Noktayı koydu:Emrinde ordu bulunamaz

AK Parti'de Kürşad Tüzmen'le görev değişimi yapan Adana Milletvekili Ömer Çelik çok önemli konu başlıklarını BUGÜN okuyucuları ile paylaştı.

Noktayı koydu:Emrinde ordu bulunamaz

"Bana göre iddianamenin içinde söz konusu kişiyle ilgili iddiaların 1 sayfa olması, içindeki iddianın şu olması bu olması önemli değil, yargının Türkiye'nin meşru hükümetine karşı bir tertip içinde olduğunu iddia ettiği bir kişinin, bu iddiaların gölgesi altında emrinde ordu bulunamaz, bulunmamalıdır. Kişisel görüşüm olarak söylüyorum, iddialar aydınlanıncaya kadar prensip olarak Genelkurmay tarafından açığa alınması gerekirdi." AK Parti'nin kurulduğu günden bu yana Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yakınındaki bir isim oldu. Genellikle ön plana çıkmayan Ömer Çelik, AK Parti Hükümeti'nin yürüttüğü açılım modelinin kurgulayıcıları arasında yer aldı. 1960'tan bu yana gerçekleştirilen darbe ve muhtıralara karşı ilk kez bir hükümet muhtırayı kabul etmedi ve demokrasi bildirisi yayınladı. İşte bu bildiriyi hazırlayan ekipte de vardı. Bugünlerde AK Parti'nin gündeme getirdiği anayasa değişikliği paketiyle meşgul. O yakın tarihin en önemli ve etkin tanıklarından. Artık partinin vitrininde. AK Parti'nin strateji kurmaylarından olan Çelik, entelektüel kimliği ile öne çıkıyor. Bir aydın olarak konuştu ve kendisinden beklendiği üzere siyasi literatüre girecek yeni kavramları ortaya attı. CHP ve MHP'nin kesin çizgilerle kapıyı kapatmasına rağmen, herkesin AK Parti'ye uzlaşma dayattığı bir dönemde, uzlaşmazlığın sihirli formülünü açıkladı: Demokrasi ile otoriterlik arasında uzlaşma olmaz. AK Parti'nin yeni genel başkan yardımcısı, yoğun mesaisine rağmen bizi kırmadı ve ilk röportajını BUGÜN'e verdi. Demokratik açılım sürecinden anayasa değişikliklerine, nereli olduğundan kendisini siyasette nasıl konumlandırdığına kadar AK Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik'le bugüne kadar hiç konuşulmayanları konuştuk. ** Dışilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldunuz, Kürşat Bey'in ayrılması sürpriz bir gelişme olarak değerlendirildi. Sayın Bakanımız kendisi bırakmak istemiş görevi, açıkladı zaten. Sayın Tüzmen bahsettiği gibi sağlık sorunlarıyla ilgilenmek istedi. Medyada iddia edildiği gibi Kürşad Bey'in partinin ana politikaları ile herhangi bir çatışması yoktur. Kendisi de ifade etti. Bazı nüanslarla ilgili farklı düşünceleri olabilir. Nihayetinde bu makamda parti politikalarının önde gelen savunucularından biri olarak görev yapmıştır. GİRİŞİMİ KİLİTLEDİLER ** Devir teslimdeki konuşmasında "Kürt kökenli arkadaşım Türk bayrağına sahip çıktığında biz zaten açılımı tamamlamış oluyoruz" diyerek size mi mesaj verdi? Orada özel bir mesaj kaygısı olamaz. Zaten hepimizin sahip çıktığı tarihi değerleri gösteren sembollerdir. Ayrıca, ben Kürt değilim ki, "Kürt arkadaşım" diyerek bana mesaj vermiş olsun. ** Anayasa değişiklikleri gündeme geldi, bu anayasa değişiklikleri için neden bu kadar süre beklendi? Anayasayı tümden değiştirmek için birkaç girişim oldu, maalesef statüko, özellikle siyasi partiler düzeyinde bunu kitlemek için elinden geleni yaptı. Bu darbe anayasası Türkiye'yi yönetmek üzere değil, Türkiye'yi yönettirmemek üzere yapılmış. "Türkiye'nin yönetiminin ana mantığı yönetemeyen demokrasi olsun" amacını teminat altına almıştır. Taammüden yönetemeyen demokrasi sürekli olarak Türkiye'nin başında egemen olsun diye planlanmış ve üretilmiş bir anayasadır. Bir anti demokratik mühendislik ürünüdür. SİYASAL PSİKİYATRİ YAPIYORLAR ** Bunu nasıl sağlıyor? Öncelikle milli iradeyi her alanda etkisizleştirerek. Milli iradenin siyasal içeriğini boşaltıp, sayısal