Org.Başbuğ'un esrarengiz danışmanı

Aktütün hain saldırısı sonrası yaptığı sert çıkışla kamuoyunu şaşırtan Org.Başbuğ'un bu çıkışı neden yaptığı bir türlü anlaşılamamıştı.

Org.Başbuğ'un esrarengiz danışmanı

Yeni Aktüel dergisi bu sert çıkışın izini sürdü.Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'ya sert açıklamalar yaptıran İletişim Danışmanı Nuran Yıldız'ın ilginç portesi. Yıldız kimdir? Kitaplarında hangi görüşleri savunuyor? Nuran Yıldız, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un iletişim danışmanı. Sabah'ta başladığı yazarlık kariyerini şimdi HaberTürk'te sürdürüyor. "Tanklar ve Sözcükler" kitabında orduların çağdaş dünyada da siyasete müdahale ettiğini avunuyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın yol göstericiliğinden dem vuruyor ve askeriyeyi "Deniz Feneri" olarak tanımlıyor. Geniş kitleler Nuran Yıldız adını ilk defa Sabah gazetesi sayfalarında gördü, iletişim yazarıydı ve bir başka iletişimci, Ali Saydam'ın yerine gazeteye transfer edilmişti. Akademisyendi ve "cihet-i askeriye"ye yakınlığı ile tanınıyordu. Org. İlker Başbuğ'un geçen ağustosta genelkurmay başkanlığı görevine gelişiyle projektörler bir kez daha Nuran Yıldız'ın üzerine çevrildi. Çünkü Yıldız, Org. Başbuğ'un kişisel iletişim danışmanıydı. Ancak Yıldız'ı gündeme asıl taşıyan, uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek olan İlker Başbuğ'un Balıkesir konuşmasıydı. Başbuğ pür hiddet, herkesi doğru yerde olmaya davet etmişti. El - kol hareketleri, yüksek ses ve dört kuvvet komutanı ile desteklenmiş konuşma, Türk Silahlı Kuvvetleri için tam bir iletişim felaketine dönüşmüştü. Herkesin merak ettiği Başbuğ'un iletişim danışmanı Yıldız'ın ne diyeceğiydi. Ama Nuran Yıldız'ın tavrı ve ne diyeceği aslında belliydi,"Türk Ordusunun Medya ve Siyasette "Spin Etkis” - Tanklar ve Sözcükler" kitabının yazarı akademisyen Yıldız'a göre Başbuğ'un yaptıkları normaldi. Zaten ABD ve İngiltere Genelkurmay Başkanları da aynı şekilde davranıyordu. Pentagon'un Hollyvvood'u denetlemek için bile kurduğu özel bir büro vardı. Yani Türkiye'de anormal olarak görülen her şey aslında normaldi. Yıldız'ın kitabına göz atmadan önce, Başbuğ'un konuşmasının ardından yazdıklarına bakalım... "Çağdaş dünyada da aynı" Habertürk haber portalında köşe yazan Yıldız "Kaç kez medyanın kudretli genel yönetmenleri çağrılmış, anlatılmış bir bir? Kaç kez Ankara temsilcileri çağrılmış, konuşulmuş? Benim bir ayda en az üç kez Genelkurmay Başkanı ve İkinci Başkanı düzeyinde anlatılmış dönen dolaplar, çevrilen oyunlar. Olmamış. Hani derler ya kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir diye, tam öyle. Sanki herkesin kulaklarının duyması, gözlerinin görmesi için birinin bağırması gerekiyor. Ne hazin bir durum. Medya yöneticilerinin, sermayenin, televizyon entelektüelinin öyle dolu ki gözleri kendi görüntüleriyle, öyle dolu ki kulakları kendi 1 bağırmazsan duyulmuyor" sözleriyle haklı göstermeye çalışıyor İlker Başbuğ'un Balıkesir konuşmasını. 1 Köşe yazısında dile getirdikle aslında kitabı "Tanklar ve Sözcükler"de geliştirdiği askercil dilin bir yansıması. 2007'de, Alfa Yayınlarından çıkan kitapta da benzer görüşler hâkim. Arka kapak yazısı içerik hakkında yeterince ipucu veriyor: "Bu kitabı 1 yazmama yol açan asıl neden, iletişim yönetimi konulu konferanslarımda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin iletişimi ve siyasete etkisini anlattığımda konferans sonrasında muhatap olduğum bir soru. Katılımcılardan biri 'ABD, İngiltere gibi çağdaş ülkelerde askerler siyasetten uzak dururken, Türkiye'de neden siyasete müdahil oluyor? Bu demokratik midir' soruşunu bir şekilde soruyor. Hakkında en çok konuşulan, ancak çok az şey bilinen Türk ordusunu, neredeyse hakkında hiçbir şey bilmedikleri çağdaş ülke ordularıyla siyasi pratikler üzerinden karşılaştıran soru sahiplerine ben de bu konuda ne bildiklerini soruyorum. Yanıtları genellikle suskunluk ya da genel geçer bilgilerden öteye gitmiyor. Onlara Hollyvvood'da Pentagon'un bir bürosu olduğunu, 1-2 protest yapımcı/yönetmen dışında film senaryolarının bu büroya 5 kopya halinde sunulduğunu, Pentagon yetkililerinin, filmlerdeki tüm diyalogları Amerikan politikaları doğrultusunda denetleyip düzenlediklerini bilip bilmediklerini soruyorum. Ya da demokrasinin beşiği İngiltere'de, başta ordu komutanı olmak üzere generallerin İngiliz politikaları hakkında kamuoyu önünde tartıştığını, Irak konusunda -ki son kertede Tony Blair'in başbakanlığı bırakmasına neden olan- bu işin ayyuka çıktığından haberleri olup olmadığını soruyorum. 