Uçağı otomatik pilota bağlamış gibi, Doğu - Güney
doğu'da yaşanan sancıyı da
sınır ötesi operasyona bağlayıp, rahata ermiş gibi bir durumumuz var.
Asker işi götürüyor! Gerekeni yapıyor! Oysa, asıl yapılması gereken, öteki alanda; yani
bölgedeki asıl sancının tedavisinde... Terörle sıcak mücadele, öteki alandaki sancıyı dindirmenin ön şartı olduğu için önemli. Peki öteki alanda ne oluyor? Bakın ne oluyor:
DTP
Batman milletvekili
Bengi Yıldız şunları söylüyor: "Bu sorumsuzluk devam ettiği sürece Batman Valisi Batman'da valilik, Emniyet Müdürü müdürlük, AKP milletvekilleri Batman'a girip
siyaset yapamayacaklar. Bizi tanımayanı biz de tanımayız." İşte bu söylem tırmandırılıyor.
Bu, yani merkezi otoriteyi reddeden, DTP dışındaki tek siyasi yapıyı (AKP) bile silen, bölgede tek etkin güç olmayı amaçlayan söylem... Bu söylem, bölge insanında bir bilinç haline getiriliyor. Dağdaki adamın bilince ulaşan söylemi yok. O silahla konuşuyor, olsa olsa "düşman" la çarpışabilecek güçte olduğunu ispat etmeye çalışıyor ve onu korkutabileceğini sanıyor.
Oysa silaha daha güçlü bir silahla karşılık verip onun mesajını yok edebiliyorsunuz. Ama
sivil söylem, çok daha derinlere işliyor. Kaldı ki, Bengi Yıldız'ın bu söylemi, "Dağ"ın, yani terörün siyasi hedeflerini seslendiriyor. Şimdi soralım kendimize: -Acaba Bengi Yıldız'ın söylemi bölge insanında ne kadar etkilidir?
Tabii ki bunun dört başı mamur bir cevabı yok. Zaten olmaması asıl sorun. Bölge insanı bilinç olarak nereye savruluyor? Bunu takip eden bir
Ankara duyarlılığının bulunup bulunmadığı asıl mesele. Şu anda Ankara'nın bölge ile iletişimde en güçlü bağı, Ak Parti'nin siyasi etkinliğinden v
e devlet kurumlarının o paraleldeki çabalarından ibaret. Bu etkinlik küçümsenmemeli.
Ama, "sınır ötesi operasyon"la birlikte başlayan karşı atakta, "silahlı mücadele" deki güçsüzlüğün rövanşı, "Kürtlere kurşun ve panzer" söylemiyle alınmak isteniyor. Böyle bir ortamda,
gösterilere katılan çocuklardan birisinin panzer altında ezilmesinin nasıl bir bilinç inşasına ya da yıkımına yol açabileceğini tasavvur etmek lazım. Ayrılıkçı hareketin bütün
propaganda zemini, "dışlanmışlık" tezine dayanıyor.
Ak Parti'nin bölgede sağladığı siyasi etkinlik ise, tamamıyla "Hepimizin payına düşen problem aynı yerden kaynaklanıyor, sizi anlıyoruz ve sizin bütün sorunlarınızı çözmek için varız"a dayanıyor. Bölge insanı, Ak Parti ile kendisini aynileştirebildiği ölçüde, onun sesine ilgi duyuyor. Oysa şimdi sadece
askeri operasyon var. Öteki dil, belki kış şartlarının da etkisiyle sanki devreden çıkmış durumda. "Sadece askeri operasyon" böyle zamanlarda provokasyon için aranıp da bulunamayan bir zemin oluşturur.
Askeri operasyonların medyada her zaman olağanüstü bir ilgi gördüğü ve o ölçüde büyük bir heyecan ürettiği dikkate alınırsa, "Artık iş askeri çözüme kaldı" gibi bir kanaatin doğması riski oluşuyor. Böyle bir görüntüyü, askerin bile istemediğini biliyoruz. Böyle bir görüntünün, sorunun çözümünde Ak Parti'nin inisiyatif alma ihtimalini zaafa uğrattığını da bilmek gerekiyor.
Ve böyle bir görüntünün sorunun çözümünde Ak Parti enstrümanını devreden çıkarma riski oluşturduğu da bir vakıa. Bölgede ciddi zemin kaybeden
PKK - DTP çizgisinin, mahalli seçimler sürecinde, tam da böyle bu görüntüye ihtiyaç duyduğunu da dikkate almak lazım. Operasyon... gösteriler... kadınlar çocuklar... panzerler.. ölümler... mukabil şehit söylemi... cenaze törenleri...
Bu çok kötü bir denklem demektir. Operasyonları ve devlet adına
disiplin girişimlerini, ancak
hizmetin uzantısı haline getirmedikçe ve bölge ile ilgili haberlerde "Hizmet" ağırlıklı bir görüntü oluşmadıkça, risk büyüyecektir. Yarın bir DTP milletvekili çıkıp, "Bu sorumsuzluk devam ederse bölgeye Gül gelip
Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan gelip
Başbakanlık yapamayacak!" gibi bir açıklama yaparsa ne olur?
AHMET TAŞGETİREN/BUGÜN