Prof. Dr. Ayten Altıntaş,
Osmanlı tıbbının ve güzelliği koruma ilminin binlerce yıllık Hint, Arap,
İslam ve Roma kültür birikimi kullanılarak oluştuğunu söylüyor. Bu ise insan aklını zorlayacak muazzamlıkta bir bilgi dağarcığı demek.
Zaten Altıntaş'a göre
Topkapı Sarayı'ndaki kütüphane dünyanın en değerli elyazması kitaplarının yer aldığı en iyi kütüphane. Çünkü devrin süper gücünü yöneten padişaha en iyi ve yeni bilgilerle kaleme alınmış kitaplar gönderilirdi. Bu yüzden de Altıntaş, "Keşke yeteri kadar değeri bilinse." diyor.
Son 10 yıldır Osmanlı tıbbı üzerine araştırmalar yapan tıp tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş'ın, henüz basılmamış "Osmanlı'da Sağlıklı Yaşam" ve "Sarayın Güzellik Sırları" adında iki kitabı var. Bizim, medyatik güzellik ve beslenme uzmanları Hintlilerin ya da Tibetlilerin sağlıklı
yaşam sırlarını çözmeye çalışırken insanlık tarihinin binlerce yıllık bilgi birikimini kullanan Osmanlı'nın tıp bilgi dağarcığında bir hazine yatıyormuş. Neyse ki Altıntaş, kütüphanelerin tozlu raflarında çürümeye bırakılmış elyazmaları arasından bu hazineyi çıkarttı. Aslında Osmanlı tıbbında
tedaviler konusunda araştırmalar yapan Altıntaş, tamamen kişisel merakı sonucunda Osmanlı sarayının güzellik sırlarına ulaşmış. Zira araştırmalar için sık sık gittiği Topkapı Sarayı kütüphanesinde, "Bu sarayda dünyanın en güzel kadınları ve erkekleri yaşadı. Güzelliklerini nasıl koruyorlardı?" diye düşünmüş. Paha biçilemeyen elyazması tıp kitapları arasında da şaşırtıcı bilgilere ulaşmış: "Osmanlı tıbbının yüzde 60'ı sağlıklı yaşamla ilgili. Osmanlı hekimlerinin hepsi
hasta olmadan önce tedavi yollarını bilirdi. Modern tıp hastalığa yakalanmadan önlem almayı yenilerde konuşmaya başladı. Osmanlı'da sadece hekimler değil,
halk da hastalıklara karşı önlemleri bilir ve yaşamlarının bir parçası olarak kullanırdı." Altıntaş'ın şimdilerde Osmanlı tıbbının ne kadar önemli olduğunu anlatmasına bakmayın, 30 yılı aşkın bir süredir tıp tarihi araştırmaları yapan hoca başlarda bu konuya önyargılı yaklaşıyormuş: "Osmanlı tıbbına en başta hep soru işaretleriyle yaklaştım. Uzun bir zaman reddettim. Ancak sonradan baktım ki bugünkü tıp Osmanlı tıbbının yüzyıllar önce söylediklerini yeni tespitleri diye sunmaya başladı. Artık hiçbir şüphem kalmadı." Osmanlı'da sağlıklı yaşam demek güzellik ve
gençlik sırlarına hâkim olmak demek. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş'ın
sponsor bulamadığı için bastıramadığı kitaplarından güzellik ve
gençlikle ilgili birkaç sırrı sizinle paylaşıyoruz.
Saraydakilerin bir numaralı güzellik sırrı temizlikti. Hamam kültürü bu sebeple gelişmiş. Banyoda mutlaka keselenirlerdi ve keselenmek de en
doğal peeling'dir.
***
Temizlikte
sabun en önemli
ürün. Bu sebeple çok büyük bir sabun sektörü vardı. Saraya da en kaliteli sabunlar gelirdi ve bunlara eritilip kullanacak kişinin zevkine göre gül veya
meyve şekilleri veriliyordu. Saraylıların sabunları mutlaka
kokulu olurdu.
