Demedin demeyin
ÖĞRENİRLER dedik. Yine de ısrar ediyoruz.
Ama "
türban" konulu Ana
yasa değişikliğinin
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine karşı gösterdikleri tepkiye bakınca
itiraf edelim ki umudumuz zayıflıyor.
Bir kısmı kendi başlarından geçen bunca örneğe ve derse rağmen pek de öğrenecekmiş gibi görünmüyorlar.
Bedelini göze aldıktan sonra mesele yok... Devam edebilirler. Nitekim
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün bu konuda;
"
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın üstünde değildir. Milli irade yorumu hoş değil. Milli iradenin üstünde irade tanımıyoruz" dediği bildiriliyor.
Başbakan’ın etrafında hiç mi
hukukçu yok?
Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr.
Burhan Kuzu nerede?
Meclis’in
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül nerede? AKP iktidarının demokratik rejimi samimiyetle istediği varsayımıyla onlara bir Anayasa taslağı hazırlayan Prof. Dr.
Ergun Özbudun nerede?
Bunların hiçbiri Başbakan Tayyip Erdoğan’a;
"Efendim,
milli iradenin üstünde bir irade tanımadığınızı söylerken ilke olarak elbet haklısınız. Ama unutmayın, milli iradenin de üstünde ’hukukun üstünlüğü’ kavramı var. Zaten Anayasa Mahkemesi’nin yasalar üzerindeki denetim yetkisinin kaynağı da ’hukukun üstünlüğü’ ve Anayasa’nın ikinci maddesinde yazılı olan ’hukuk devleti’ kavramıdır" demiyor mu?
Başbakan’a bir nebze olsun "hukuk" bilgisi vermek, "Bir devlete ’demokratik hukuk devleti’ niteliği kazandırmanın ilk koşulu hukuka saygıdır" demek bu kadar zor veya tehlikeli mi?
Anayasa Mahkemesi kararındaki "milli irade" yorumu da hoş değilmiş...
Başbakan bu konuda şöyle diyor:
"(Karar
Anayasa değişikliği konusunda) Özellikle uzlaşmadan bahsediyor, yani 411 milletvekili 550 kişilik
Parlamento içinde bir uzlaşmayı oluşturmuyor mu? Böyle bir anlayış olmaz. Bu karar, parlamentonun yetkilerini de dışlayan bir karar olması sebebiyle milli egemenlik noktasında da tartışılacaktır."
Başbakan Erdoğan’ın sözleri, bizim de
tanık olduğumuz bir Meclis genel kurulu toplantısında
Demokrat Parti milletvekillerine dönüp;
"Doğru olanı üç beş
profesör mü yoksa yüce hey’etiniz mi bilecek?" diyen
merhum Menderes’in sözlerini anımsatıyor.
Doğru olanı bazen üç beş profesör, bazen bir tek
yargıç, bazen de tek başına bir birey söyleyebilir.
Meclis’te aynı yönde oy kullananların sayısı 411 olunca onların dediği doğru sayılmalı diye bir mantık, bir hüccet (kanıt), bir yasa, bir icap mı var?
Yeri değil diyeceksiniz ama Başbakan’ın kafasıyla değerlendirme yapınca Galileo’nun "Dünya kendi etrafında dönen bir küreye benzer" tezini kabul etmeyen Engizisyon mahkemesinin hükmünün hálá geçerli olması gerekirdi.
Gördüğünüz gibi başta Başbakan olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi ileri gelenleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın koyduğu temel değerlerle, özellikle de laik rejimi koruyan hükümlerle kavgalarını -gizli açık, her şekilde- sürdürüp duruyorlar.
Ama bir kere daha dostça söyleyelim. Boşu boşuna uğraşıyorlar. Üstelik, hukukun elinin ağır olduğunu da unutuyorlar.
OKTAY EKŞİ-HÜRRİYET