Taraf Gazetesi yazarı
Kurtuluş Tayiz
HSYK'nın bu aceleciliğinin ardında yatan sebep hakkında bir
analiz yapıyor. İşte Tayiz2in analizi :
Orgeneral Berk ve 3. Ordu'nun sırrı
Savcı Osman
Şanal ile birlikte dört özel yetkili savcının Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'nun (HSYK) hışmına uğramasının görünen nedeni,
Erzincan Başsavcısı
İlhan Cihaner'in tutuklanması.
HSYK'yı harekete geçiren olay Başsavcı Cihaner'in tutuklanmasıysa, tepkinin hedefinde sadece savcılar değil hâkimler de olmalıydı.
Çünkü tutuklama kararını veren hâkimler.
HSYK'nın aldığı kararı değerlendiren hukukçular şu konuda hemfikir; birincisi savcılar hakkında ön inceleme veya
soruşturma başlatılmadan yetkileri ellerinden alınamaz.
İkincisi, CMK'nın 250. maddesine göre birinci
sınıf hâkimler Yargıtay'da yargılanır ama soruşturmayı savcılar yapar.
Peki, son iki gündür ciddi hiçbir hukukçunun savunamadığı kararı HSYK, neden bir gece yarısı, jet hızıyla, bu gerçekleri gözardı ederek alma gereğini duydu.
Bunu tepkiyle, bürokratik bir refleksle açıklamak pek anlaşılır durmuyor.
Kılıfına bir türlü uydurulamayan bu kararı alırken sanırım HSYK da bunun farkındaydı.
Başsavcı İlhan Cihaner'i savunmaktan öte bir girişim içinde olduklarını biliyorlardı.
Esas amaç 3. Ordu'nun kapısına dayanan, Orgeneral
Saldıray Berk'i ifadeye çağıran, gelmediği takdirde ‘mevcutlu' getirileceği uyarısı yapan
Erzurum Özel Yetkili Savcılarını frenlemek olmalı.
Yani HSYK'nın kararı görünürde Başsavcı Cihaner'i
kurtarma girişimi gibi dursa da, aslında örtülü amacın, savcıların 3. Ordu'da
arama girişimlerini engellemek, Orgeneral Berk'i kurtarmak olduğunu düşünebiliriz.
Yoksa, kendilerinin bile açıklamakta zorlandıkları bir kararı neden alsınlar ki? Kendi meşruiyetlerini yitireceklerini bile bile bu riske niye girsinler ki?
HSYK'nın kararı kuşkusuz ‘intiharvari' bir girişimdir, bu kurulun bir şekilde yeniden ele alınmasını da getirecektir.
Peki, böyle ağır bir yükün altına girmeye değer mi ki?
Bunun cevabı 3. Ordu'da gizli.
Bence bu 3. Ordu'nun ‘stratejik' bir
kale olmasıyla alakalı.
Ergenekon soruşturmasının henüz giremediği, ‘fethedemediği' önemli bir kale...
Deşifre edilmeyi bekleyen çok önemli arşivlerin istiflendiği yer...
Orgeneral Saldıray Berk de, bu kalenin komutanı...
Beni böyle düşünmeye sevk eden savcı ve hâkimlerin
Genelkurmay'ın kalbi sayılan
Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı
Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nın kozmik odalarına bile girmelerine karşın 3. Ordu'ya girememeleri.
Garip bir çelişki; Genelkurmay'ın kalbine girebilen savcı ve hâkimler, 3. Ordu'nun karargâhına giremedi.
Savcıları kapıdan geri çeviren emrin Genelkurmay'a ait olduğu açık.
Hatırlanırsa,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddialarıyla birlikte savcılar ve hâkimler Seferberlik Tetkik Kurulu'nun kapısına dayandığında, Genelkurmay bir süre direnmesine rağmen, arama yapılmasına izin vermişti. Üstelik bu, uzunca bir süre de sürdü.
Bu
demokrasi için önemli bir gelişmeydi aynı zamanda. Oysa Savcı
Osman Şanal, Erzincan'da Ergenekon kapsamında gözaltına aldığı Astsubay A.S'nin 3. Ordu Karargâhı'ndaki ofisini aramak için harekete geçmiş, kapıda bir süre bekletildikten sonra eli boş gönderilmişti. Aynı kararı veren de Genelkurmay.
3. Ordu Karargâhı'nın üzerindeki sır perdesi yakın zamanda aydınlanır mı bilmem ama HSYK'nın bu sis perdesini korumak için harekete geçtiği anlaşılıyor. Sorun sadece isabetli bir zamanın seçilmesiyle alakalıydı ve o zaman da Cihaner'in gözaltına alınması haberiyle olgunlaşmış oldu. Jet hızıyla toplanan kurul, Adalet Bakanlığı'na da anlaşılan güzel bir çalım attıktan sonra, savcıların özel yetkilerini kaldıran darbeyi gerçekleştirdi.
HSYK kararı, Genelkurmay'ın Orgeneral Berk'i kurtarmak için harıl harıl çalıştığı haberleriyle birleştiğinde, 3. Ordu'nun ‘stratejik' önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
KURTULUŞ TAYİZ- TARAF