'Çağdaş ülkelerde asker siyasete karışmaz' klişesini aşabilen de pek yok. Üstelik bu klişe cümle medya aracılığıyla sürekli yeniden, yeniden üretiliyor." Yıldız'ın derdi bu cümlelerden çok net anlaşılıyor; Türkiye'deki "askeri vesayet" rejimi aslında çağdaş dünyanın normlarına son derece uygun! Kitabın "Tanklar ve Sözcükler" adının ilham kaynağı da 28 Şubat sürecinde Sincan'ın ortasından yürütülen tanklar "Bu kitap adını Sincan'dan geçen tanklar ve sözcükler arasında kurulan ilişkilerden ve bu ilişkilerin bağlamından alıyor." Yıldız'ın kitabı, "Kavramlar", "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin İletişimi" ve "Beş Müdahale: 1960, 1971, 1980, 1997, 2007" isimli üç bölümden oluşuyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin İletişimi bölümünde, brifingler, basın açıklamaları ve gösteriler gibi ara başlıklar var. Bunlar arasında en ilginç olanı gösteriler. Yıldız bu bölümde 27 Mayıs öncesinde Harp Okulu öğrencilerinin yürüyüşünden 28 Şubat sürecinin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın Başbakanlıkta rakı içmesine kadar bir dizi örnek vermiş. Bu örnekler arasında "iletişim dili" olarak "Genelkurmay Başkanlığı'nın ışıklarının sabahlara kadar yanmasını" da göstermiş. Ancak asıl ilginç olan yazarın "Genelkurmay Başkanlığı'nın ışıkları"na getirdiği yorum. Yıldız'a göre bu ışıklar "demokrasinin deniz feneri": "Genelkurmay binasının ışıkları yanan pencereleri ulusal güvenlikle ilgili yoğun çalışmaların işareti olarak değerlendirilmekten başka anlamlar da taşımaktadır. Bir anlamda demokrasinin deniz fenerleri gibi işlev görür. Kimileri için bu deniz feneri kıyının nerede olduğunun işaretini verirken kimileri için de denizin sığlığım ve çarpılacak kayaları işaret edebilir." Nuran Yıldız kitabında zaman zaman askerlere akıl da veriyor. Bunlardan bir tanesi de sinema konusunda. Askerlerin sinemaya ilgisizliğinden şikayetçi: "Türkiye'de ordu-sinema işbirliği, ilişkisi henüz çok ilkel düzeyde gerçekleşmektedir. Ordu sinemayı stratejik bir araç olarak kullanabileceğinin, sinema endüstrisi ise ordunun desteğiyle yatırım maliyetlerini önemli ölçüde düşürebileceğinin henüz tam olarak farkında değildir. (...) Ve maalesef Türkiye sinemayı ne PKK terörü ne KKTC sorunu ne de Irak konularında kendini ifade etmek amacıyla kullanmayı profesyonel olarak değerlendirmiştir." Tanklar ve Sözcükler kitabının üçüncü bölümü "Beş Müdahale" başlığını taşıyor. Burada Türkiye'nin yaşadığı 27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat -postmodern- darbesi ve 27 Nisan e-muhtırası kamuoyu algılaması açısından inceleniyor. Yıldız, yapılan dört müdahaleyi başarılı bulurken 27 Nisan e-muhtırası için hayıflanıyor. Bu müdahaleyi "Cumhurbaşkanı seçimindeki Milli Görüş egemenliğine karşı" yapılmış kabul ediyor: "27 Nisan için zamanlama, toplumla ilişki ve uluslararası koşulları değerlendirme konularında orduya başarılı demek zordur." Yıldız bir de "ihtilâl ve darbe" sözcüklerini karşılaştırıyor ve şaşırtıcı bir sonuca varıyor: "Bir askeri darbeyi 'ihtilâl' olarak tanımlamak, onun içeriğindeki yenilikçi ve özgürlükçü ruhu olduğu kadar, onu gerçekleştiren kadroların devrimci ruhunu da tanımlamaktır. 27 Mayıs, Türk toplumunun algısında 'ihtilâl' olarak yer etmesiyle darbeleri farklılaştırıcı bir yerdedir." "AKP askerden rol çaldı" Nuran Yıldız, asıl söylemek istediğini ise Sonsöz'e bırakmış. Orada askere nasihat ediyor ve yöntem değiştirmesi gerektiğini anlatıyor; "Çağdaş demokrasilerde askerin siyasete müdahalesi yöntemin başarıyla kurgulanmasıyla gizlenebilmektedir." Devam eden cümlelerde de Yıldız bizi şaşırtmaya devam ediyor ve AKP'yi askerden rol çalmakla suçluyor: "Bugünkü fark yalnızca siyasete değil, herhangi bir alana müdahalenin koşulları ve yöntemlerinin değişmiş olmasıdır. Üstelik, AKP örneğinde görüldüğü gibi başarılı siyasi örgütlenmeler, geçmişte askerin gerçekleştirdiği, halkla arasındaki iyi niyet ve güvenin temel nedenlerini oluşturan 'halkın sorunlarına sahip çıkma ve çözme' işlevini yerine getirerek askerden rol çalmaktadır, öyleyse Türk ordusunun uygulayageldiği klasik yollar dışında, halkla medya üzerinden ya da başka yollarla iletişim kurmanın yeni yollarını daha fazla gecikmeden yaşama geçirmesi gerekmektedir." Başbuğ'un bireysel iletişim danışmanı Yrd. Doç. Dr. Nuran Yıldız'ın görüşleri böyle. Sonuçları ise Balıkesir'de olduğu gibi ortada. Ne diyelim... Tuncay Opçin/Yeni Aktüel
<< Önceki Haber Org.Başbuğ'un esrarengiz danışmanı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER