Bülent Korucu'nun yazısının ilgili bölümü:
Aynı masanın etrafında bir araya gelmeleri
mide bulandırıcı bir gelişme olurdu. Bir savcı, devam eden bir yargılamayı tertip olarak niteleyen bir panelde konuşmacı olarak yer alabilir mi?
Tutuklu yargılanan
sanıkların avukatıyla yan yana oturup hâkim ve savcılar hakkındaki tezviratları onaylayarak dinleyebilir mi? Konuşma sırası kendisine gelince sanık avukatlarının söylediklerine rahmet okutacak tarzda meslektaşlarını suçlayabilir mi?
Savcının, avukatın, sanığın ve davanın isimlerinin hiç önemi yok. Konu bunlardan bağımsız biçimde düşünüldüğünde bile vahameti insanı ürpertiyor. Yargılananın silahlı
terör örgütü olarak nitelendiği ve iddialar arasında demokrasiyi
hedef alan
darbe girişimlerinin bulunduğu da düşünüldüğünde olayın vahameti büyüyor.
Ergenekon Silahlı Terör Örgütü davasından
tutuklu yargılanan sanıkların avukatı ile
Yargıtay savcısı ve Yargıçlar Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun katıldığı panelden bahsediyorum.
Ömer Bey, meslektaşlarını siyasî irade taraftarları ve karşıtları diye bölüyor. Esasen karşıtlık da taraftarlık kadar mahzurlu ve hukuka aykırı. Nihayetinde adliyeyi siyasî taraf haline getiriyor.
YARSAV Başkanı'yla ilgili en temel eleştirim de buydu. Yargıyı siyasallaştırmanın ötesinde siyasî mücadelede taraf haline gelme tehlikesi var.
Her tez, anti tezini doğuracağından POL-DER'li TÖB-DER'li günler geri gelecek demektir. Hele hukuk için düşünüldüğünde risk
facia boyutlarına taşıyor.
BÜLENT KORUCU-ZAMAN