Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden çıkan bir vesikaya göre, Roman
açılımı yeni değil. 119 yıl evvel de bu vatandaşlara yönelik ötekileştirmeyi önleme amacıyla bir
rapor kaleme alınmış. Sultan II.
Abdülhamid tahttayken 27 Ocak 1891’de Zaptiye Nezareti’ne sunulan raporu, bir ara polis komiserliği de yapan Siroz İdadîsi
Osmanlıca ve
Farsça muallimi Sadi hazırlamış. Çalışmayla,
ülke genelindeki
Müslüman Çingenelerin cehalet ve sefaletten kurtarılması hedefleniyor.
İlmî bilgilerle çelişse de, Sadi’nin raporunda Çingene isminin kökenine dair şöyle deniyor: "Çin’in Mançurya’nın kuzeyinde bulunan Mançurî Ta
tarları sülalesinden ve Mançurya’nın merkezi Çengiyan şehrinin adına nisbetle bu isim verilmiştir."
Değişik tespitler içeren metne tamamen afaki denemez. Bilhassa eğitim, sefalet ve cehalet üçgenindeki analizler ve teklifler salt Çingeneleri değil tüm toplumu kapsıyor. “Eğitim nimetinden yoksun Çingeneler sefaletin pençesinde. Tabii cehalet sefalete, o da cinayete yol açıyor ki durum ne insanlığa ne
İslamiyet’e uygun. Kaldı ki sefalet ve cehalet içinde kendi hâllerine bırakılmaları gelecekte zararlı olabilir. Mesela
İngiliz misyonerleri onları kolaylıkla Protestanlığa sevk edebilir. Böylece ilerdeki politikaları için kullanabilirler.” Söz konusu tehlikeyi tersine çevirmek
küçük bir icraatla mümkün. Aksi takdirde meselenin sonradan
büyüme ihtimali var.
Rapordaki öneriler, Sultan Hamid’in siyasî bakışından etkilenmişe benziyor. Çünkü ıslahatların bir ayağı eğitim, diğeriyse din kaidesi üzerinde. O zamanki gayretlerin başarıyla neticelenmesi bu görüşü destekliyor.
Halledilmesi gerektiği vurgulanan noktalardan biri tartışmalı Çen ve Gan/ Cin Gane efsanesi. Efsanede kardeş kardeşe zina iddiası Çingeneleri karalıyor. Sadi bu iddiaya neşter vuruyor. İddianın bir kavme yaygınlaştırılamayacağını,
İslamiyet’i kabul etmişlerin önceki hâllerine bakılmaksızın dostluk ve kardeşlik gösterilmesi gerektiğini belirtiyor: “Osmanlı’daki bir İslam fırkasının perişan bırakılması mümkün değil. Padişahımızın kısa sürede başarı kazanan ıslahatlarını Kıptiler için de yapalım. Üstelik bizdeki Kıptilerin tamamının İslam fırkasına dahli gerekir. Bu İslamiyet ve insanlık için büyük iyilikler getirecektir. Yapılacaklar bütün medeniyete karşı en şanlı ıslahat olacak.”
Çalışmaların iktisadi boyutu da hesaplanmış. Özellikle hazineye yük gelmemesi için yardımlaşma yoluna işaret edilmiş. Ayrıca gereken yerlerde
mescit ve okul açılabileceğine değinilmiş.
Maarif
Meclisi’nden 11
Şubat 1892’de çıkan yazı, önerilerin tümden yabana atılmadığını gösteriyor: “
Kosova Vilayeti merkezinde bulunan Müslüman Kıpti çocukları için açılan okulun masraflarına vilayetçe tahsisat ayrılması…” İlgili diğer
belgelerden birkaçı şöyle… 5 Haziran 1893:
Tekirdağ Can Paşa Mahallesi’nde açılan
Hamidiye İlkokulu’na devam eden Müslüman Kıpti çocukların isimlerini gösterir defter. 2 Ocak 1894: Maarif Nezareti’nden
Edirne Vilayeti’ne; Tekirdağ Can Paşa Mahallesi’nde sakin Müslüman Kıptilerin çocuklarına mahsus açılan ilkokulun öğretmen ve
kapıcı maaşıyla diğer masraflarının cemaat sandığından tahsisinin uygunluğu ve
kayıt için öğretmen ve kapıcı isimlerinin bildirilmesi. 12
Aralık 1894: Vodine Kasabası Musa Bey Mahallesi mukimlerinden Kıpti Mehmed Ali’nin
ikiz doğan çocuklarına mahallî belediye sandığından maaş tahsis edilmesi. 6
Mayıs 1903: Görice Yenimahalle Kiremitçi esnafından Kıpti İlya Aftim’in kendi arzusuyla İslam’ı kabul ettiği ve ismini Faik diye değiştirdiğini havi arzuhal.
