz’a niçin hakkını helal etmediğini sorduğumuzda, “
vefasızdır da ondan” dedi, “peki niçin seçtirdiniz” dedim, cevaben “ben değil, Semra seçtirdi”, “Semra hanım sizin eşiniz” deyince, “orasını karıştırmayınız” dedi.
Aile efradına sövenler meselesine gelince; “kim bunlar” dedik. Cevaben “onlardan birisi eski ANAP Ordu milletvekili Şadi Pehlivan’dır” dedi. “Niçin” deyince, cevaben “Ordu ili onu milletvekili istemedi, ben de listeye koyamadım ama Türk
Ticaret Bankası Yönetim Kurulu Başkanı yaptım. Daha çok kazandırdım. Buna rağmen arkamızdan
küfür edip, durmaktadır. İşte bunun gibi olanlar.”
Merhum Turgut Özal çok dertli idi. Bizimle uzun bir sohbet yaptı. Gözünde hizmetin pırıltıları vardı. ANAP’ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve ekibine de itimadı kalmamış, yeni parti kurma çalışmalarını başlatmıştı. Ama ömrü vefa etmedi.