"İki müttefik ülkenin liderleri arasında rutin olması gereken bu görüşme niçin bu kadar gecikti? Erdoğan özellikle son dönemde Obama’yla görüşmeyi neden çok istiyordu? Ve ABD Başkanı’nın bu kez hayır dememesini hangi faktörler etkiledi?" sorularına cevap veren Zaman Gazetesi Yazarı Ali H. Aslan, Obama'nın Başbakan Erdoğan'la arasına neden mesafe koyduğunu yazdı.
ABD’nin Türkiye gibi stratejik önemi haiz dost ve müttefik bir ülkeyle en üst düzeyde temas etmesi çok doğal. Bir Amerikan başkanı asıl Ankara’yı uzun süre aramıyorsa, fikir sormuyorsa, yardım istemiyorsa ya da yardım teklifinde bulunmuyorsa, bir gariplik var demektir. Hele Ortadoğu’da tarihi bir hercümerç yaşanırken...
Peki, bir zamanlar Ankara’yla sürekli görüşmesi nedeniyle ‘Türkiye masası şefi’ esprisi yapılan Obama, temasları neden dışişleri bakanı ve müsteşarları seviyesine indirdi? Geçen mayıs ayında Beyaz Saray’da çok yüksek protokolle ağırladığı, öncesinde neredeyse İngiltere başbakanı kadar sık konuştuğu Başbakan Erdoğan’a niçin mesafe koydu? Çünkü hükümet gerek dış politikada gerek içeride ABD’yle ortak çıkar ve değerlerle bağdaşmayan bir tutum içerisine girdi. Erdoğan’ın Gezi olaylarındaki sert tutumu, ‘model ortaklık’ değerlerine sadakatine ilişkin derin kuşkular uyandırdı. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sürecinde hukukun ayaklar altına alınması da, Başbakan’ın marka değerini iyice düşürdü. Suriye, İsrail ve Mısır gibi konularda ABD’yle zıtlaşan dış politikası, iş ortaklığından uzaklaştırdı.
HÜKÜMET ULUSLARARASI MEŞRUİYET ARIYOR
Amerika’yla ilişkilerin soğumasının bölgede Türkiye’yi tökezlettiğini, Erdoğan’ın ‘dünya çapında lider’ imajını zedelediğini ve içeride de karizmasını çizdiğini gören hükümet, nicedir Beyaz Saray’a reveranslar yapıyordu. Başbakan kasımda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Washington’a göndererek sıcak mesajlar iletmişti. Ancak bütün bu girişimlere rağmen, Oval Ofis duvarı aşılamamıştı. Belli ki Obama, Erdoğan’ı cezalandırıyordu.
Halk nezdinde hızla itibar erozyonuna uğrayan hükümet, demokrasi günahlarına dünyadan gelecek tepkilerle iktidarı korumanın daha da zorlaşacağını biliyor. O nedenle başta ABD ve Avrupa uluslararası camiada meşruiyet zeminini güçlendirme yolları arıyor. Erdoğan’ın popülist kaygılarla iç kamuoyuna verdiği Batı karşıtı hava sizi yanıltmasın. Türkiye’de şahin, Batı’da güvercin. Brüksel ve Almanya ziyaretlerinde Avrupalılara duymak istedikleri şeyleri söyledi. Amerikalıların ağzına da bal çalıyor. Yoksa Obama telefonda Kıbrıs konusunda Erdoğan’a teşekkür eder miydi? İsrail’le normalleşmeyi de Başbakan gündeme getirdi diyor bazı kaynaklarım.
Görünen o ki Obama, dış politikada taviz vermeye hazır gördüğü Erdoğan’ı sempatisinden değil, pragmatik sebeplerle aradı. Geçen hafta bir ortak mektupla ABD Başkanı’na Türkiye’deki kötü iç gidişata karşı sesini yükseltme çağrısı yapan 80 Amerikalı aydından biriyle görüştüm. O da benimle aynı kanaatte. Obama yönetimi, ABD’de arkasını sağlama almaya çabalayan, bu amaçla Washington’a heyet üstüne heyet gönderen bir iktidar partisi bulmuşken, durumu kendi çıkarları namına niye değerlendirmesin? Nitekim Obama görüşmesinden hemen sonra Başbakan 3,5 milyar dolarlık Sikorsky helikopteri alımına imza attı. Pek yakında Çin füzelerinin pabucunun dama atılıp Amerikan ya da Avrupa silah şirketlerinin şefkatli kollarına dönülmesi de şaşırtıcı olmaz.
‘HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ’ UYARISININ ŞİFRELERİ
Kimileri Amerikalı aydınların Türkiye mektubunun Obama’nın Erdoğan’a telefon açmasında etkili olduğunu düşünüyor ama alakası yok bence. Türk Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Amerikalı meslektaşı William Burns’e rica etmiş. Beyaz Saray da büyük ihtimalle az önce izah etmeye çalıştığım sebeplerle talebi bu kez karşılıksız bırakmamış. Bazı kaynaklarım, görüşmede Suriye bağlamında terörle mücadele konularının genişçe ele alındığını söyledi. Şaşırmadım, zira ABD’nin Ankara’dan uzun süredir en müşteki olduğu konuların başında, kevgirleşen Türk sınırından Suriye’ye terörist geçişleri var. Son Beyaz Saray buluşmasında Erdoğan’a bu konuda sert bir çıkış yapan Obama’nın bastırmaya devam ettiği anlaşılıyor. Kıbrıs’ta barışla tarihe geçme dürtüsü de, Obama’nın Ankara’ya ilgisini artıran önde gelen faktörlerden olabilir.
Obama’nın Erdoğan’a ‘hukukun üstünlüğü’ uyarısı yapması önemli. Peki, bu Beyaz Saray’ın kokmaz bulaşmaz demokrasi ve insan hakları siyasetinin büyük ölçüde değişeceği anlamına gelir mi? Aydınlar mektubu ve ABD’nin önde gelen gazetelerindeki başyazılar gibi kamuoyundan gelen eylem çağrıları eminim etkili olmuştur. Ancak yönetimin en azından 30 Mart seçimlerinin sonucunu görmeden hükümetten rahatsızlığını aşırı yüksek sesle ifade etmesini beklemiyorum. (Hele Ankara’nın taviz verebileceğini umdukları dosyalar varken...) Kanlı olaylar çıkar ya da seçimde hile yapılırsa, durum değişir.
Obama’nın Erdoğan’a hukukun üstünlüğünü telkin ederken aksi halde Türk ekonomisinin dış yatırım kaybından zarara uğrayabileceğinden bahsetmesi dikkate değer. Amerikan Merkez Bankası FED, Türkiye’yi en kırılgan ekonomili gelişmekte olan ülke ilan etmişti. Belli ki Ankara’nın başı sıkışırsa ABD ve IMF’nin kapısını çalacağını bilen Washington, işi baştan sıkı tutarak bela savmaya çalışıyor.
Uzun lafın kısası, siz AK Partili fanatiklerin kızdıklarına ‘Amerikancı’ demesine, Başbakan’ın Amerikan büyükelçisini hedef almasına bakmayın. Erdoğan, ABD’yle, özellikle de Obama’yla ilişkisini aslında çok önemsiyor. Havuçlar sunuyor. Beyaz Saray da bu durumdan faydalanmakta kararlı.