***
Saçlar sabunla yıkandığı zaman sertleşir. Bunun için yumuşatıcı olarak hatmi ve ebegümeci kullanmışlar. Bu bitkileri kaynatınca kıvamlı bir su oluşur. İşte o kıvamlı su bugünkü saç kremlerinden daha etkili. Saraya kilolarca kurutulmuş hatmi ve ebegümeci gelirdi.
***
Saç ve cilt bakımında kili çok kullanmışlar. Kildanlıkların içine önce kili sonra da suyu koyarlarmış. Kil aşağıya çökünce, üstündeki suyu kullanırlardı. Bu suyun yumuşatıcı ve saçı-deriyi besleyici etkisi vardır.
***
Cilt bakımında yağları çok kullanmışlar. Çünkü keselenip, ölü deriyi attıktan sonra dışarı çıkılırsa cilt çabuk buruşur. Bu yüzden banyodan sonra ince bir tabaka yağ cilde sürülürdü. Böylelikle dış etkenlerden korunurdu.
***
El, ayak ve tırnak bakımı da çok önemliydi. Bunun için susam veya zeytinyağı çok kullanırlar. Ama bunları bitkilerle birlikte kullanırlardı. Özellikle gül yağı
tercih edilirdi. Bu da şöyle elde edilirdi; kokulu gül yaprakları zeytinyağı ya da susam yağı içinde bekletilir. Sonra süzerek elde edilen yağ, cilde çok faydalıdır.
***
Osmanlı saraylarında tonlarca
gül suyu kullanılıyordu. Çünkü gül suyu yüzü temizler, cildi nemlendirir, kırışıklıkları giderir. Hafif ve huzur veren kokusu vardır. Cilt hastalıklarına ve yaralara iyi gelir. Hatta Osmanlı gül yağını ruh hastalıklarının tedavisinde kullanmış. İbn-i Sina'nın bile gül yağı kullandığı söyleniyor. Gül macunu ve
şerbeti hazımsızlığa iyi gelir. Bu şerbet, bal ve gül suyu karıştırılarak elde edilirdi.
***
Osmanlı sarayında kokular çok önemlidir. Hatta hekimler kokuyla tedavi bile yapıyor. Değişik kokuların insanları ruhen ve bedenen nasıl tedavi edeceğini çok iyi bilirlerdi. Çok güzel
parfümler elde ederler. Alkolsüzdür bunlar. Özellikle baharda buhur günleri yaparlardı. Sabahlara kadar kazanlar kaynar güzel kokular elde edilirdi. Çok güzel parfüm şişeleri vardı. Bizim güllüabdan dediğimiz harikulade şişerler kullanılırdı. Üstü mücevherlerle süslenirdi, en kötüsü gümüşten olurdu. Koku üreticileri hayal edemeyeceğiniz kadar çok para kazanırlardı. Saray en çok misk ve amber kokardı.
***
En önemli güzellik sırlarından biri de limondu. El ve yüzleri için beyazlatıcı olarak kullanılırdı.
Limon antiseptiktir ve içinde
şeker vardır, yüzü besler, gerginleştirir ve yaraları iyileştirir.
***
Osmanlı'da çok önemli iki
estetik kaygı vardı. Ciltlerinin beyaz, saçlarının
siyah olması makbuldü. Açık
renk saç sevilmiyordu. Beyaz ten ise güzellik demekti. Güzellik ve genç kalmak için yemelerine çok dikkat ederlerdi. Zaten kesinlikle çok yemezlerdi. Özellikle ilkbaharda çok az yenilir, yenilenler de bağırsakları ve kanı temizleyecek sebzeler olurdu. Mesela
kiraz kanı temizlediği için çok yeniyordu. İlkbaharda müshil ya da tuzlalardaki tuzlu sular içilerek bağırsaklar temizleniyordu.
GÜLİZAR BAKİ-ZAMAN