bir konuma indirgeyerek. Her kurumu diğerine karşı bir tür engel olarak konumlandırmış. Dolayısıyla bütün kurumlar birbirine engel olduğu zaman da Türkiye'nin yönetilmesi konusunda kaos oluşması, yapılması gereken işlerin yapılamaması ve Türkiye'nin yerinde kalması temin edilmiş oluyor. O nedenle baştan aşağı yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Bu anayasanın bir özelliği de anlaşılmak üzere değil, anlaşılmamak üzere yazılmış. Anayasa hukukçuları bile en net metinlerde birkaç zıt yorum çıkarıyorlar. Öyle bir anayasa ki, puzzle gibi, herkes aynı metinden meşrebine uygun bir yorum çıkarabiliyor. Anayasa hukukçuluğu sıcak sıcak tartışmalarda neredeyse siyasal psikiyatristliğe dönüşüyor. Bazı anayasa hukukçuları sanki siyasal psikiyatri yapıyor. ** Fakat mini bir paket gündeme getirildi. En azından sisteme bir nefes borusu açabilmek için bu taslak gündeme geldi. Sistemin gerçek düzeydeki oksijen ihtiyacını karşılamak için değil, acil oksijen ihtiyacını karşılamak üzere üretilmiş bir taslak bu. SAYGI DUYUYORUZ AMA... ** Yargıdan yükselen sesleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yargıya hepimiz saygı duyuyoruz, ama yargının halletmesi gereken çok önemli çağdaş zihniyet sorunu var. Yargı sürekli olarak siyaset kurumunun kendisine alt yapı vermesinden bahsediyor. Bu alt yapı sadece koltuk ve bina ile sınırlı değil. Bir de zihniyet alt yapısı var. Türk yargısı şu soruların nasıl bir zihniyet sorunundan kaynaklandığının cevabını verebilmiş midir? Anayasa Mahkemesi Başkanı, 12 Eylül olduğu zaman niçin darbecilere gidip esas duruşta duran ilk kişi olmuştur? Niçin "darbe lideri yargılansın" diyen Adana Savcısı, HSYK tarafından görevden alınmıştır? Emekli bir Genelkurmay Başkanı "talimat verdim Şemdinli Savcısı görevden atıldı" şeklinde bir imada bulunduğunda sesini çıkarmayan bir yargı zihniyeti rejimin bekâsı bakımından ne anlama gelmektedir? 28 Şubat sürecinde talimatla Genelkurmay'a giderek, askerlerden brifing alan bir yargının hem millet nezdindeki imajı hem de dünyadaki itibarı ne durumdadır? SONUNA KADAR UZLAŞI ARIYORUZ ** Pakete karşı yargı bir blok oluşturmuş durumda. Yüksek yargı mensupları, yargının hepsi demek değildir. Yüksek yargı mensupları Türkiye'deki bütün kurumların standartları yükselsin, ama yargı olduğu gibi kalsın istiyorlar. Yargının vicdanla cüzdan arasında sıkıştığından çok bahsediyorlar, ama yargının zihniyet düzeyinde demokratlıkla otoriterlik arasında sıkışmış olması meselesini gündemlerine almıyorlar. Yargıtay'da 250, Danıştay'da 90 1. Sınıf Hakim var, bunlar birbirlerini seçiyorlar. Bu sistemde kürsüdeki 4 bin 1. sınıf hakim yok. Yüksek yargı mensuplarının kendileri ile eşit değerde olan 4 bin kürsü hakiminin önünü açmak üzere ortaya konulan bir "yargı içi demokrasi" teşebbüsüne destek vermesi gerekirdi. (1. sınıf hakimlerden gelen destek fakslarını ve aramalarını gösteriyor.) ** Pakette ne gibi yeni düzenlemeler yapılabilir? Paketin ruhuna, demokratik felsefesine halel getirmeyecek her şey masadadır. ** Uzlaşmaya açık olacak mısınız? Biz sonuna kadar uzlaşma arıyoruz. Ama, ne için uzlaşma arıyoruz? Demokrasinin standartlarını yükseltmek için tekliflere açığız. Demokrasi ile otoriterlik arasında uzlaşma olmaz. Eğer birileri otoriter refleksler üreterek bizi uzlaşmazlıkla suçluyorlarsa, otoriter anlayışlarla uzlaşmamak siyasi misyonumuzun gereğidir zaten. DARBEYi KAFALARINDAN GEÇiRENLER TSK'YI iMHA EDER ** Türkiye'de hâlâ bir darbe tehlikesi mevcut mu? Türkiye'de darbe ihtimali bitmiştir. Kim ki kafasından darbe ihtimalini geçiriyor, herkes şunu bilsin, darbeyi kafalarından geçirenler demokrasiye ya da milli iradeye zarar vermekten çok Türk Silahlı Kuvvetleri'ni imha ederler. Birkaç açıdan imha ederler. Birincisi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 1960'da ortaya çıkan emir-komuta zincirinin bozulması sürecinin yeniden rayına sokulması neredeyse 20 yıl aldı, bundan sonra böyle bir süreç yaşanırsa ebediyen düzelmez. İkincisi, her emekli olmak isteyen, işsiz kalacağı için darbeye soyunur. Üçüncüsü de millet nezdinde hiçbir meşruiyeti olmaz. Büyük bir vatana ihanet örneği göstererek, Türkiye'yi uluslararası sistemde ligden düşürürler. 