Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla açıkladığı 'yol haritası' 'bilmeceye' döndü. Ne dediğini herkes farklı anladı, anlaşılamayan bazı bölümler üzerinde tartışma sürüyor. Bütün olarak bakıldığında sürpriz yok denebilir. Üstelik de fazlasıyla tutarsızlıklar var. Malum İmralı'da bulunan Öcalan her hafta avukatlarıyla görüşüyor. Bu notlar da daha sonra örgütün web sitesinde yayınlanıyor. Kamuoyunu heyecanlandıran 'Ayrı devlet ya da federasyon istemem' sözleri başka kelimelerle defalarca dile getirilmişti. Yol haritasında söylediği 'demokratik özerklik' ifadesi aslında çok sayıda görüşme notunda var. (20.12.2006, 04.01.2007, 26.09.2007, 07.11.2007, 12.03.2008, 13.05.2009 görüşmeleri.) Detaylara gelirsek. Federasyon istemediğini söylüyor ama sık sık atıf yaptığı 'Demokratik Özerklik Projesi'nin tam olarak neye karşılık geldiği belli değil. Siyaset uzmanları 'Olsa olsa federasyon ile özerklik arası bir yerdir' diyorlar. Tanımladığı yönetim şekli uygulama olarak Alman, kullanım ve yetki olarak da ABD eyalet sistemine benziyor. Açıklamaların en anlaşılamayan bölümü ise 'öz savunma gücü' ifadesi. 'Zabıta gücü mü yoksa ayrı silahlı güç mü' tartışması yapılıyor. Oysa Öcalan bunu defalarca söyledi. Bu kez açıkça söylememiş ama ağzındaki bakla eski PKK'lıların maaşlı güvenlik görevi yapılması. Son olarak kardeşi Fatma Öcalan ve avukatlarıyla 18 Mart 2009'da yaptığı görüşmede ilerleyen dönemlerde bölge genelinde köy korucuları, asker ve polis çekilerek onların yerine 'halk milisleri' tarzı yeni bir 'iç güvenlik örgütü' kurulabileceğini, eski PKK'lıların da bu kadro altında maaşlı işe alınabileceğini' söylemişti. Yani Kandil'den inen PKK'lılar maaşlı ve sigortalı olarak güvenlik görevlisi olacak. Oysa bir bölgenin kendi ayrı silahlı gücünün olması federasyondan da öte bir anlam ifade ediyor. Hem üniter devlet vurgusu yapıyor ama hem de ayrı silahlı güç talep ediyor. Özetle Öcalan'ın yol haritasında sürpriz; yok çelişkiler var. Bu da ekonomik açılım Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında 8 bakanla birlikte Urfa'dayız. Geçtiğimiz hafta Konya'da yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısı bu kez Urfa'da. Bakanlar, bürokratlar, sivil toplum kuruluşları, akademik camiadan simalar gün boyunca sorunlarını ve beklentilerini anlattı. Benzer toplantılarından farkı bürokratların anlatan değil dinleyen tarafta olması. Bölge temsilcileri yaklaşık 10 saat boyunca ayağına gelmiş Ankara'yı soru yağmuruna tuttu. Toplantının içeriği görünürde ekonomik. Dekar hesapları, sulama miktarları ve yatırım için ayrılan bütçeler gibi bol sıfırlı rakamlar havada uçuştu durdu. Detayları haberlerde mevcut. Ama herkesin aklının bir köşesinde 'demokratik açılım' vardı. Bu da toplantının basına kapalı bölümüne yansıdı. Bakan Babacan söz alan hemen hemen herkesin demokratik açılım hakkında olumlu ifadeler kullandığını söyledi. Tarım Bakanı Mehdi Eker de 'Herkes çok umutlu, beklentiler olumlu ve destek tam' dedi. Dolayısıyla Urfa'da ki bu toplantıyı 'ekonomik açılım' olarak da görmek mümkün. Başbakan Erdoğan'ın da bu toplantıya verdiği önem Ankara'da konuşuluyordu. Zaten Babacan'ın ' Annelerin gözyaşı döktüğü yerde topyekûn kalkınma olmaz' demesi de bunun ifadesi. Siz ne kadar demokratik düzenlemeler yapsanız da işsiz ve aç insanların her an dağa çıkması mümkün. Yani demokratik açılımları aynı zamanda ekonomik açılımlarla birlikte ele almak gerekirdi ki hükümette onu yapıyor. Bölge insanının ortak temennisi teröre harcanan paranın artık kalkınmaya ve ekonomiye dönmesi. Aslında bu toplantılarda her söz dönüp dolaşıp güvenlik ve huzura geliyor. Sonuçta bugüne kadar bölgeye yapılan tüm yatırımlar kamudan. Özel sektörün de gelişi ancak terörün sona ermesiyle mümkün. Özetle demokratik açılımlar yapan hükümet aynı zamanda ekonomik açılımlarla da bu süreci entegre hale getiriyor. Bir sonraki ayak ise Ağrı'da. Böylelikle hem Doğu hem Güneydoğu bir bütün olarak demokratik ve ekonomik açılım yapacak. ADEM YAVUZ ARSLAN-BUGÜN