VERGİ DAİM ÖNEMLİ
Tarihî kaynaklarda ‘Kıptiyân veya Çingene’ adıyla geçen topluluğa dair vesikalar bunlarla sınırlı değil. 15 Temmuz 1559 tarihli
Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait belgenin başaktörü,
bölgesindeki Çingenelerin ispençlerini (gayrimüslimlerden alınan ziraat
vergisi) toplamaya memur Koçi Çavuş. Kaydın sebebi görevi kötüye kullanma iddiası. Payitaht meselenin halli için
Gelibolu ve Malkara kadılarını görevlendirmiş. Emir açık “Yakalanıp kanunsuz işleri teftiş edilecek.” Fakat talep sadece bu değil. “Suç neşet etmişse zarar gören de çıkacaktır.” düsturunu dikkate alan merkez “Hak iddia eden varsa muhakeme edilip taleplerinin karşılanmasını” da istiyor. Sürecin akıbeti metinde yer almıyor. Ancak baştaki hassasiyet nazara alınırsa neticenin söz konusu minvalde şekilleneceği düşünülebilir. Gelelim Romanların Osmanlı tarihindeki yerine…
Her ne kadar kaynaklarda Mısır’dan geldikleri bu sebeple Kıpti diye anıldıkları dillendirilse de Romanların kökeni Hindistan’a dayanır. Çünkü kullandıkları dil Hindî, Gucaratî ve Keşmirî gibi bölge ağızlarıyla benzerlik gösterir. Seyyah Evliya Çelebi’ye göre Çingenelerin
İstanbul’a gelişi Fatih Sultan Mehmed zamanına rastlar. Gümülcine’den ve Menteşe Sancağı’ndan gelmişlerdir. Edirne Kapısı civarına yerleşme izni verildiği hâlde zamanla Yenibahçe,
Sulukule, Ayvansaray,
Üsküdar ve Kasım
paşa’ya yayılırlar. Tabii bulundukları toplumla kaynaşma problemi yaşamadıklarından sadece payitaht değil bütün Osmanlı coğrafyasında kaynaşma sıkıntısı çekmezler. Uyumlulukları din konusunda da geçerlidir. Yerleştikleri yerin hâkim inancını kabule yatkındırlar. İslam’la tanışmaları da Devlet-i Âliye sayesindedir. Kısaca özel statüye tabi askerî ve sosyal bir
sınıf konumundadırlar.
Hukuken ilk defa Fatih devri ‘Rumeli Etrâkinin Koyun Adedi ve Çingene Kanunnâmesi’ başlıklı belgede zikredilirler. Ancak aslen
koyun vergisiyle ilgili bir vesikada ‘Kıptiyân veya Cingâne’ taifesine niçin yer verildiği belli değildir. Peki, toplulukla ilgili hükümler neler? İşte birkaçı: Her Çingene’den 42 akçe vergi alınıp fazlası istenmeyecek. Kalelerde
demircilik için bulundurulanlardan vergi alınmayacak. Vergilerini toplamak için her yerin kadısı bunlarla yürüyecek bir tahsildar görevlendirecek ve anlaşmazlık durumlarında mükelleflerin eline belge niteliğinde
senet verecek. Müslüman Çingene gayrimüslimler arasında oturmayıp dindaşlarına karışacak, aksi halde vergileri alınacak.
Müstakil ilk yasal
düzenleme II. Bayezid’in ‘Çingene Sancağı Kanunnâmesi’dir. Muhatabı İstanbul ve Edirne’ye bağlı
Vize, Gelibolu, Yanbolu,
Sofya, Niş, Alacahisar, Semendire ve
Bosna sancaklarındaki gayrimüslim Çingenelerdir. Muhtevası vergilerin toplanması ve kayıtların tutulması üzerinedir.
1495 yılına ait ‘Rumeli Vilayeti Kıpti Kanunnâmesi’nde de vergi ana konudur. Buna göre İstanbul, Edirne ve sair Rumeli Müslüman Çingeneleri her hane ve bekâr 22, gayrimüslimler 25 ve dullar 6 akçe vergi verecek. Bağlı bulundukları kadılık haricine çıkamayacak, çıkanlar varsa döndürülecek. Hisarlara ve hizmete müsellemler
haraç vergisini verecek, diğerlerini ödemeyecek. Yine Müslümanlar gayrimüslimlerle karışmayacak, onlarla konup göçmeyecek. Aksi durumda tedip edilecek ve vergi alınacak.
ÇİNGENE SANCAĞI
29
Ağustos 1546 ve 18 Temmuz 1550’deki Kanuni Sultan Süleyman’ın Çingene Kanunnâmeleri azatlı köleler ve gayrimüslimlerin vergi mükellefiyetleriyle alakalıdır. Vergi kaçıranlardan tahsili ve ödemek istemeyenlerin durumunun tahkiki emredilir.