27 NİSAN BİLDİRİSİ ZAVALLICA ** Geçici 15. maddenin kaldırılması ile 12 Eylül'ü yapanların yargılanması yeniden gündeme getiriliyor. Biz bir siyasi partiyiz, Türkiye'yi yöneten hükümet bizim hükümetimiz. Biz siyaseti korumak, demokrasiyi korumak konusunda bu kadar çaba gösterirken, siyasete ve demokrasiye karşı suikastta bulunmuş bir dönemin koruyucusu olan bir maddeyi orada tutmamız söz konusu olamaz. ** 27 Nisan e-bildirisinin ardından hükümetin verdiği cevabı yazanlar arasında yer aldınız. Neler hissettiniz o gece? O bildirinin ortaya çıkmasını hem çok acıklı, hem çok yanlış hem de çok zavallıca buldum. Düşünün, Türkiye'nin meşru hükümetine karşı gecenin bir yarısında internete koyulan bildiri hem vahim yanlışlıklarla dolu hem de zavallıca. Milletin ordusunun başındaki isim, kendinde milletin hükümetine uyarıda bulunma hakkını görüyor. Cevap yazılması konusunda Sayın Başbakanımız'dan talimat gelmiştir, konuyu içeriklendirmiştir. Belli bir heyet tarafından da bu yazılmıştır. O zaman dışarıdan bazı yerlerden "aman şöyle olsun, böyle olsun, yumuşak olsun, kurumlararası ilişki filan" diyenler olmuştur, ama hiçbir tereddüt gösterilmeden, "bedeli ne olursa olsun, siyasetin ve demokrasinin meşruiyetine gölge düşürmeye çalışılan bu girişime gereken cevap verilecektir" denilmiştir. ** Başbakan'ın verdiği talimat mı bu? Gösterdiği irade bu yöndedir. Ben o iradeden algıladığımı söylüyorum. Kendisi ileride bunu anılarında ya da başka bir şekilde anlatır. Sayın Başbakanımız o gün hiç tereddüt etmeden, o bildiri yayınlandığı andan itibaren talimat vererek, bedeli ne olursa olsun siyaseti ve demokrasiyi korumak üzere gereken cevabın en etkili ve en net şekilde verilmesi konusunda bizi talimatlandırdı. BERK AÇIĞA ALINMALI ** Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, hakkında çeşitli iddialar gündeme getirilen 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'e kefil olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok yanlış buluyorum. Mesela Sayın Genelkurmay Başkanımız ıslak imza tartışmaları sırasında "Şu anda bu bizim için kağıt parçası, ama ileride yeni deliller çıkarsa değerlendiririz" demişti. Çok doğru bir yaklaşımdı. Şimdi de aynı açık kapıyı bırakması gerekirdi, bırakmamıştır. Bana göre iddianamenin içinde söz konusu kişiyle ilgili iddiaların 1 sayfa olması, içindeki iddianın şu olması bu olması önemli değil, yargının Türkiye'nin meşru hükümetine karşı bir tertip içinde olduğunu iddia ettiği bir kişinin, bu iddiaların gölgesi altında emrinde ordu bulunamaz, bulunmamalıdır. Kişisel görüşüm olarak söylüyorum, iddialar aydınlanıncaya kadar prensip olarak Genelkurmay tarafından açığa alınması gerekirdi. REFERANDUM ENGELLENiRSE SİSTEM ZEHiRLENİR ** Bu hafta Meclis'e gelmesi bekleniyor ancak bir de referanduma gitmesi için yeterli çoğunluk sağlansa bile Anayasa Mahkemesi'nin bu süreci durdurabileceği ifade ediliyor. Ben Anayasa Mahkemesi'nin referandum sürecini durduracak bir karar alacağına ihtimal vermiyorum. Siyasetin kendi doğal koşulları içinde, siyasi rekabet içinde halledilmesi gereken meseleler sürekli CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülüyor. O