Kimi araştırmacıların Osmanlı’da Çingenelere ön yargılı yaklaşıldığı eleştirisi kayıtlar incelendiğinde havada kalıyor. Üstelik aynı dönem Avrupa’sıyla kıyaslandıklarında durumlarının rahatlığı ortaya çıkıyor. Bunda XVI. asrın başından itibaren Rumeli’dekilerin örgütlendirilmelerinin etkisi vardır. Kırkkilise (Kırklareli) merkezli teşekkül ettirilen ‘Çingene Sancağı’nın uhdesinde Eski Hisar-ı Zağra, Hayrabolu, Malkara, Döğenci-Eli, İncügez, Gümülcüne, Yanbolu, Pınar-Hisar, Pravadi, Dimetoka, Ferecik,
İpsala,
Keşan ve
Çorlu mıntıkaları yer alır. Ayrıca müsellem (
piyade) teşkilatına alınırlar. Vazifeleri seferde top çekme, yol yapma ve askere erzak
taşıma gibi geri hizmetlerdir. İlerleyen senelerde müsellem sistemi genel manada bozulmaya yüz tutunca Çingenelerinki de kaldırılır ve mukataaya (hazine arazisinin belli bir bedelle kiralanması) bağlanır. Ellerinden gelen meslekler de bir hayli çoktur;
terzi, çerçi, canbaz,
çoban, hizmetkâr, kalaycı, demirci, kiremitçi, çilingir, seyis, tenekeci, nalbant,
kuyumcu, kılıç ustası, marangoz, ayakkabıcı, raptiyeci, derici, halıcı, hırdavatçı, kasap, bahçıvan, gardiyan, cellat, kurye ve müzisyen.
Devlet arşivlerindeki Çingene bahisli evraklara dönersek karşımıza farklı konularda talimatlar çıkıyor. Mesela 22 Şubat 1560’taki emirle Eflak (
Romanya) Vilayeti’ne bağlı vergi ödeyen Çingenelerin
esir sıfatıyla sattırılmaması Tuna sahilindeki eminlere tembih ediliyor. Müsellem Kıptilerin
Belgrad Kalesi limanındaki gemilerin demir aletlerini yapmaları karşılığında her türlü vergiden muafiyetlerini gösteren defter 19 Aralık 1664’ü gösteriyor. İstanbul Kadısı’na hitaben 16
Nisan 1693’te yazılan talimatta üstlerindeki vergi borcunu ödedikleri hâlde tahsildarlarca fazla vergi talebiyle rahatsız edilmekten şikâyetçi Kıpti taifesinin sözlerinin tahkiki ve doğruysa ‘kanuna aykırı muamelelerin engellenmesi’ yer alıyor.
Bazı vesikalardaki malumatlar iş ahlakıyla alakalı… 8
Eylül 1731: Rus seferinde ve Hemedan Kalesi muharebesinde bulunan ve çektiği sıkıntılar sebebiyle fıtık hastalığına yakalanarak çalışamaz hâle gelen Kıpti İbrahim’in vergiden muaf tutulması. 5 Nisan 1774: İstanbul Sultanahmed Camii ve imareti evkafının demir aletlerini
ücretsiz
tamir eden Kıpti Abdullah oğlu Mustafa
vefat ettiğinden yerine Kıpti Kalender oğlu Gülistan’ın
tayin edilme hükmü. 8 Ağustos 1835:
Pazarcık ve Sofya kazalarındaki çeltik, tarla ve çayırlarda orakçı, rençber ve çamur kaldırma işinde istihdam edilen gayrimüslim halkla Kıptilerin az bir ücretle çalıştırılmaları adalete uygun olmadığından layığı miktarda ücret verilmesi emri…
Nüfus bilgileri de kaynaklara yansımış… 18 Mayıs 1834 tarihli deftere göre Silistre Sancağı Karinabad, Aydos, Ruikasrı, Pravadi, Yenipazar, Kozluca, Umurfakı, Pazarcık, Babadağı ve
Çardak kazalarında 28 bin 955 Müslüman, 2450 Kıpti ve 9193 gayrimüslim mukim.
İstanbul, Çingenelere dair kendi düzenlemeleri dışında yerel mercilerin aldığı olumlu kararları onaylıyor, hatta işletenleri takdir ediyor. Mesela Kıptilerin azadıyla ilgili kanunu Meclis-i Mahsusu’nda kabul eden Boğdan (
Moldova) Beyi
21 Aralık 1855’te durumu Hariciye Nezareti’ne (
Dışişleri Bakanlığı) bildiriyor. Payitaht 19 Ocak 1856’da gelişmeden duyduğu memnuniyeti ve padişahın Eflak (Romanya) ile Boğdan beylerinin takdir edilmesi emrini cevabi yazıyla bildiriyor.
1
1 Nisan 1869’daki defterse idarenin sosyal hizmetlerdeki tasarrufunu gösteriyor: İstanbul Eğrikapı’da Elhac İlyas Mahallesi’nde
sünnet edilecek Kıpti çocuklarının isim ve yaşları ile onlara verilecek
elbise çeşitleri.
Belgeler bunlarla sınırlı değil elbette. Arşivin derinliklerine inildikçe daha nice vesika ortaya çıkar. Fakat bunlar dahi meseleye daha doğrusu tebaaya bir devletin bakışını açık ve net bir şekilde gözler önüne seriyor. Gelinen noktada kendileriyle diyaloğa geçilmesi bile Romanların devletle ilişkisini olumlu etkiler.
AKSİYON