zaman CHP kendisini lağvetsin, Anayasa Mahkemesi'ne danışmanlık yapan bağımsız bir kurum haline gelsin, siyasi hukuk kurumu haline gelsin. Siyaset yapmıyor ki, CHP topyekûn siyasete hasmane bir tutum içinde. Otursunlar Anayasa Mahkemesi'ne Danışmanlık Partisi diye bir parti kursunlar. Sistemin acil oksijen ihtiyacını karşılayacak bir teşebbüsün önüne geçmek, bunun referanduma gitmesinin de engellenmesi sadece sistemin nefes borularını kesmez, sisteme karbondioksit pompalar ve sistemi tamamen toksik madde ile doldurur. Sistemi zehirler. ** Siyasetteki cepheleşmenin referanduma nasıl bir etkisi olur? Biz referandum sonucundan eminiz. Cepheleşmeyi sürdürürlerse daha ezici bir şekilde referandumdan paketin çıkmasına hizmet etmiş olurlar. TÜRKiYE DIŞ POLiTiKADA iSTiKRAR iHRAÇ EDİYOR ** Ermenistan ile başlatılan açılım süreci ile Türkiye'nin 1990'lardan beri yürüttüğü Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Büyük Türkiye politikası, Nahçıvan'da bitti mi? Tam tersine Adriyatik'ten Çin Seddi'ne projesi retorik olmaktan çıkıyor, siyasi pratiğe dönüşüyor. Bir gün sağ eğilimli bir gazetenin sürmanşetinde "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Türkiye" diyordu, altında da "Doğu ve Güneydoğu'yu ayırmak ve ülkemizi bölmek istiyorlar" manşeti vardı. Bu siyasi şizofrenidir. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar büyüksen seni nasıl bölecekler? Eğer bölünme korkusunu yaşayacak durumdaysan Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar nasıl büyük olacaksın? Bugün yaşanan sorunlar, tıkanıklık gibi gözüken olaylar, aslında o büyük yürüyüşün çok doğal adımlarıdır. ** Yeni dış politika anlayışını nasıl analiz ediyorsunuz? Bugünün başarılı dış politika anlayışı "entegre et ve yönet" üzerine yaşar, "böl ve yönet" üzerine yaşamaz. Kendi çıkarlarınız kadar başkalarının da çıkarlarının gözetileceği bir politika etrafında ne kadar çok ülkeyi, ne kadar çok insanı, ne kadar çok dış politika yapıcısını entegre ederseniz o kadar başarılı olursunuz. Yeni dünyanın dinamiklerini algılayan bir ülke olarak Türkiye burada farklı bir yerde duruyor. Türkiye istikrar üretiyor, istikrar ihraç ediyor. ** Komşularla sıfır sorun politikasının temeli bu mu? Biz istikrarsız ve fakir komşu istemiyoruz. Komşularımızın istikrarsızlığından beslenen bir istikrara sahip olmayı doğru bulmuyoruz, çıkarlarımıza da uygun değil. Biz fakir komşu istemiyoruz. Komşumuzun fakir olması, onun içinde aşırı milliyetçi eğilimleri tahrik eder, içe kapanmasına yol açar. Biz zenginlik ürettiğimiz zaman etrafımızın da bu zeminin parçası olmasını istiyoruz. ** Sizce Başbakan ABD'ye gidecek mi? Başbakanımız adına bir beyanda bulunamam ama tahminim ABD Hükümeti soykırım iddialarına karşı güçlü bir beyanda bulunurlarsa gider, yoksa gitmez. ADANALI'YIM, TÜRK'ÜM ** Siz Adanalı mısınız? Adana'ya göç ettiğiniz, aslında Kürt olduğunuz yönünde iddialar var. Biz Adanalı'yız. Bir internet sitesinde, birisi bir müstear isimle aklınca bir karalama yapmak için, Diyarbakır doğumlu olduğumu, Kürt olduğumu yazdı. Diyarbakırlı olmak da Kürt olmak da ayıp olmadığı için, o sıfatlara sahip kişilerin gurur duyacağı özellikler olduğu için ben de resmi bir açıklama yapmadım. Ama, Türküm, Kürt değilim, Diyarbakırlı değilim, Adanalıyım. Hatta evimizde çok özenle saklanan aile kütüğümüz vardır, 400 - 500 yıl öncesine kadar Adana Bölgesi'ndeki yerleşimimiz geriye gider. Bu tip konular siyasette karalama maksadıyla kullanıldığı için, üzerinde durmadım. RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK - BUGÜN
<< Önceki Haber Noktayı koydu:Emrinde ordu bulunamaz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER